KİM HALİFE -1


KİM HALİFE?

Arkadaşlar, aslında sadece benim aklıma takılan hususlara açıklık kazandırması için Hayati hocamla yaptığımız soru-cevap şeklinde mesajlaşmalarımı ben de uzaktan eğitime katmak maksadıyla röportaja dönüştürüp, sizlerin de istifadesine sunmak istedim. Dilerim memnun kalırsınız. Şahsen ben çok yararlandım. Şimdiden bir tüyo vereyim ki, içine daldıkça pek çok ezberinizin bozulacağına tanık olacaksınız. Sizi sıkmamak için oldukça geniş hacimli olan Röportajı, iki bölüme ayırmayı daha uygun gördüm.

BÖLÜM-1

Enes Coşgun:  Hocam belki bir Tarihçiye sorulması gereken bir soru ama yoruma dayalı olduğu için ve siz benim fikirlerimin babası olduğunuz için size de sormak istedim.
-Hocam Kralla Rahip bazı ülkelerde farklı pozisyonda, birbirinden ayrı. Üstelik bu ayrım sadece Ortaçağda değil, Antik Mısır’dan Polinezya’ya kadar böyle!.. Bizde neden kraliyet ile ruhbanlığı bünyesinde birleştirmiş olan Halifelik gibi makam oluşmuş? Neden buna ihtiyaç duymuş olabiliriz?
Birkaç deneme okudum ama bu sefer aklıma şu takıldı? Çinlilerin dininde İmparatora “Tanrının oğlu” dendiğini biliyoruz. Mezopotamya’da “Hammurabi Yasaları”nı Tanrı’nın yazdırdığı kabulünü de biliyoruz! Okuduğum denemeler, o kabuller için -kutsallaştırma amaçlıdır- diyordu ama böyle de kutsallaştırabilirdi! Neden ayrılsındı ki devletten?

Hayati Yaman: Çok güzel bir tespit. Öncelikle onu belirtmem lazım. Oldukça derinlikli bir konu ve çok detaylı bir şekilde çözüme kavuşturulmalı, diye düşünüyorum. Zaten sen de soru içinde sorular sorarak konuyu daha da derinleştirdin ve bana da konu başlıkları açmış oldun.
Bir hususu açıklığa kavuşturalım. “Tarihçiye sorulması gereken bir konuydu belki, ama size de sorayım!” dediğin için bu açıklamayı yapma ihtiyacı hissettim.
-Bana ROK demeyin. Öyle düşünmeyin gerisi mühim değil evladım!
          (Bundan sonra baş harflerimizi kullanacağım!)

E C: ROK derken, orayı anlayamadım hocam!

H Y: Ya hani var ya! Şu spordan magazine, siyasetten hukuka, ekonomiden sanata, yemek tariflerinden dini konulara değin her türlü TV programına çıkan ve konunun uzmanı gibi takdim edilen medyatik şahıs! İşte onu kast ettim!..

E C: Haa! Hocam vallahi alem adamsınız Rasim Ozan Kütahyalı! Ben de DNA, RNA gibi bir şey bekliyordum... Derim ve gülüşürüz.

H Y: Bizde neden halifeliğe ihtiyaç duyulmuş?
-Sebebi bir kaç nedene dayanıyor gibi gözükse de aslında temelinde bir neden yattığı görülür! O da dini bir temeldir ve Allah'ın emri, Peygamberin sünneti gibi algılanır! İslam devleti kurulduğu ve idari açıdan da Allah'ın emirlerine uyulduğu psikolojisi insanlarda rahatlama oluşturur. Bu psikoloji hem yönetende, hem de yönetilende var olan bir rahatlamadır!

Oysa halifelik kurumu, dinî değil tamamen siyasidir...

Yani Kur'an İslam devleti veya Şeriat devleti gibi bir devlet yapılaşmasından söz etmez. Yönetimin adını koymaz, ilkelerden söz eder. Ki onlar da Adalet, Meşveret, Liyakat ve Emanet kavramlarıdır. Onlar üzerinden yürümeyi emretmektedir.
Diğer dini inanışlarda peygamberler devlet başkanı olamadığı için belki onlarda dini temele dayanmayan yönetici ve din adamı ayrımı yapılmıştır. Bizim Peygamberimiz Medine'de devlet kurmuş ve medeniyeti teşkil ettirmiştir. Yesrip diye anılan bedevi şehrini Medine yapmış ve İslam medeniyetinin beşiğini kurmuştur. Kendisi hayatta iken aynı zamanda devlet başkanı idi. Bizim dinimizdeki halife geleneği, o nedenle Peygamberimize tabi olma şeklinde temellendirilir. Dört halife, ardından Emevilerle bir de üstüne üstlük saltanata dayalı halife geleneği vs bundandır.
Ama Peygamberlik görevinin devamı olamayacağı için halifelik, yöneticilik görevine indirgenmiş ve dini otoriteyi temsilen de padişah veya halifenin yanına “Şeyh-ül İslam” kurumsal yapısı ilga edilmiştir. Bu yapı, Şia’nın hakim olduğu coğrafyada “imam” tezahürü ile karşımıza çıkmaktadır ve iki görev birleştirilmektedir.

E C: Peki bu yönetsel anlayışın temeli nereye dayanıyor hocam?

H Y: İslam kültüründe bu anlayış, Bakara-30 Kur'an ayetine dayandırılarak insanoğlunun tamamını haşa Allah'ın halifesi olarak görmeye dayanır. Ben haşa diyorum ama geleneksel kabulde resmi, gayri resmi din adamları bunu ballandıra ballandıra anlatırlar üstelik!.. Temel bakış açısı ayete dayandırılınca yanlışlar sarmalı artık bizi bekliyor demektir. Yukarıda zikrettiğim, Halifeliğin siyasi bir kurum olduğu pek çok din adamının dahi hiç dikkatini çekmez olur. Bu ayetle, insanoğlu komple bir halife oluyor. İnsanlar içinde ise, bu defa Nisa-59. Ayetle “ulul emr” ifadesine istinaden yönetici olan halifelik kurumu ihdas edilir. Ayette geçen ulul emr ifadesi, “sizden olan yöneticiye uyun” şeklinde anlamlandırılınca, doğal olarak Allah’ın emri ile “yönetici halife” kurumsal yapısı ilga edilmiş olmaktadır. Bunun aksi ne oluyor o zaman? Dine, İslama, Kitaba, Kur’ana, Allah’a başkaldırı!..

E C: Sonu nereye gidecek çok meraklanmaya başladım hocam! Ama konu, şimdiden çok dikkat çekici bir hal almaya başladı bile…

H Y: Evet, dur hele daha! Nasıl olayın siyasi olduğunu, halifeliğin kaldırılması teranesiyle olayın dinin nasıl siyasallaştırarak algı operasyonları yapıldığını açıklığa kavuşturacağım. Hatta halifelik kaldırılmadı bile, kurumsal anlamdaki görevleri Meclise devredildi! Bu detayı hemen belirtmem faydalı olacaktır, diye düşünüyorum.

E C: Halifelik normalde Kur’ana dayanıyor gibi gösterilse de, siz bunun böyle olmadığını iddia ediyorsunuz ve ispatlayacağım diyorsunuz. Doğru mu anladım hocam?

H Y: Aynen öyle. Üstelik bunu sadece ben öyle anlamıyorum! Bu işe kafa yoran çok kıymetli İlahiyat hocalarımız var. Onların eserlerini de okuduğun(uz)da konuya vakıf olacaksın/ız zaten.

E C: Hocam yeri gelmişken aklınıza gelen birkaç örnek verebilir misiniz?

H Y: Elbette. İlk etapta aklıma gelen Prof. Şaban Ali Düzgün, Prof. İsrafil Balcı, Prof.Niyazi Kahveci, Prof. Mehmet Azimli, Prof. Hasan Onat, Tuncer Namlı hocalarımızın eserlerini tavsiye ederim.
Konumuza devam edersek; bu halifelik kurumsal yapısı, Osmanlıda da hakimdi. Hatta saltanata dayanan halifelik idi! Günümüzde resmi olarak değil ama farkında olmasalar bile gayri resmi olarak, Neo Osmanlıcılık fikrini temayüz ettirmeye çalışan Ak Parti’de de bu anlayış hakimdir. Onların Recep Tayyip Erdoğan için kurduğu cümlelerin bilinçaltında bu inanış yatmaktadır.
Onları da kısaca izah edeyim!
Bir kere Tayyip Erdoğan her seçim dönemi kampanyasında, okuduğu şiirlerle “Göklerden inmiş bir karar vardır!” vurgusunu bundan dolayı yapar. Kendisi de hakim islam anlayışının en dindarlarından olduğu için öyle inanıyor diye yaklaşabiliriz…

Milletvekilleri veya parti yöneticilerinin söylediği;
Allah'ın bütün sıfatlarını taşıyan lider!
Allah'ın yeryüzündeki gölgesi
Tayyip Erdoğan sünneti
Yayında onun gösterildiği televizyonu belden aşağıya koyamayız!
Biz onu Allah gibi görüyoruz!
Ona itaat Allah'a itaattir!
Söylemleri ve kendisinin de bir kez olsun bunlara itiraz etmemesi, bu inanıştan ve adanmışlıktan ileri geldiğini bize açıkça göstermektedir.

Oysa yine tekrar ediyorum…
Halifelik kurumu asla dini değildir, siyasidir. Ve İslam'a Kur'ana aykırıdır.

Emevi dini şeklinde yaşanan İslamın bir gerekliliğidir. Halen CHP din düşmanı diye gösterilip, sağ seçmenin konsolide edilmesinde, dinin siyasete alet edilerek yönetimsel zaafların veya yanlışların üzerine halkın zihninde sünger çekilmesinde oldukça etkili bir siyaset zemini oluşturur...
Oysa yöneticinin dindar olması, dinli olması, müslüman olması şart değildir. Zaten Yüce Rabbimiz bu realiteyi tokat gibi suratımıza çarpıyor. Ateist yöneticilerin yönettiği ülkelerde yolsuzluk ve hırsızlık sıfır, halk refah içinde...

E C: Hocam çok çarpıcı şeyler söylüyorsunuz. Şahsen benim kafamda taşlar yerine oturuyor. Ama okuyucularımız ne kanaattedir orasını bilemem? Çünkü pek çok ezberi bozuyor söyledikleriniz…

H Y: Öyle değil mi ama evladım? Sözüm ona Dindar müslümanların yönettiği ülkelerde yolsuzluk, hırsızlık diz boyu, halk sefil. Yönetici erk olarak kendileri fakir gelip, Karun gibi zengin gidiyorlar...
Temel dinamiklerdeki bu tutarsızlık ve uyumsuzlukları dile getiren Müslümanlara ise sapık diye bakmak, terörist yaftası takmak, en basitinden kendi tabanının aklını karıştırıyor diye onlara baskı uygulamak, işte bu yüzdendir.
O nedenle bu kokuşmuş zihniyetin Cumhuriyet ile ortadan kaldırması hedeflenmiştir. Ve ilk adımlar, meşveret ile aynı kökten gelen Şura temelli bir Meclis kurmakla atılmıştır. O Meclis ise içinden sorgulanabilir, yargıya karşı herkesle eşit şartlarda hesap verecek olan ehliyetli yöneticiler kurumu oluşturmuştur. Kurduğu bu sistemin yönetsel adına da Cumhuriyet demiştir. Ve yine yürütme ile de yönetenlerin belli bir zümre veya aileden alınarak seçimle ehliyetli insanlardan oluşmasına imkan sağlayan demokratik seçimler ilga edilerek liyakat ilkesi öne çıkarılmıştır. Yani tam anlamıyla Kur'an ilkeleri...

Fakat o kuruluş umdelerinden adam kayırmacılık, partizanlık ve torpil illetleri ile hızlı bir şekilde uzaklaşmışız ve bugünkü tablo ortaya çıkmıştır.

Çok uzun açıklamalar yaptım ama olayı bütün yönleriyle ortaya koymak istediğim için bunu yaptım. Fakat en başta belirttiğim gibi bu konu başlıklarını önüme sen açtın…

E C: Hocam yorucu olmuyorsa, uzunluğu önemli değil. Tespitleriniz çok güzel, insan hayranlık duyuyor. Ben beceremiyorum toplumsal bir şeyi tespit etmeyi! Biraz da sevmiyorum açıkçası. Ama bir taraftan hemen böyle, he deyince yanı başımızda fikirlerine ulaşacak bir hocamızın olması bize şans gibi duruyor. Fakat biraz da tembelliğe itiyor mu diye de düşünmüyor değilim?  Lütfen nasıl isterseniz öyle yazın…

H Y: Anladım. Fakat ben sizi hiçbir zaman kendime çağıran bir dil kullanmadığım için ve bizzat aklınızı kullanın, sorgulayın, hesap günü tek başına olacaksınız, kimsenin kimseye fayda vermediği o gün için hazırlıklı olun. İradenizi ipotek altına aldırmayın, kendinize gelin, tarzında sunumlar yaptığım için o konuda müsterihim açıkçası. Bir de yorulmuyorum, neden yorulayım ki? Senin alt yapın sağlam olsun yeter ki evladım!

E C: Teşekkür ederim hocam. Şimdi de neden halifeliğin dinî değil de siyasi olduğunu izah eder misiniz?..

H Y: Evet, şimdi o iddialarımı ispatlayayım inşallah…
Kur'an'ın yönetim ilkelerinde baz aldığı dört temel umdeyi yazmıştım. Yanlış temellendirmeleri de belirtmiştim. Önce o yanlış temellendirmelerin doğrusuna bakalım!
Bir kere insan, Allah'ın halifesi değildir. Ben bu tarz açılımları doğru temellendirmek için soru sorarak akıl yürütmeyi çok önemsiyorum. Şimdi o yöntemle devam edelim. Eğer insan Allah’ın halifesi ise halife gelince, emaneti alınan selife yani selef kim oluyor? Allah değil mi? Hani halef-selef ilişkisi ilkesi gereği...

Ve selef artık görevi devreden, tabiri caizse işi biten veya en hafif tabirle emekliye ayrılan demektir! Bu durumda hem de güya dindar ve din temelli yönetim kurduğunu iddia eden kara kaşlı kara gözlü müslümanların Allah'ı düşürdüğü pozisyona bakar mısın?
Oysa Bakara-30’da geçen halifelik görevi insanoğlunun yeryüzünü imar etmekle sorumlu olduğu yeryüzü halifeliğidir. Yani Allah’ın dünyayı cennete çevirme görevini yerine getirmek için seçtiği tür olarak insanoğlu, yeryüzü halifesidir... Emaneti insan yüklendi. (Ahzab-72 ve 73. Ayetler) sonra o emanetin sorumluluğunu ifade eden, Kur'an'ı dağlara yükleseydik onu param parça görürdün (Haşr-21) ayeti, bunları ifade eder.

Gelelim “ulul emr” ve “ulul emre itaatin farz olduğu Nisa-59. Ayetin yanlış ve yönetici şeklinde kabul edilmesine...
Bu ifadenin geçtiği bölüme; "ulül emr=sizden olan yönetici” diye anlam verilir.  Aslında ifade tekil değil, çoğuldur. Dolayısıyla yönetici tek olduğu için aslında ulül emrin yönetici olmadığı hemen anlaşılmalıdır!

O halde yönetici değilse nedir?
İlim ehli insanlar, bilim adamları demektir. Gel gelelim o kavram, Emevi İslamı anlayışı ile halife ve yönetici olarak evrilmiş ve o gün bugündür öyle gitmektedir. Niye çoğul olduğunu anlamak için ise aynı kelimenin farklı versiyonlarının kullanıldığı, Yusuf-111 ve Ahkaf-35 ayetlerine de bakalım! Yusuf-111’de "ulül el bab=akıl sahipleri" geçer. Ahkaf-35’te “ulul azm=üstün azimle insanlık tarihinde önemli değişimlere imza atan peygamberler” diye yine çoğul geçer. Fakat ne hikmetse “ulül emr” olunca mana birden tekil bir kavrama dönüşerek yönetici halifeye evriliverir.

Oysa nereden bakarsak bakalım “Halifelik kavramı asla Kur'an’dan temel alamaz. Tamamen atalar dininin uyduruk bir kurumudur. Halkı teba gören, kula kulluk ihdas eden, İslam’la ve Kur'an’la taban tabana zıt bir kurumsal yapıdır.” diyeyim.

E C: Bunlar gerçekten çok çarpıcı bilgiler hocam. Peki Peygamberimizin ardından gelen yöneticilere neden halife deniliyor?

H Y: O da Peygamberimizin veya Dört Halifenin bizzat kendilerinin istediği bir tanımlama değil ki! Sonradan yazılan kaynaklarla onlar o şekilde isimlendirilir. Hatta yukarıda bahsettiğim gibi Şia kaynakları “İmam” kavramını kullanır.
Peygamberimizin devlet yöneticiliği ve yerine halife bırakıp-bırakmadığı hususuna açıklık getirerek olayın tamamını açıklığa kavuşturmuş olayım. Çünkü bu konu çok hassas ve yüzyıllardır yanlış anlaşıla gelen çok derinlikli bir konu. Zaten sen de basit ve kolay konulara takılmazsın...
            (Hemen ben araya girerim yine!)

E C: Hocam ben de bu görüşteyim. İnsanlar neden kendi dinlerinden birini yönetici seçme uğraşına giriyor, bunu anlamıyordum? Ama şuan kafamda netleşiyor çoğu şey. Kafamda kurduğum devletin ütopik olduğu görüşündeydim hep. Her şey karşılıklı rıza ile oldukça serbest, fakat teşvik edilmez. Özgürlükler ülkesi gibi gibi... Tespit ettiğiniz gibi ben de geleneksel kabule dayanan İslam anlayışının hakim olduğu ortamda büyüdüğüm için neden ütopik hayal ettiğimi şimdi daha iyi anlıyorum!

H Y: İşte o ütopyayı Hz. Peygamberimiz gerçeğe dönüştürmüş. Ama sonrasından gelen müslümanlar için o gerçek masal olarak kalmış, ağlamaklı ifadelerle topluma anlatılan ütopya olarak sunulmaktadır. Bir kere Hz. Peygamberimiz asla yöneticiliğini tartışmasız bir itaat temeline dayandırmamıştır. Hatta o kadar özgüvenli bir nesil/arkadaş/halk/ümmet yetiştirmiştir ki, anlatamam!
Az çok dini hassasiyeti olan herkes şu açıklayacağım gerçeği bilir ve dillendirir. Hatta siyasiler bol miktarda bu anlayışın ekmeğini de yer. Lakin maksat hasıl olduktan sonra muhalif olmak, ihanetle suçlanmayı doğurur hemen. Ne acı bir sondur o! Müddessir Suresi’nde bir kaç kez geçen (Örneğin 20. Ayet) kahrolası nasıl da ölçtü, biçti? Ayetinin muhatapları oluruz biz...

E C: Peki bildiğimiz o gerçek ne hocam?

H Y: Peygamberimiz yönetsel anlamda bir görüş beyan ettiğinde, sahabe Ona ne diyordu?
-Ey Allah'ın Resulü bu sizin görüşünüz mü, Vahiy mi? Eğer vahiyse amenna, ona karşı boynumuz kıldan ince! Fakat Sizin görüşünüzse, o zaman bunu bi müzakere edelim. Bunun tecrübesi hakkında ne gibi yaşanmışlıklar var? Onları bi tartışalım ve ortak aklın gereğini yerine getirelim!
Görüyor muyuz şu özgüveni, şu demokratik düzeni ve uygulamayı?

E C: Hocam bugünün insanları o gün orada olsaydı, bunu diyenleri katlederlerdi!

H Y: Değil mi? Hem de ne için? Liderin gözüne girmek ve sadakatlerini göstermek için!.. Yine Kur’an’da Mücadile Suresi diye bir Sure var.

(Ki Tartışan kadın demektir. Bugün bile o Surenin adı Mushaflarda yani Kur'an nüshalarında Mücadele Suresi diye yazar! Orada dahi erkek egemenliği ile “Tartışma Suresi” şekline dönüştürülerek hakikatin önüne geçildiğine şahit oluruz. Bu husus, doğrudan konumuzla alakalı değil ama yanlışlık ve çarpıklıklara ayrı bir örnek olması nedeniyle, değerli bulduğum için o detayı vermek istedim.)

O Surede hakkı, eşi tarafından gasp edilen kadının durumu anlatılır. Hz. Peygamberimiz hakim geleneğe göre hüküm verecekken kadın, aynı zamanda bir devlet başkanı olan Peygamberimiz karşısında çatır çatır hakkını savunur. Ve Peygamberimizin yanlış karar verdiğini bizzat Onun yüzüne karşı haykırır. Sonunda Ayet gelir. “Ve Allah o kadını işitti. O kadın haklı!” diye tartışan kadın tasdik edilir...
Bugün müslüman yöneticilerin yönettiği hangi devlette buna benzer uygulamalara şahit oluyoruz?
Sonra Medine'de devlet kurmuş ve bir devlet başkanı olarak Mekke'nin fethini gerçekleştirmiş olan Peygamberimiz Kabe'nin anahtarlarını kime vermişti?
-Herkes en itibarlı kabileye, en zengin kabileye, en nüfuzlu kabileye veya akrabalarından birine verecek diye bekleşip dururken; O yiğit insan, hayatı ile bize en güzel örnekliği sunan önderimiz, yaşayan Kur'an olan ve yukarda zikrettiğim emanetlerin en güzel taşıyıcısı olan Peygamberimiz, Kabe’nin anahtarını kime veriyor?
-İşinin ehli olan ve o görevi en layık bir şekilde yerine getiren, hiç bir aksaklığa ve yanlışlığa imza atmamış olan, önceden de o görevi yürüten Yahudi bir aileye veriyor!
-Bak şu örneklere ve bugünle kıyasla bakalım evladım. Sonra kendisi o derece arkadaşlarına benziyor ki, kimse onu halkından ayırt edemiyordu. Yani yaşantısı, şekli şemali halkının o kadar benzeri idi ki, onunla tanışmamış olan ve dışardan meclisine giren kişiler, kimin peygamber olduğunu anlayamıyor ve “Hanginiz Muhammed?” diye soruyorlardı! Lüks ve şatafat düşkünü değildi. İsraf sıfır, yolsuzluk yoksulluk sıfır, dayanışma ve kardeşlik tavan yapmış, neredeyse komşu komşunun malına mirasçı kılınacak diye ayet inecek endişesini bile taşıyorlardı. İran Kisrası, Bizans İmparatoru vs saltanat, lüks ve şatafat içinde kraliyet saraylarında yaşarken ve Medine’ye temsilciler gönderirken, onların temsilcileri de Peygamberimizi tanımakta zorlanıyorlardı. Sade hayat sürmesine ise son derece şaşırıyorlardı. Oysa sahabeler de kendilerini onlar karşısında ezik hissediyorlardı ki, “Biz de sana saray yapalım, sen de onlar gibi bir yönetici ol!” diye alttan alta teklifler sunuyorlardı. Ama o itibarı gösteriş ve şatafatta değil, muttaki olmakta yani Allah’ın karşısında muteber olmakta arıyordu. Allah’a karşı duyarlı olmayı tercih ediyordu. Hasır sergiyi ve kuru et, ekmek yemeyi tercih ediyordu. Varlığı paylaştığı gibi yokluğu da paylaşıyordu. 

Yoksulluk varsa herkeste olacak, yoksa hiç kimsede olmayacak felsefesine dayanan muhteşem bir yönetsel anlayış kurmuştu. İşte ütopyayı gerçek yaptı, derken kastım buydu!…

Fakat Emevi anlayışı ve zihniyeti hâkim olunca, itibar sarayda ve şatafatta aranır oldu. İtiraz eden Ebu Zerr gibi muhalif sahabiler ise tecrit edildi, ihanetle suçlandı, hapsedildi, sürgüne gönderildi, ve nihayetinde şehit edildi!..
Çürümüş zihniyete ne zaman düşmüşüz var sen düşün! Hatta Emevi İslamı ve yönetim anlayışı Muaviye ile de başlamıyor, onunla kurumsal bir kimliğe dönüşüyor. Hz. Osman zamanında başlıyor...

(Devamı yarın...)

Yorumlar

  1. Hocam,sizin de bahsettiğiniz (bahsedeceğiniz) gibi yorulmadan bir şey olmaz. Bu dünyaya sadece dinlenmek için gelmedik. Bizi de bu bilinçle yetiştirmeye devam ettiğiniz için buradan da tekrar teşekkür ediyorum. Allah yolumuzu şaşırtmasın, yolu şaşıranlardan bizi muhafaza eylesin inşallah...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin inşallah diyeyim. İlke ve değer odaklı yol almaya çalışınca yorulmak mükafat geliyor insana. Teşekkür ederim evladım...

      Sil
  2. Teşekkür ederiz emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sesimizi duyanların yanında yankı verip güç katanların olması da büyük şeref...

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar