BAŞÖRTÜSÜ-1

 


Zaman zaman özelden mesajlarla, bazen de yüz yüze sohbetlerde “başörtüsü” konusunda “Acaba o da gelenek de, dinin gereği ve Allah’ın emri gibi mi sunuluyor hocam?”  tarzında sorularla ne düşündüğüm öğrenilmek isteniyordu! Her ne kadar bir büyüğü, hocası olsam da sonuçta kızlarımızın, kadınlarımızın kendi giyim kuşamları ile alakalı bir hususu, karşı cinsten birinin onayına ya da fikrine tasdik ettirme isteği aslında ne kadar üzücü ve garipti değil mi?  

Ben de “Kadınlarımızı kendi kıyafetlerini seçmeye dahi karar veremeyecek duruma düşürmüş!” olmaktan rahatsız olduğumu bildirmenin yanında; onları ‘acaba günah mı işliyorum?’ kuşkusuyla yaşatmaktan da kurtarmak gerektiğini vurguluyordum! Tabi ki “kararı yine kendilerine bırakmak ve İslam’ın tek kaynağı Kur’an’dan kendilerinin delil bulmalarını sağlamak koşulu ile…” Eğer ‘Kur’an’dan başka kaynaklara yönelinecekse, işte o zaman geleneğin kucağına düşüldüğü ve Dinin içine örfün boca edildiği bilinerek’ olaya yaklaşılması gerektiğini de belirterek ve kadınlarımızdan özür dileyerek, başörtüsü mevzusuna Bloğumuzda değinmek gerektiği kanaatine varmıştım! Kaldı ki, “Filenin Sultanları” paylaşımının ardından böyle bir zorunluluk da doğmuştu…  

Hemen ilkesel yöntemimize müracaat edelim ve sorular soralım o zaman! Ardından onlara vereceğimiz cevaplarla aklımızı çalıştıralım, zihin egzersizi yapalım ve önce ‘ön kabullerimizden’ ve ‘bilinçaltı’ yığınlarımızdan sıyrılalım ki en nihayetinde sözü, sağlıklı bir şekilde vahye teslim edelim, derim…

-Başörtüsü farz ise başı mı örtmek farz, saçı mı?

‘Başörtüsü farzdır’ diyenler bu soruya net bir cevap veremeyeceklerdir! Çünkü ardından bi dünya soru beraberinde gelecektir! İyisi mi, “Başı örtünce saçı da örtmüş oluyor ya zaten, ne kadar anlamsız bir detay üzerinde duruyorsunuz?” şeklinde kontra bir soru ile olayı geçiştireceklerdir.

Oysa Allah kendi sözlerinde çelişki barındırmaz (Nisa-82), kendi sözleri üzerinde derinlemesine düşünmemizi emreder ve her konuda olduğu gibi bu konuda da din adına hüküm verilecekse muhakkak ki vahyi belirleyici öge almamızı ister.

Saçı örtmek farz ise saçlarını sıfıra vuran bir kadın başını örtmese olur mu?

Başı örtmek farz ise kılı kırk yararcasına saçın bir telinin gözükmemesi ne oluyor? Anadolu kadının taktığı başörtüsü, saçları gösteriyor gerekçesi ile farz hükmünü yerine getiren bir örtü olarak, neden kabul görmüyor?

Başörtüsünün kaymaması için takıldığı kadar, saçların gözükmemesi için de takılan bone zorunlu mudur?

Acaba bonenin sıkıştırması ve saçlarda oluşturduğu deformasyon sonucu kadınlarımızın saçlarındaki dökülmede artış oluyor mu?

Allah’ın emri olarak beynimiz, özellikle kadın beyni, şartlandığı için bu soruları sormamalı ve kader deyip sineye çekmeli miyiz?

Yoksa gelenekle din kuralları iç içe geçtiği ve içinden çıkılamaz bir hal aldığı için bu sorulara çok makul ve mantıklı cevaplar bulunamıyor olabilir mi acaba?

-Başörtüsü farz ise sınırları nedir? Yüzü peçe ile kapatmak, burnu bile göstermemek ne oluyor?

‘Başörtüsü farzdır’ diyenler yüzün görünebileceğini lütfederek bir sınır çizdiklerini söyleyeceklerdir. Ama bundan daha ileri gidenleri de daha dindar, daha muttaki yani takvaya uygun davranan Müslüman olarak lanse etmekten de geri durmayacaklardır!

Peçe ninelerimizin örtüsüydü, onlar öylesine dindardılar ki, burnunu bile mahrem nazarlara göstermezlerdi! Hele bazı mahfillerce çarşaf, ‘Müslüman kadının giysisidir. Kadın çarşaf dışında dış giysi giyemez!’ dayatma ve kabulleri üzerinden, sınırlarını yine erkeğin çizdiği bir başörtüsü ve genelde kadın tesettürü edebiyatı alır başını gider.

Şunu açıkça itiraf etmeliyim ki, ben de oldum olası mevcut düşüncelerimi savunan bir Müslüman kardeşiniz değildim! Hayatımı, yaşantımı, fikrimi, zikrimi inandım dediğim Kitaba arz etmeye başladıktan sonra, olaylara Kur’an’ın gösterdiği perspektiften bakmaya çalıştıktan sonra bu kanaatlerim oluştu!

-Başörtüsü farz ise evrensel bir davet olan İslam, bütün coğrafyalara ve tüm insanlığa hitap edebilen bir din olabilir mi?

Bu soruya verilecek cevap kuşkusuz ki İslam’ı; “Ya yerel bir din, ya da tüm coğrafyaları ve tüm insanları kuşatıcı bir din hüviyetine büründürecektir.” Yani o kuşatıcılığı sağlaması için zorlama bir cevap vermek şeklinde anlamak yerine, özünden kuşatıcı olan İslam’ın geleneğe kurban edilerek yerel bir dine dönüştürülmemesi gerektiğini anlatmak istiyorum.

Geleneğe sımsıkı tutunanlar; ‘dinimiz elden gidiyor’ diye olaya korkarak, elebaşları ise kin ve nefretle yaklaşarak, öze dönmeyi tahrifçi, dinde sapıklık ve oryantalistlerin etkisi altında kalmak olarak değerlendirmektedirler. Öyle kabul ettikleri için başörtüsü de, üzerinde mutabık kalınması mümkün olmayan konulardan birisi olarak karşımızda durmaktadır.

Dahası bir kesim tarafından İslam’ın bayrağı, sancağı gibi kutsallaştırılarak; diğer bir kesim tarafından ise çaput, bez parçası tanımlamaları ile onun üzerinden başörtülü kadınları aşağılayarak siyasete de malzeme edilmekte idi. Özellikle 28 Şubat Sürecinde Anayasaya ve Laikliğe aykırı gösterilerek başörtüsü üzerinden çok zulümlere imza atılmıştı!

Ak Parti de o mağduriyetin ekmeğini fazlasıyla yedi. Hatta onları o kadar sahiplendi ki hep kendi kotasında olsunlar istediği için bu defa onlar en üst perdeden, CHP yönetimlerinde görev alan başörtülüleri “vitrin süsü” benzetmesi ile aşağıladıklarını fark edemez olmuşlardı!

Çok şükür son dönemlerde o ayrıştırma ve mağduriyetleri yaşamıyoruz. Hatta milletvekili ve üst düzey bürokratlarda kendileri veya eşleri başörtülüler tercih edilerek, başörtüsü lehine lokal bir takım kayırmacılıklara bile şahit olmaktayız.

Oysa ne erkek için ne de kadın için ‘İslam’ın kıyafeti’ diye bir kavram yoktur. İnsanın ve ahlakın kıyafeti vardır. Kıl, tüy, cübbe, şalvar, sarık nasıl gelenekse; başörtüsü de tamamen gelenektir, zamanın ve coğrafyanın şartlarına göre şekillenen bir giyim kuşam malzemesidir. Evrensel bir dini, kılık kıyafete indirgeyerek yerel bir din haline getirmeye kimsenin hakkı yoktur…

-Başörtüsü farz ise niye sadece kadına özgü bir zaruret? Cinsiyet üzerinden değil de, şahsiyet üzerinden adil bir şekilde yol yürümemizi emreden bu din neden erkeğe de farz kılmamış?

‘Başörtüsü farzdır’ diyenler Tanrı’ya cinsiyet ayrımcılığı yaptırdıklarını hiç düşünürler mi acaba? Cinsiyetimizi seçmek elimizde olan ve tercih ettiğimiz bir unsur olmadığına göre güya erkeği tahrik etmeme gerekçesiyle ve sadece kadına özgü istenen bu kısıtlama Tanrı’nın adaletini sorgulamaya götürmez mi? Haşa kadın düşmanı bir Tanrıya mı inanıyoruz biz? Kadın olarak yaratılmakla hayata 1-0 yenik skorla başlamak hakkaniyete sığar mı? Yoksa kendi sanrılarımızı din zannederek ya da din zannettirilerek, geleneğin uygulamasını Allah’ın emri gibi atfederek, büyük bir zulme mi ortak olmuş oluyoruz? Yüce Yaratıcının hakkına mı girmiş oluyoruz? Bu önemli soruları zihnimizde diri tutmak zorundayız…

Kadın evinde ve eşi için süslenmeli! Saçını başını ve genelde tesettürünü ev içerisinde eşi için açmalı! Şeklinde bir öğreti ile yine kadın nesneliği üzerinden erkek özneliği kışkırtılmaktadır. Gerçekte böyle bir durum var mıdır? Tanrının böyle bir isteği var mıdır? Din üzerinden böyle bir sunum otomatikman eril bir dil kullanan Tanrı(!) ortaya koymuş olmuyor mu? Kadın yine en hafif tabirle erkeğin yardımcısı, erkeğe göre varlığı ortaya çıkarılmış, onun için yaratılmış bir figür olmuyor mu?

Peki gerçek anlamda Kur’an’ın emrettiği İslam’ın böyle bir bakış açısı var mı? Yoksa geleneklere boğulmuş ve alimler(!) eliyle vahyin istikametinden saptırılmış İslam soslu atalar dini mi bunları emrediyor? Bu hususların çok iyi anlaşılması gerekmektedir diye düşünüyorum…

Kadın evinde ve eşi için süslenip püslenecekse, bekar kadınlar ne olacak? Realitede böyle bir şey söz konusu olabilir mi? Erkek olsun kadın olsun evinde süslenmek eşyanın tabiatına aykırı değil mi? İnsan evinde eşofman, pijama vs tarzında en rahat ve en salaş kıyafetleriyle dolaşırken bu uyduruk ve tamamen realiteden uzak slogana nasıl itibar ediliyor anlayabilmiş değilim!

Kaldı ki ne erkek kadın için, ne de kadın erkek için yaşamalıdır? Yaşamın temel gayesi bellidir. Ve o gayeleri birlikte fiiliyata dönüştürmek için anlaşmalı hayat arkadaşlığı, eş olarak yolculuk yapmak söz konudur. Aksi halde hayatın tek başına yürünebilecek bir yol olmadığı anlamı ortaya çıkar ki, bu doğru değildir.

Her birey o yolculuğu tek başına da kat edebilecek donanıma sahiptir. Erkek de kadın da yarım değildir,.. Sevgilisine muhtaç bir ilişkiye mahkum edilen hayat felsefesi, erkekten daha çok kadını mağdur etmektedir. O mağduriyetin beraberinde getirdiği mecburiyet de, kadını kocasının yamağı konumuna düşürmektedir. Bu duruma dinsel öğreti asla çanak tutmamalıdır. Tutuyorsa, o Allah’ın gönderdiği din olamaz, bu asla unutulmamalıdır!..

 

Hayati YAMAN

 

 

 

 

Yorumlar

  1. Son derece çarpıcı bir konuyla daha uykuya yenik düşecek gözlerimizi çakmak çakmak yaptınız hocam. Başörtüsü konusu bahsettiğiniz üzere sancak olarak görülüyor. Kimin elinde ve ne için kullanılıyor? Serinin devamını merakla bekliyorum hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sosyokültürel ve Antropolojik kanıtların görmezden geldiğimiz yönlerini ve geleneğin kuşattığı inançlarımızı da ortaya koyarak; son sözü ise vahye bırakarak seriye devam edeceğim inşallah.

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar