KURBAN (Yakınlaşma)
Akraba, kurbiyet ve kurban aynı kökten
gelir. Yakınlık, yakınlaşma anlamları içerir. Hatta kariyb=garip,
yalnızlığından kurtulmak için yakınlaşmanı bekleyen demektir. Yaklaşan Kurban
Bayramı vesilesi ile sıklıkla duyacağımız söz, şu
olacaktır:
Kurban, -Allah’a yakınlaşma-dır. Bu söz, Kur’anda geçmez ayet
değildir, bir çıkarımdır. Hatta ayette Kurbanlarınızın ne eti, ne de kanı
Allah’a ulaşır? Ona ulaşan sizin takvanızdır (Hac-37), der. O halde Allah’a
yakınlaşma çıkarımının altı doldurulmalı ya da doğrudan o cümleyi söyleyip
geçmektense, söylememek daha doğrudur, derim. Çünkü aynı kaynaklar/kişiler
bize; Allah’ın bize şah damarımızdan da daha yakın olduğunu (Kaf-16),
Allah’ın kulu ile kalbi arasına girebilecek derecede içtenliğini ve
yakınlığını (Enfal-24) ve kısık seslerle dua etmemizi(Araf-205) Onun bize
yakın olduğunu ve bizi işiteceğini (Bakara-186) de söyler. O zaman
sanki Kur’anda çelişkiler varmış gibi sonuç ortaya çıkar.
O halde olaya nasıl bakmalıyız? Bir kere Kurban, insanlık tarihi boyunca
gerçekleştirilen bir ritüel ibadetlerdendir. İnsanın fıtratında
yüceliğini kabul ettiği değerlere karşı bağış, adak, nezir, kurban adı altında
hayvan kanı akıtmak vardır. Hatta vatan, din, bayrak, ezan,
namus vs gibi kavramlar uğruna canını bile adak olarak sunmak olan
şehitlik de söz konusudur. Dolayısıyla haram olan ve yenilmesi yasak olan
şeyler arasında kan, leş, domuz eti ve Allah dışında başkaları adına kesilmiş,
kurban edilmiş yiyecekler sayılır birkaç ayette. (Örneğin; Maide-3)
Hayvan haklarına saygı çerçevesinde bu ibadetin eleştirilmesi, uygulamadan
kaldırılmasının talep edilmesi, olayın vahşet ve barbarlık olarak gösterilmesi
son derece yanlıştır. Klasik cevaplarla İspanya’daki boğa
güreşlerini, Uzak doğudaki canlı köpek yakma festivalleri vahşetini,
Kuzey ülkelerindeki fok, yunus balıkları katliamlarını, Noel deki çam
katliamını ve yine yılbaşına hindi eti yiyerek girilmesi geleneğindeki
hindi kesilmesi olaylarını gündeme taşıyarak kontra sunumlar yapmak
istemem. Hayvan severler ve hayvan haklarını savunanlar biz onlara da karşıyız,
onlar da olmasın diye bir argüman geliştirmekle, haklı konuma gelmiş
olurlar.
Dünyada hayvan sayısında %40 azaldığı, azımsanmayacak ölçüde hayvan türünün ise
yok olduğu, biyologlarca tespit edilmektedir. Yayınlanan makaleler ve
raporlarla bu durumun insanlık için bir tehdit
oluşturduğu açıkça ortaya konmaktadır. Bitkiden hayvana ve son olarak
zincirin son halkası insana besin ve enerji akışı bağımlılığı söz konusudur.
Doğrudan besin olarak tüketmesek bile onların bize muhtaç olduğundan daha çok,
bizim onlara ihtiyacımız var. Ekolojik dengenin bozulmasına
ve sistemin sekteye uğraması gerçeğine dikkat çekilmektedir. Esas buraya
yoğunlaşmak gerekli ve bu hususun tüm insanlarca sahiplenilmesi gerekirken;
kurban vahşettir, medeni insanın yapmaması gerekir gibi sığ ve basit
söylemlerin de altı boş kalmaktadır. Çünkü İnsanlık tarihi boyunca kurban
ibadeti gerçekleştiriliyor olmasına rağmen, kurbanlık
hayvanların nesli hiç tükenmemiştir. Kurban eylemi hiçbir
hayvan türünün ortadan kalkmasına neden olmamıştır. Ancak kurban kesimlerindeki
nezaket, nezahet ve zarafet büyük ölçüde ortadan kalktığı için haklı
olarak yeni nesiller bu uygulamaları insanlığa, vicdana ve fıtrata aykırı gibi
görmeye başlamışlardır. Oysa Hac suresinde kurbanın boynundaki
süsten, ona eziyet vermemek gerektiğinden, kesim öncesi nasıl yatırılması
gerektiğine varıncaya kadar, oldukça detay bilgiler veren Kur’anın burada da
devre dışı bırakılmış olması, bu ibadeti sadece et kesme şekilciliğine
indirgemiştir. O nezahet ve nezaket unsurlarını yeniden kazanmak
zorundayız.
Fakir ve yoksulları korumak, onlara ulaşmak, onlarla akraba olurcasına
yakınlaşmak ve onların ihtiyaçlarını gidererek sahipsiz olmadıklarını
hissettirmek bu ibadetin içini doldurmak ve içeriğini yerine getirmiş olmaktır.
Yoksa Allah zaten bize yakın. Önemli olan bizim o yakınlığı unutmamamız ve
daima hatırda tutmamızdır. Kardeşlik hukukumuzu akrabalık hukukuna çevirmek ve
malımızı paylaşmak, kardeşlerimizle yakınlaştığımız ölçüde Allahlı yaşama
bilincimizi diri tutmuş olmaktır. Bu sayede Allah cephesinden bize yakın olan
Rabbimize, kendi cephemizden bizim de yakın kalmamızı sağlamaktır.
Paylaşma ve dağıtma ahlaki düsturunu canlı tutmak gibi insani
ve sosyolojik, ticareti ve ticarete dayalı olarak tarım ve hayvancılık
üretimini canlandırmak gibi ekonomi ve iktisat konularını da kapsayan
Kurban ritüeli başlı başına sistemler manzumesi iken, sadece et
kesimine indirgenince doğal olarak olmaması daha iyi ve vicdani gibi sunulmaya
başlanmıştır. Oysa kurban ritüeli; kurbanlıkların üretiminden taşınmasına,
barınmasından beslenmesine, kesiminden paylaşımına kadar bizim değerlerimize
uygun şekilde onun güzellikleri insanlığı mest edecektir. Fakat şu an
kapitalizmin tutsağı olmuş Müslümanlar ve İslam coğrafyası hızla kendi
değerlerimizden ve Kur’an kodlarından kopuk olarak yaşamaya son vermedikçe bu
tartışmalar da uzayıp gidecektir…
Hz. Peygamberimiz:
-Ya Aişe bize Kurbandan ne hisse
bıraktın?
Ailenin beslenme ve yemek sorumluluğunu iliklerine kadar
üzerinde hisseden annemiz kadın olmanın merhametiyle;
-Bir ön kol but eti bıraktım ey efendim, der.
-Desene ön kol dışında hepsini bize
bıraktın, seni kutluyorum ey eşim. Zira geriye bıraktığımız değil,
dağıttığımız bizim. Dağıtarak kardeşlerimizin gönlüne açtığımız tüneller
sayesinde onlara yakınlaşmamız bizim takvamız=duyarlılığımızdır. İşte Allah’a
ulaşan ve bizim ona yakın kalmamızın tezahürü de budur ey müminlerin annesi,
şeklinde beyan edebileceğimiz muhteşem örnekliği bize rol model olarak sunar.
Oysa biz bu duyarlılıktan uzak kalarak Kurbanı -etlik kesme- ye indirgediğimiz
için yıllık et ihtiyacımızı yılda bir kez Kurban Bayramı’nda yapıyor ve etleri
de derin dondurucuda saklıyor olduk artık. Baksanıza şu sıralar
TV lerde yatay-dikey, 5-7 çekmeceli derin dondurucu reklamları dönüp
duruyor!!!
Biz Kurbanın her şeyini değerlendirebilmeliydik. Maalesef onu da başaramıyoruz
ve sadece ete odaklandığımız için Kurban döneminde anormal israflar da
yaşanmaktadır. Zaten bağırsaktan “katgüt denilen ameliyat iç ipliğini” yapmak
biz Müslümanların aklına hiç gelmiyordu. Antrikod, pirzola, incik gibi
etin değerli kısımları parça pinçik edilerek ziyan oluyordu. O en
değerli kısımlarını dağıtmaya kimse yanaşmıyordu.
Yeniden kendi kültür kodlarımıza dönme bilinci aşılayan bir Kurban Bayramı
olmasını temenni ederek, sadece ülkemiz ve ülke insanımızın yaptığı yardımların
bütünüyle Birleşmiş Milletlerin yaptığı yardımların kat kat üstünde olduğu
gururunu yaşatarak sunumuma son vermek isterim. Selametle
kalın…
Hayati YAMAN
Ellerinize, aklınıza, fikrinize sağlık hocam çok içten ve düşündüren bir yazı olmuş... Devamını bekliyoruz hocam ��
YanıtlaSilTeşekkür ederiz... Desteğiniz olduğu sürece, devamı her zaman gelecek :)
Silçok teşekkür ederim, bize güç katıyorsunuz.
Sil"Kurban bayramını ve kurban kesmeyi bu sekilde aciklayan kutsal kitabımıza karsı kurban bayramını buzlukları et ile doldurma bayramı olarak algılayan müslanlara ne demeli?"
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık...
Eskiden kurbandan sonra bir de etlik kesetlermiş. Ama şimdi kurban etliğe dönüştü.
Silteşekkür ederiz, ne mutlu bize :)
SilEyvallah kardeşim. Eksik olmayasın.
SilYani hocam güzel anlatmışsınız da kurban bayramı diye bişey kaldı mı? Besici nasıl kazıklasam, alıcı en ucuzunu nerde bulurum derdinde. Bunu geçtim kurban gerçekten üçe bölünüp doğru bir şekilde dağıtılıyor mu? Veya bu bayramı ne kadar benimsiyoruz. Kurban Bayramında bütün evlere et giritor mu? Ailesi kurban kesemeyen çocuğun utancı. Bunları da geçtim hep şeker şeker dağıtılıyor, ne kadar doğru? Bayramlarda şeker dağıtma geleneğinin gelişini kim biliyor? Çok güzel bir yazı fakat keşke dini açıdan ve sosyolojik açıdan ikiye ayırıp yazınızı pekiştirseydiniz
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim ilginize ve içerik hakkındaki katkılarınıza. Ben bayramlarda şeker dağıtılmasının yaşatılmasında bir sakınca göremiyorum. sonuçta kültür olarak kalıyor. Ama kültürün dini vecibe gibi algılanması boyutuna taşındığı zaman sorun teşkil eder diye düşünüyorum. Ben sosyolojik dini açıdan şeklinde ayırsaydım belki o zaman daha iyi olabilirdi. Teklifinizi değerlendiririm bundan sonra...
SilHocam hem dini vecibe olarak algılanmaya başlanmış çoktan bile. Ramazan Bayramının adı ŞEKERleşmiş. Bir de bu şeker dağıtma geleneği hiçbir dönemde yokken Kerbela olayından sonra sevinç için dağıtıldığını çok emin kaynaklardan bulmuştum. Yani o yüzden söyledim. Tabii ki siz daha iyisini bilirsiniz.
SilEnteresan bir bilgi ama şüpheyle yaklaşırım. Müslümanlar arasındaki yarıkları derinleştiren bir durum olarak aramıza sokuşturulmuyordur inşallah. Zira top oynamayı da Hz Hüseyin in başı ile to oynadılar, top oyunu daoradan geliyor diye yazılı anlatılar da var. İlgine teşekkürederim evladım...
SilGönlünüze saglik hocam...
YanıtlaSilAllah razı olsun.. teşekkür ederiz :)
SilAllah razı olsun canım evladım. Hocam dediğine göre tanıştığım ve tanıdığım bir öğrencim olarak düşündüm. İnşallah yol arkadaşlığımız bizleri memnun kılar...
SilTeşekkürler hocam ağzınıza sağlık...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Murat ım. Üniversiteden öğrencilerimiz, takipçilerimiz olursa tanıştırmak için aracı olmanı talep ederim.
SilSaygıdeğer Hayati hocam, o kadar naif o kadar akıcı bir yazı olmuş ki tek solukta okuttu kendisini. Elinize, aklınıza sağlık. Hocam yazınızın bitişinde kafama takılan bir konu oldu. Maide3'te geçen Allah dışında başka kişiler için kesilen, kurban edilen yiyeceklerin haram olduğundan bahsetmişsiniz. Helal olması için bütün yiyeceklerin Allah adına kesilmesi mi gerekir? diye sordum kendi kendime. Ardından ayetin mealini okudum ve bahsi geçen yiyeceklerin, ölmeden önce kesilip kanı dökülemeyen (mundar) hayvanlar olduğunu öğrendim. Kur'an'ın o muhteşem aydınlatıcılığına yine şahit oldum. Saygılarımla.
YanıtlaSilAllah razı olsun yiğidim. Ben özellikle ayetin kendisini yazmıyorum. Numarasını veriyorum ki, işte senin de yaptığın gibi çıkarımlarımız kendimize ait olsun. Çünkü Kur'an herkesi ayrı ayrı besleyebilen, besledikçe hiç eksilmeyen gıda içerir. İşte senin de anladığın gibi rızıktır, bizlere... Eşine de selamlar Enes im.
SilYorumlara biraz geç dönüş yatım ama kusuruma bakmayın lütfen inşallah tekrar göz atıp bakma durumunuz olmuştur. Yoksa cevap verilmiyor gibi düşünmeyi. Admin olarak görevli ekip evladım cevaplıyor zaten. Hocam siz de cevaplar mısınız dedi. Ben de telefondan cevap yazmayı becermedim. Laptopun başına geçtikçe cevaplar veriyorum ve vereceğim inşallah. Selametle kalın dostlarım...
YanıtlaSilhocam bayram gelmişken tekrardan buraya uğradım. Yine hayran kalıp ayrılıyorum. Ancak konudan bağımsız aklımda şu kalıyor. Peygamberimizin kurbandan bize ne kaldı sorusunu sorduğunu nereden biliyoruz? Her ne kadar güzel bir hadise, olması gereken bu çağa en çok iğneleme yapacak olaylardan biri de olsa ne kadar güvenilir? Hadis kitaplarında bulunan çelişkileri biliyoruz, görüyoruz. Ne kadar emin olabiliriz ki efendimiz bunu söylemiş olsun. İyi dahi olsa bir insanın yapmadığı,söylemediği bir şeyi yapmış,söylemiş gibi göstermek doğru mudur. Bu son cümlemi sadece bu olay için değil diğer iyi olan, örnek olan tüm hadisler için söylüyorum.. saygılar.
YanıtlaSilSevgili kardeşim ben de kurban yaklaşmışken bir arkadaşımın arzusu üzerine ona linki göndermiştim. O esnada tekrar göz atınca yorumu gördüm ve neredeyse bir yıl sonra cevaplamanın hüznünü yaşadım, kusura bakmayın. Belki bir yorum geldiğinde uyarı almamı sağlayan uygulaması var mı bilmiyorum. Çok yetkin bir kullanıcı değilim mazur görün lütfen.
SilŞimdi soruya gelince kesinlikle hadis kitaplarında sorunlar var. Zaten Hz. Peygamberimize, İmamı Azam diye künye edinmiş Ebu Hanife; en güvenilir hadis kitaplarının ilkinin yazarı olan Buhari'den yüzyıl daha yakın zamanda yaşamış olmasına rağmen 7-8 hadis rivayeti kullanmış ve Kur'an'a aykırı bir söz asla Peygamberin sözü olamaz, demiştir. Benim bakış açım da o yöndedir. Kur'an, insan fıtratına yüklenmiş bir kullanım kılavuzudur. Delilim ise Rahman-1 ile 4 ayetleri arasıdır. Orada önce Kur'an'ın öğretildiği, sonra insanın yaratıldığı ve o fıtratın beyanının en son ortaya çıktığı sıralaması bu muhteşem dizaynı gösterir. O nedenle, fıtratına aykırı gelen bir söz asla hadis olamaz, rivayettir. Onu Hadis diye zikrettmek Peygamberimize zulümdür. Otel. İr duruma düşmekten Allah'a sığınırım.
Yine fıtratına aykırı gelen bir ayet çevirisi de sunumdan kaynaklı bir hatalı çeviridir derim. Onun gerçek mana olduğunu düşünerek kurandan yüz çevirmek yerine, onun da doğrusunu bulma çabası azizdir, derim. Kafa karışıklığını umarım vahyin nuru ile giderebilmene vesile olmuşumdur. Sağlıcakla kalın...