SEBEB-İ TELİF

 



Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız

yaprakla yağmurun aşkı meselâ

kim olsa serpilen coşturuyor bizi

imreniyoruz başkalarının mahvına.

Yağmur mahvoluyor çarparak

kendini parçalıyor mâşukunun açılan kıvrımında

yaprak dirimle irkiliyor nazlı ve mağrur

silkiniyor vuran her damlayla. 

 

Kalemle kağıdın aşkı mesela. Kalem damla damla yağıyor kağıda. Ilıkça süzülüyor satırlar arasına. Ben aşkı kağıda bakarak okuyorum. Kalem mahvolurken, tükenirken kâğıdın masumluğunda kâğıt daha bir anlam kazanıyor kalemin her dokunuşunda, her çağrısında.

 

Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
ilkönce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını
uzak iklimlerin
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
Bize ait olan ne kadar uzakta!

 

Bir kervana ulanıp ben de gitseydim Sen’in(sav) iklimine. O kervan Medine’ye ulaşınca sabah ezanını okuduktan sonra müezzinler;

Sakın terk-i edebden, kûy-ı Mahbûb-ı Hudâ'dır bu

Nazargâh-ı İlâhîdir, Makâm-ı Mustafâ'dır bu.      

Mısralarını okumaya başlasalar.

Ben şairin heyecanına, şaşkınlığına tanık olsam.  Daha az evvel Peygamber Makamına girerken uyuklayan Paşayı,  kibarca uyarmak için o an gönlünden geçenleri doğaçlama dile döken şair, şimdi şiirini minarelerden dinlemektedir.

Medineli kumlar, ağaçlar ve taşlar hepsi duymuştur bu şiiri. Ben duymadım, okuyorum yıllar sonra. Nasıl imrenmez insan, nasıl gıpta edilmez bu sevgiye, bu aşka… Ey şair Efendimiz (sav) seni, senin şiirinle karşılasınlar diye müezzinlerin rüyalarına girmiş. “Ümmetimden Nabi” demiş senin için “Ümmetim” demiş. Ne güzel bir müjde, ne büyük mutluluk…

 

 
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
başkalarının düşünceleriyle değil.
‘Üstümde yıldızlı gök’ demişti Königsberg’li
‘içerimde ahlâk yasası’.
Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?
İster gözünü oğuştur, istersen tetiği çek
idam mangasındasın içinde yasa varsa.
Girmem, girmedim mangalara
Yer etmedi adalet duygusu içimde benim
çünkü ben ömrümce adle boyun eğdim.
Yıldızlı gökten bana soracak olursanız
kösnüdüm ona karşı
onu hep altımda istedim.
 
 
Başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız
ve devam ediyor başkalarının hınçlarıyla
düşmanı gösteriyorlar, ona saldırıyoruz
siz gidin artık
düşman dağıldı dedikleri bir anda
anlaşılıyor
baştan beri bütün yenik düşenlerle
aynı kışlaktaymışız
incecik yas dumanı herkese ulaşıyor
sevinç günlerine hürya doluştuğumuzda
tek başınayız.
 
 
Bir yağmur yağar gökten şehre, kalabalıklara, ışıklara ve süzülür otobüs camlarından. 
Şairin içinin göklerinden ise rahmet dökülür beyaz kağıda.  
Kalem rahmet yazar maşukuna. 
Yazar da öyle hemen değil aylarca duvarlara anlatır derdini bir odada yalnız başına. 
Maşukuna sunacağı kelimeleri içinde yaşatmakta,  içten içe yanmaktadır şair.
 
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini,
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir,
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini,
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir,
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından,
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından.
Sen’in (sav) sözlerini duymayalı beri ne dostu bilebildik, ne düşmandan haberimiz var. 
Bir savaş koptu ama yenilgi de galibiyet de avuçladığımız kumlar gibi
parmaklarımızın arasından aktı yere. 
Kurtulsak bir kere şu başkalarının ağından fark edeceğiz kundakladığımız tüm iyilikleri,
iyi olanlarımızı. Geriye bıraktığımız enkazı, yalnızlığı…
 
Diyorum hepimizin bir gizli adı olsa gerek
belki çocuk ve ihtiyar, belki kadın ve erkek
hepimiz, her birimiz gizli bir isimle adaşız
yoksa şimdiye kadar hesapların tutması lâzımdı
hayatımıza kendi adımızla başlardık
bilmediğimiz bu isim, hesaptaki bu açık
belki dilimi çözer, aşkımı başlatırım

Ete kemiğe bürünüp Yunus diye görünen aşık, aşk seni ne halde buldu?
Evet buldu, illaki gelir bulur aşk insanı. 
Derdini şirin sayanı, dermanını derdinde bulanı da aşk bulur illaki.

Senin aşkın beni benden alıptır
Ne şirin dert bu, dermandan içeru

Aşktan ne bulayım ki, ne sorayım ben aşka?
Başkalarının aşkı düşer payıma,  başkalarının aşkı yeter bana. 
Bu mahvoluş, bu can veriş pervane gibi, çöllere düşüren bu yol, bu düş... 
Ne güzelmiş ve ne hoş. 


aşk yazılmamış olsa bile adımın üzerine
adımı aşkın üstüne kendim yazarım.

           
Ben bu kapıya neden geldim ki? Açılacağını ummuyorsam neden bekliyorum bu kadar? Bu aşk nöbeti, bu dikkat, bu kapıya çivilenmiş gözlerim... Aşk için değilse neden dökülüyor yere inci taneleri yüzümden?

Bir yosun gibi tutunsam kapında. Bir yerlerde çoğaltırım kendimi her güneş gördüğümde. Ne kadar köksüz olsam da öksüz kalmam bu kapıda olduğum müddetçe. Aşk koyarım adını bu ‘bekleyişimin’ Aşk beni bulmaz belki, bulmasın… Ben yine de beklerim ve beklerim.



Hümeyra Yıldırım Yalçın

Yorumlar

  1. Çok teşekkür ederim yine bizi naif misafirperverliğinle ağırladığın için Hümeyracım. İlk kez bu formatta bir sunum yapıyoruz bloğumuzda...

    Değişik bölümler var gibi görünüyor. Biraz okuyucularımıza veya en azından bana açıklama yapabilir misiniz sevgili öğretmenim, değerli evladım?

    Şimdiden tekrar şükranlarımı sunuyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam öncelikle çok teşekkür ediyorum,yazıma yer verdiğiniz için. Şiir İsmet Özel'in. Ben bu şiirin bana hissettirdiklerini yazı olarak aralarına serpistirdim. Nabi nin naatını, Nurullah Genç 'in yağmuru yazarken yaşananlara değinmek istedim. Bir de Yunus Emre den bahsettim. Şiir zaten çok güzel ve dopdolu. Bense bir gül yaprağı olmayı niyet ettim. İnşallah beğenirsiniz. Bunları kağıda döküp bize ulaştıran sairlerimize minnettarım.

      Sil
    2. Ooo! Çok değişik bir yaklaşım. Şairlerimize minnettarız bu duygu selini bize yaşattıkları için. Sen de o selden nice kütükleri kapıp bize ikram etmişsin, emeğine sağlık Hümeyracım.

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar