ANTHROPIC PRINCIBLE (İnsancı İlke)

 



Abartıyor muyum yoksa Brandon? Hayranlıkla izlediğim bütün bu şeyler kör bir tesadüfün eseri çıkarsa gerçekten yıkılırım. Sadece ben değil hayallerim, benliğim, sevdiklerim, yitirdiklerim hepsi…

Şu anda okuduğun bu satırlar, okuduğum kitaplar ve yaptığım türlü araştırmaların beynimde işlenmesiyle gerçekleşmediyse diğer ihtimal nedir? Acaba diğer sonsuz evrenlerde elimin altındaki Türkçe (Q) klavyeye basarak “kskfvdfhodofuysytdctsduycsıkjfvıodfvdjfvdofvdoısgcsddodfgyscrcb   fıuv  wıfrıwhg fsıkj orısgcysışıusgcl” gibi denemeler mi yapıyorum? Şu anda neden en anlamlı ve Türkçe gramer kurallarına en uygun olanı okuyorsun? Yoksa abartıyor muyuz ha? Okuyabildiğin için mi en mükemmeli olarak görüyoruz bunu?

Bana bak Brandon, eğer bana adam akıllı gerekçeler sunmazsan yok olurum, anlıyor musun? Bir dakika, ya başka evrenlerde zaten bana mantıklı gerekçeler sunuyorsan… Böyle yaparak konunun tabanını bilinmez bir zemine oturtuyorum sanırım. Neredesin, neredeyim ve burası neresi, platformun kaçıncı katı?

Bu şekilde işin içinden çıkamayacağım. Bu evrenler hiç kesişmiyor ve mantığım kavrayamıyor. Usturayı elime aldım, hazırda bekliyorum.

Ölçeğimizi biraz küçültelim ve zamanın her aşamasını inceleyelim. Hassas düzenlemeler sonucunda mı buradayız yoksa binlerce parametrenin başka evrenlerde teker teker denenmesi mi söz konusu, bakalım. Örneğin; evrendeki entropi her saniye artmaktadır, bu da evrenin başlangıcının çok çok düşük bir entropi ile başlaması gerektiği anlamını taşır. Big Bang’in başlangıcındaki bu ayarın oluşma ihtimali 101230 da 1 olarak hesaplanmıştır. Sadece bu sayı bile inanılmaz bir detay bahşediyor varlığımıza ki “Eğer bu sayıyı klasik şekilde yazsaydık, buna bütün insanların ömrü çok az gelirdi. Eğer evrendeki tüm proton, nötron, hatta fotonları kullansaydık ve her bir proton, nötron ve fotonun üzerine bir trilyon sayı yazsaydık, bu sayıyı yine yazamayacaktık.” Bu olasılığın ne kadar düşük olduğunu anlıyorsun değil mi? Biliyorsun bu, sadece bir parametre ve Bing Bang’in tam olarak gerçekleşmesi için bunun gibi binlercesi daha söz konusu. Eğer bu ihtimallerin hepsi arka arkaya gerçekleşirse şuan burada olacaktık ve buradayız. Bunun sayısal değeri de bütün olasılıkların çarpımıyla bulunabilir. İşte şimdi her şey daha da karışıyor, mesele daha da netleşiyor. Yani havaya bir kurşun kalem attığın zaman bunun sivri ucunun üzerinde dik olarak durduğunu hayal et ve binlerce atışının hepsinde böyle olduğunu düşün. Bu olasılık bile ortada hiçbir şey yokken şuan bu yazıyı yazıyor olma ihtimalimden çok daha yüksektir. Eğer olasılık mantığından bakarsak tabii…

Bu parametrelerin olması beni Tanrı’ya mı götürüyor yoksa sonsuz evrenlere mi?

Ateizm savunucuları, bunun çok fazla abartıldığını, aslında muhteşem bir düşük olasılık gerçekleşmesinin olmadığını söylüyorlar. Çünkü bu değerler bu şekilde gerçekleştiği için buradayız ve bu durumu gözlemliyoruz. Yani bu denemelerinin olduğu başka evrenler vardır ve sadece bizim evrenimizde bu, bizi meydana getirecek şekilde tutmuştur. Böylece bir yaratma gerçekleşmemiş ve bu hassas düzenlemeleri yapan bir tanrının varlığına da gerek kalmamıştır. Bir şeylerin varlığı ve tanımı, gözlemci varsa var olabilir.

Peki Brandon, bu denemeleri hangi sistem yapmıştır? Öyle ya her an binlerce parametreyi hassas bir şekilde değiştirerek teker teker deneyen bir mekanizma olması gerekiyor. Aynı bazı şifre çözme yazılımlarının yaptığı gibi deneme yanılma yoluyla gerçekleştiysek, yine bu yazılımı yazan birinin olması gerekmez mi? Yoksa söylediklerimiz hiçbir zemine oturmuyor, çünkü bir sistem zorunluluğu gerekiyor. Nedensiz bir şekilde bu denemelerin ve parametre değişimlerinin var olduğunu iddia etmek mantıklı mı?

Bu izah varlık dünyamızı kalabalıklaştırsa da tanrıdan kaçamıyoruz, tanrıya kaçıyoruz. Kalabalık demişken Ockham’dan aldığım usturayı jelatininden ayırıyorum. Şimdi kullanıma hazır. Ama bir şans daha vermek istiyorum.

Şans demişken de bir de şans oyunlarına bakalım:

Binlerce rulet masası olan bir kumarhanede olduğunuzu düşünün. Size tüm rulet oyunlarının hileli olduğunu söylüyorum ve delil olarak binlerce masadaki yüz binlerce oyunun sonucunu önceden söylüyorum. Verdiğim sonuçlar doğru çıkınca, rulet oyunlarının sonucunun evvelden bilindiğine kanaat getiriyor ve birisine bu olayı anlatıyorsunuz. Anlattığınız kişi ise bunun tesadüfen olabileceğini, eğer kumarhanelere giden tüm insanların böyle bir tahminde bulunurlarsa, birinin tutturma ihtimali olduğunu söylüyor. Sonra bunun da olasılık açısından imkansız olduğunu gösterdiğinizde, aslında sonsuz gezegenler olabileceğini, bu sonsuz gezegenlerde sonsuz kumarhanelerde böyle tahminlerde bulunan sonsuz kişiler olabileceğini, bunlardan birinin rastgele bir tahminle böyle bir sonucu yakalaması muhtemel olduğu için, size kumarhanelerin rulet oyunlarının önceden bilindiğini söyleyen benim yalancı olduğumu, benim bunu rastgele başardığımı söylerse cevabınız ne olur? Diyelim sonsuz kumarhanelerin varlığına inandınız, binlerce rulet masasındaki yüz binlerce rulet oyununun sonucunu bilmemi yine de tesadüfle açıklamaya kalkar mısınız?”

Ve daha da ileri gidelim:

Düşünün ki kurşuna dizilmenize karar veriyorlar ve sizi götürüyorlar ve çok keskin 100 nişancı çok yakın mesafeden birçok defa size ateş ediyor, fakat ölmüyorsunuz. Bunun sonucunda “Ben hayatta olduğuma göre şaşılacak bir şey yok, eğer hayatta olmasaydım şu anda bu durumu gözlemlememiş olurdum.” mu dersiniz, yoksa “100 keskin nişancı, bu kadar çok ateş edip, beni bu kadar yakın mesafeden vuramadıklarına göre, bu durumun bir açıklaması olmalı.” mı dersiniz?

 

İlkenin çevirisini ‘anthropic’ kelimesinden dolayı ‘insancı’ olarak çeviriyoruz Brandon. Bunu senin koyduğun temel üzerinden çeşitlendirebiliriz. Yani mesele insanın var olmasının ilkesi ise insanın var olmasını sağlayan diğer bütün şeyleri de kapsayacak şekilde ilkeyi genişletebiliriz. Bize sunduğun Zayıf İnsancı İlke (Weak Anthropic Princible) ve Güçlü İnsancı İlke (Strong Anthropic Princible) yorumları asıl amacının insanın evrendeki yerini özelleştirme-önemsizleştirme tartışmasına girmek olmadığını gösteriyor. Ancak sen de biliyorsun ki Kopernik Prensibi’nde olduğu gibi Dünya’nın ve insanın evrende önemsiz, sıradan olduğunu da iddia edemeyiz. Belki Copernicus, günümüz bilimsel verilerine sahip olsaydı ve Big Bang gibi çürütülemeyen bir teorinin çok düşük ihtimallerin ardı ardına gerçekleşmesiyle olduğunu bilseydi farklı düşünebilirdi. Ancak günümüzde hala bazı ateist kesimler tarafından Kopernik İlkesi popülerliğini koruyor. İnsanın evrendeki yerinin bir kayadan farklı olmadığını iddia eden insanların, fikirlerine katılmamı beklemelerini akıl ile reddediyorum. Gözlemci olduğumuz bir tane evren var. Bu gözlemciliğimizin bir önemi olmadığını iddia etmek için sonsuz evrenlere kaçmak da mantıklı gelmiyor be Brandon. Hiçbir zaman göremeyeceğim, hayali bir merdivenin basamağına adım atmaktansa gökdelenin tepesinde yıldızları seyretmek daha mantıklı be Brandon!

Usturayı kullanıyorum ve bilinç dünyamı bu kalabalıktan kurtarıyorum:

 

Alternatif açıklamadan hiçbir şekilde açıkça daha basit olmayan bir formülün, tercih edilen yorumunu kurtarmak için ve her halükarda belli bir oran içinde bulunmak zorunda olan sınır şartlarının çok dar oranından kaçınmak için, sonsuzca çok evrenlerin olduğunu varsaymak, delilik gibi görünüyor.

 

 

 Enes COŞGUN


Yorumlar

  1. Yine fizik, metafizik, felsefe üçgeninde beynimize müthiş metafor yaptırmışsın. Kutluyorum Enescim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim hocam.

      Sil
  2. Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim ablacım.

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar