MİNE, MODERN ÇAĞA GENÇ NİNE



Bugün ramazan ayının ilk günü.

Ramazana Sevgili Hayati Hocam'ın yazısıyla başladım. Kelimeler kifayetsiz kalır, çok güzel demek yetmez ama herkesin okuması, durup düşünmesi gereken bir yazı bana göre. Değerlendirme yapmak haddim değil ama hocam bilgiyle donatılmış, aydınlatıcı fikirlerle dolu öğretici nitelikte bir yazı kaleme almış, ben de yine haddim olmayarak biraz içinde bulunduğumuz ayın ruhuna yine anılarımla dokunmak istedim. Sürç-i lisan edersem affediniz.

Ramazan deyince hep çocukluğum gelir aklıma ve çocukluğumun ramazanlarını düşündüğümde hep kış mevsimi canlanır gözümde...

Babaannemin Ağustos sıcaklarında yaşadığı ramazan hikayelerini dinlerken, kaç sene sonra o mevsimlere denk gelir diye hesaplamaya çalışır ve tabi hesaplayamaz "ooo daha çok var" diye rahatlar, aklımda olmasa da kalbimde kapatırdım konuyu.

Günler öncesinden sarardı heyecanı. Zaten evde bir hazırlık bir hazırlık. İftarlıklar, sahurluklar,  temizlikler... Uzun yollardan epeydir görmediğimiz, çok sevdiğimiz, her sene gelme zamanı yaklaştıkça sabırsızlandığımız çok önemli bir misafirmiz gelecekti! Hazırlanmamak olmazdı zira...

Her çocuk yaşamıştır eminim; ilk günün arefesinde sabahtan başlardım annemi tembihlemeye, beni de kaldır sahura diye. İlk gün kaldırmazdı. Ama ben kurulu saat gibi sahur vakti uyanıp, karanlıkta düşmeyeyim diye emekleyerek el yordamıyla mutfağın yolunu bulup sahurumu yapınca kararlılığımı anlar ikinci günden itibaren beni de kaldırırdı... Hiç kaçırır mıydım ramazanın en güzel öğünü sahur yemeğini ve Nasrettin Hoca fıkarlarının anlatıldığı televizyondaki kısa canlandırmaları!..

Dedimya ramazan deyince kış mevsiminde canlanır anılar hafızamda; sobanın içinde yanan odunların çıtırtısında, üzerine koyduğumuz mandalina kabuğu rayihasında...

İlk gün zorlu geçerdi elbet. Henüz öğlen vakti başlardım sık sık bir duvara astığımız imsakiyeye bir de saate bakmaya. Hiç acıkmazdım aslında ama iftarda orucumu açacağım hurma, mis gibi kokusuyla yumurtalı susamlı pide, bir de dedemin aldığı iftarlıkları tatmak için sabırsızlanırdım. Biz iftarlık derdik ona; dedem elimizden tutar bakkala götürür oruç tuttuğumuz için küçük bir hediye alırdı bize. Dede demişken, çok şükür ki dedeli nineli kalabalık sahur iftar sofraları yaşamak nasip oldu bana.

Sabahtan teyzeler gelirdi Kur'an-ı Kerim okumaya. Her gün biraz biraz okunup ramazan sonuna bitirilip duası edilmek üzere. Kimisini tanır kimisini tanımazdım ama önlerindeki kitaba eğilmiş, birinin sesli okuduğu Kur'anı takip eden, bir satır başına bir satır sonuna giden gözlerini, sessizce kıpırdayan dudaklarını izler, ortada duran pirinç tuz ve suyu dökmemeye özen göstererek  kedi gibi aralarında dolaşırdım. 

Benim memleketim Zile'de kalede iftar topu atılırdı her gün. İftar vakti yaklaşınca arka odadaki sedirin üstüne çıkar pencerede topu beklerdik. Şanslıydık, penceremizden kale ve patlayan topun ateşi gözüküyordu. Hatta vakit yaklaşınca topu patlatacak amcanın başına toplanan ama son anda korkup etrafa dağılan çocukları bile seçebiliyorduk. Top patlar patlamaz sedirden atlar neşeyle sofraya koşardım. Annemin hazırladığı yer sofrasına kurulur, örtüyü dizlerime çeker ve herkes gibi ben de açardım küçük ellerimi!..

"Allah'ım senin rızan ile oruç tuttum, sana inandım, sana güvendim ve senin verdiğin rızıkla orucumu açıyorum. Sen kabul et Yarabbim. Sen olmayanlara da ver." Diye duamızı eder ve "Amin" nidaları ile ellerimizi yüzümüze sürerdik...

Hani derlerya film şeridi gibi...

Evet bir film şeridi gibi geçti çocukluğumun ramazanları.

Tabi bunlar ilk günler daha ramazanın son günleri bir de bayram hazırlıkları var. O da başka bir zamana kalsın.

Çok şanslı hissediyorum kendimi. Her şeye yüzeysel anlamlar yüklenen, dilim varmıyor ama her şeyin maalesef değersizleştirildiği bir zamanda heybemde böyle anılar birikmiş olması... Gerçekten şanslıyım. Önemli olan nerde o eski günler, nerde o eski ramazanlar diye hayıflanmadan bunları çocuklarımıza da aktarıp, özünü, amacını, ruhunu elimizden geldiğince öğreterek yitip gitmesine izin vermemek.

Ve bu sene Ramazan öyle bir zamanda geldi ki: Hayati Hocam'ın çok hoşuma giden tabiriyle "doğanın oruç tuttuğu" zaman... Umarım bu bizlere bir işarettir. Lüks lokantalarda yarısından fazlasının israf edildiği iftar organizasyonlarının yapılmayacağı, evlerde olanın olmayanı değilde zaten olanı çağırıp  gereğinden fazla ikramın hazırlanmayacağı bir ramazan olacak. İnşallah bu yönüyle de bakabilir, mesajı alıp işleyebiliriz. Bu mübarek ay vesilesiyle Rabbimizin merhametine sığınalım. Dünyamızın yaralarını sarıp sarmalamak için bize bir şans versin, doğa bizi yeniden kucaklasın, kendinden mahrum bırakmasın.

Hadi o zaman misafirimizi karşılayalım mı? Hoşgeldin Ramazan. Hoşbulur musun bilmem ama sen bizi hoşgör Ramazan!..

Mine Cellek Günay

Yorumlar

  1. Harika bir gözlem gücün ve gözlemlerini güçlü bir anlatımla okuyucuya yansıtışın var. Büyük bir güç kattın bize Minecim. Ne iyi etykn de geldin evladım. Blog senindir de aynı zamanda...

    Bir de iftara doğru programları vardı TV lerde... Ben de o yönüyle anılarına katkı sunmak ve iftar bekleyen takipçilerimize hoşça vakit geçirtmek için iftar öncesi yayınlattım.

    Gelecek ve geçmiş öncesi harika köprüler kuruyorsun. Adeta anı defteri gibisin. O defteri aralamaya deva et ve bizi özlettirme lütfen...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim hocam. Sizinle paylaşmak zaten büyük keyif bir de bu güzel bloğun takipçileriyle buluşmak daha da keyifli oldu. Ben de bu anılarımı yazıya dökmüş böylece somut olarak saklamış oldum.

      Sil
  2. Yaşadıklarımı okuttun canım. Harikasın, devam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne mutlu bana.. Teşekkür ederim Zahidecim.

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar