KİM HALİFE -2


(Öncesi dün yayınlanmıştı!)

BÖLÜM-2

E C: Hocam peki bireyden ayırmak koşulu ile Devlet için lüks kötü bir şey midir? Öğretilen tarih ve okunan eserlerde, böyle olmakla güç gösterisinin önemi vurgulanır hep…

H Y: Biraz mola verelim. Benim miniğe meyve yedirmem gerekecek...
Bir saat sonra yukarıdaki sorunla devam ederiz.

E C: Tamam hocam afiyet olsun. Emeğinize sağlık, Allah razı olsun. Ben gelmeden başlamayın anlatmaya olur mu? Bu arayı değerlendirerek ben de bilgisayardan verdiğiniz ayetleri karşılaştırıp okuyorum, güzel oluyor hocam.
          
(O arada hocam, oğlu Talha Muhsin’in bir fotoğrafını da yollar!)

H Y: Tekrardan merhabalar Enescim. Zaten bireydeki lüks ve şatafattan, devletteki lüks ve şatafat daha tehlikeli, daha ağır bir vebal. Çünkü tüyü bitmedik yetim hakkı retoriği oraya dayanır. “Muraî” lik diye Kur'anî bir kavram var ki, bugün hangi müslüman o kavramı bilir? Muraîlik, iki yüzlülük yapan ama o ikinci yüzünü asla çaktırmayan, hırsızlığı yolsuzluğu kamu malları ve kamu kaynakları üzerinden yapmaktır. Elinde tuttuğu kamusal gücün etkisiyle hazineden, siyasal İslamcıların çok sevdiği dille konuşursak, “Beyt-ül mal”dan kendi menfaatlerine mal, mülk edinmek güçten itibar ve saltanat devşirmektir! Ne kadar tanıdık geliyor değil mi? Yani -cehennemin dibi, zıkkımın kökü- diye Anadolu tabirlerinin vücut bulmuş halidir, diyeyim...
Yoksa bireysel olan kendi vebalinin hesabını verecek, ama yönetici olan muraî duruma düştüyse o hesabı asla veremeyecektir... Anlayacağın yönetici olmak “İğneli fıçı” ya dalmak demektir. Ama kim o hassas ayarı gözetiyor? Onu da takdirlerin(iz)e sunuyorum.

E C: Hocam cidden İslami yönetim anlayışının neden ütopik kaldığı şimdi daha net bir şekilde ortaya çıkıyor. Bozulan müslüman karakterinin bir sonucu demek ki!

H Y: Aynen öyle. Söylem ve eylem birlikteliği kurulmazsa, o sözler Allah’ın gazabını celbeder. (Saf-2 ve 3. Ayetler) 

Sorunun ikinci kısmı olan ve Devlette lüks ve şatafatın dayandırılmak istendiği, güç gösterisi meselesine gelelim! 

Doğrudur. Öyle değerlendirilir. Tarihsel bir gerçektir de! Ama bu, Hakkı yüksek tutmayı başaramamış, adil olamamış, halkına müreffeh bir yaşamı sunmayı becerememiş doğu kültürü zihniyetli yönetsel anlayışın bir tezahürüdür. Yine batılılaşma ve muasır medeniyetler ilkesiyle Cumhuriyetin, o gösterişle övünme anlayışından sıyrılıp değerler manzumesi ilkeleri ile örneklik sunmasının, ne kadar doğru hamleler olduğunu anlamak hiç de zor olmasa gerek!.. Bugün doğu kültürü ile yönetenlere ve etrafına dünyanın en pahalı zırhlı araçlarını satan Almanya Başbakanı’nın makam aracına, koruma ordusu kullanmamasına bakmak yeterli olur kanaatindeyim. Gayri safi milli geliri çok yüksek devletlerin yöneticileri toplu taşıma araçlarını kullanıyor, bisikletle göreve gidebiliyor! Sormak lazım değil mi bu durumda, “Hangisi Müslüman?” diye…

E C: Evet hocam haklısınız. Allah’ı hiç tanımayan İskandinav ülkelerinin yöneticileri bilmeden bizimkilerden daha çok Allah’ı tanıyor! Görüntü öyle çıkıyor…


H Y: Geleneksel İslam anlayışında Hz. Peygamberimiz vefat etmeden önce hastalığı ilerleyince “Hz. Ebu Bekir namazı kıldırsın!” şeklinde yaptığı öneriyle, peygamberlik görevi olmayacağına göre, devlet yöneticiliği görevini ona verdi! Anlayışına dayanarak halifelik kurumu ihdas edilmiş oldu, şeklinde bir kabul hâkimdir. Oysa bu da doğru değildir, çünkü sadece Sünni kesimin kabulüdür. Zira Şia kültürü zaten Hz. Ali'nin hakkı gasp edildi, halifelik onun haklıydı, diye olaya yaklaşır. Yani o konuda da birlik söz konusu değildir.
Hem de Peygamberimiz kimseye devlet yöneticiliği görevi de vermemiştir. Hz. Ebu Bekir'e biat edilerek halifeliği onaylanmıştır. Toplu bir biat da söz konusu değildir. Örneğin Hz. Ali Peygamberimizin defin işlemleri ile ilgilendiği için biat edememiştir. Hz. Ebu Bekir'i kendi haline bırakmayan topluluklar kargaşanın önüne geçmek için bir an evvel yönetici sorununu çözmek istemişlerdir. Çünkü Araplarda kabilecilik ve ırkçılık üst düzeyde olduğu için bu sorunun çok büyük problemler doğuracağı öngörülmüştür. Hatta Hz. Ebu Bekir’in Peygamberimizin cenaze namazına katılmadığı, makam mevki derdine düştüğü gibi söylemler, bundan dolayı türetilmiştir. Ben o söylemlere itibar etmiyorum ama gelecekte yaşanacakların önüne geçmek için tedbir almaya dönük yaşanmışlıklar olarak görüyorum. Her ne ise de zaten yaşanacakların önüne uzun süreli de geçilebilmiş değildir. Özellikle Hz. Osman döneminde ve sonrasında atılan yanlış adımlarla siyasi ve yönetim anlayışları dini zannedilerek kardeşkanı akıtmak vebali mubah sayılmıştır. Sonra “Devletin Bekası” diye bir kavram kutsallaştırılıp kardeş, evlat, baba katli vb cinayetlere abdest aldırılıp din siyasete alet edilmiştir…
Yani Peygamberimiz kimseyi yerine tayin etmemiş, biat kültürü ile meşveretin ortak aklın önünü açmıştır. Ki doğru olan ve Kur'anî olan da budur. Onda en güzel örneklik vardır. (Ahzab-21)
Sanırım bu şekilde izah etmek, sende daha kapsamlı bir bakış açısı geliştirmiş oldu...

E C: Evet hocam. Kafamdaki soruların hepsi teker teker cevaplandı. Çok teşekkür ederim ama bir şeyi çok merak ediyorum. Hatta bu sorum, konumuzu biraz hilafetten başka alanlara taşıyacak belki fakat sormam gerekiyor diye düşünüyorum.

Lüks neden sevilmiyor hocam? Kişiyi tatmin ediyor, motive ediyor olsa bile neden kötü gözle bakılıyor?

H Y: Önce şu açıklamalarımı da ekleyeyim! Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmak lazım, diye yaptığım sunumlar boşuna değil. Blogta sunduğum her sunum, aslında Kur'ani temellerle içi doldurulan gerçekler. 

Fakat bizim ülkemizde Sünni kesim, ne hikmetse işte bu halifelik ve şeriat devleti kutsalları ile yetişmesinden dolayı Cumhuriyete mesafeli oluyor. Yöneticisinden halka sağcı her kesim az çok da olsa, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı meczupları tarihçi zannedip onlara itibar ediyor.

Lüks sevilir, sevilmez değil! Yanlış anlaşılmasın. Yukarıda da bahsettiğim gibi lüks, herkesle birlikte olmalı. Külfeti herkese yayarak, nimeti birilerinde toplamak yanlış. Sadece birilerinin lüks içinde yaşıyor olması yanlış. Yoksa topyekûn müreffeh bir yaşam zaten İslamın amacı. Ama bu amacı ve görevi biz müslümanlar yerine getiremiyoruz. Sıkıntı burada!

E C: Yok hocam, sizin açıklamalarınız için demedim. Zühd diye bi kavram var ya ortada, mutasavvıflar için!.. Onu sordum ben.

H Y: Aaa. Ben yanlış anladım o vakit! Ooo hakikaten şimdi konu başka bir mecraya taşınacak demektir. Yukarıdaki kaygın haklıymış Enescim! 

O hususu da şöyle açıklamak isterim:
Tasavvuf ekolünün ve matasavvıfların züht görüşü ve kabulü asla İslamdan ve Kur'andan dayanak bulamaz. Hatta komple Tasavvuf ekolünün kendisi de öyle! Hint kültürüne dayanır. Hint fakiri, Hint keneviri, bir lokma bir hırka ile uyutma ve uyuşturma (kenevir var işin içinde dikkat et!) taktiği...

E C: Biraz daha açar mısınız hocam?

H Y: Tasavvuf öğretisinde güya nefsi öldürmek, bedenden sıyrılıp ruh ile Allah’a kavuşmak mantığı ve felsefesi vardır. Oysa gerçek anlamda nefsin öldürülmesi söz konusu olamaz zaten. Hem niye öldürülsün ki? İmtihan dünyasında soruların bazılarının üstünü çizmek gibi bir şey değil mi bu? Sen o nefisle, nefsani arzularla varsın. Şehvet ve servet arzuları nefse dayanır ve İslam onları yok etmeyi değil, yönetmeyi ve kontrol etmeyi öğretir. Ama Tasavvuf yok ederek, yokluk üzerinden bir edebiyat geliştirerek İslam'a paralel bir yol çizer. İşte nefsi emmare, nefsi mutmainne, nefsi levvame gibi kavramlar türetir. Fenafiş şeyh, fenafir resul ve nihayetinde fenafillah yani Allah’ta yok olmak, gibi zan ve rüya ile türetilmiş bir ilim yolu üzerinden yürütür dervişleri... Ama dediğim gibi bunlar asla Kur'an’dan delil bulamaz. Temelinde yine halkı kontrol etme ve uyuşturarak yönetme anlayışına dayanan, kula kulluk zihniyeti yatmaktadır…

İslâm züht anlayışını idrak etmek ilkesini benimser, lakin züht içinde bir yaşantıyı reddeder. 

Örneğin; her yıl Ramazan ayında yine Müslümanlarca pek bilinmeyen ve uygulanmayan bir sünnet uygulaması var ki, işte zühtün idraki oradadır. Son on gün içinde mescitlerden çıkmadan kişinin kendisini yıllık nefis muhasebesine çekmesi geleneğidir. İtikaf diye adlandırılır. Yine kişinin akşam başını yastığa koyduğunda, “Z Raporu!” alıp günlük muhasebe yapması önemli zühd idrakleridir...


E C : “…yok etmeyi değil, kontrol etmeyi öğretir...” Çok değerli bir cümle hocam.

H Y: Aynen öyle evladım. Allah fıtrata en uygun olarak İslamı seçtiği için onun dışında kod aramak beyhude çabadır. Geçici rahatlamalar oluşturur kuşkusuz ama uyuşturmaya, bu yolla unutturmaya dayanır. Yok saymak ve uyutmak, bünyeye ameliyat için gereklidir. Dikkat edersen zaten mutasavvıflar ve dervişler de, ameliyat masasındaki hasta gibidir. İradeli olarak bir şey yapmayı yanlış görürler. Ölü yıkayıcının elindeki ceset gibi, şeyhine teslim olacaksın ilkesi en makbul ilkedir ve o şekilde tasavvuf adabı muaşeret kurallarına uyarsın. İyi mürit olursun. Yoksa iradeni öne çıkardığın an ameliyat masasında seni tutmazlar zaten…

E C: Hocam İslam bu kadar birbiriyle karışmış inanışlar içeriyorken, peygamberin tebliğ ettiği İslam’dan bu kadar uzaklaşılmışken, bir ateist iddiası olan, “Başka yerde doğsan, başka bir dine sahip olurdun!” anlayışına, tüm bu olanlar güzel cevap, bence... İslam coğrafyasındasın ama hala İslam’dan uzaksın! Bir yerde İslam azınlık dinidir, bu coğrafyada doğsan da müslüman olamayabiliyorsun işte… Bu sözüme katılır mısınız?

Ben bazen öyle topluluklara giriyorum ki, fikirsel yalnızlıktan bu cümleyi kendime kuruyorum. İslam azınlık dinidir diye :)))

Çünkü şunu farkettim. Ben 17 yaşımda müslümanlığa girmişim. Ki daha tam olarak Kur’anı bitirip anlayamadan kendimi bu sıfata da layık göremiyorum ve bunun için çok çaba harcıyorum. Allah sizden razı olsun, bu çabamda bana çok yardımcı oluyorsunuz…

H Y: Çok doğru bir yaklaşımdır. Ben her zaman şunu söylüyorum. 

“Biz müslüman olmadık, müslüman doğduk! Bizim müslüman olmaya ihtiyacımız var!” 

Bu sözümü duyunca insanlar afallıyor, ne diyor bu diye! Oysa hakikat ortada işte. Biz İslam coğrafyasında dünyaya gelmiş olmamıza rağmen müslümanlardan kaçarak veya onların yaşadığı hakim kültür dininden kaçarak Kur'an müslümanı olunacağını anladığımız an, müslüman olmaya başladık demektir. Yoksa kültürü din zannediyoruz. O zan üzere inşa ettiğimiz dinimizin bizi ne kadar ve nasıl müslüman yaptığı hep tartışılacak ve korkarım ki bu gidişle Allah bize müslüman mührü vurmayacak. 

Onun için yine ben derim ki, “Bizim kendimize müslüman dememizden daha önemlisi, Allah'ın bize müslüman demesi ve müslüman mührünü Allah'ın bize vurmasıdır!”

O nedenle Allah kimseye torpil de geçmiyor, kimseyi cezalandırmıyor da..
Yani İslam coğrafyası dışındaki herkesin nasıl Müslüman olmasını arzu ediyorsak, en az onun kadar, hatta ondan daha fazla biz kendimizin Müslüman olmasını arzu etmeliyiz. Bu çaba ve gayretine tanık olduğum için bu yolculukta beraberiz zaten evlat...

E C: Evet hocam o cümlenizi çok iyi biliyorum. :)) Hocam siz Sokrates, ben Platonun saçının teli…
Sizi çok yordum, çok teşekkür ederim emekleriniz için ama gerçekten benim için çok makbule geçti bu söyleşimiz. Umarım okuyucularımız için de öyledir…😂😂😂

H Y: Estağfurullah. Yol arkadaşlarıyız diye bakmak ve kişi kutsiyetinden uzak durmak en güzel olanıdır. Yol olur, yolculuk olur da yorulmak olmaz mı? Yorulmak da olsun. Olsun ki yarın o yorgunluklar şahidimiz olsun.
Övgüye layık olan ve gerçek anlamda övgünün hakkını verecek olan yegane kudret, Allah’tır. Bu vesileyle bütün övgülerimiz Yüce Tanrımıza, Allahımıza gelsin…  😂😂😂



Enes Coşgun

Yorumlar

  1. Sevgili Hocam size ve Enes kardeşimize çok teşekkür ederim. Çok güzel bir röportajdı. Ve hayretle, bilgiye aç olduğumu hissederek okudum. Ne çok doğru bilinen yanlış varmış. İnsan bildiklerinden, bilmediklerinden, öğrenmediklerinden utanıyor gerçekten. Bir kaynak gibi açıp açıp okunulacak bir yazı olmuş. Emeklerinize, yüreklerinize, beyinlerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim Minecim. Allah senden razı olsun. Sevgili öğrencilerim de "Hocam msj larımızı depoluyor ve ihtiyaç duydukça tekrar tekrar okuyorum." diyordu. Hem blogta kalması bizim için de kalıcı olması açısından, hem de benzer sorular geldikçe link atabilmeniz açısından iyi olur, dediler. Sağ olun var olun...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar