İÇİMDEN GEÇENLER-2
F İ : Hocam
kardeşim Sefa ile yaptığınız söyleşi tadındaki yazışmalarınızı da okudum. Orada
da bahsettiğiniz gibi bir ayetin başka ayetlerle bağlantıları, iniş sebebi gibi
önemli hususlar var. Bundan sonra nasıl bir çalışma yapmalıyım hocam? Tefsir
Kitapları mı ya da Hadis Kitapları mı okumalıyım? Bir de onların doğruluk
derecesini bilmiyorum. Sadece Kur’an meali ile gidince derinlemesine araştırma
yapamıyorum. İncil de okumalı mıyım? Kısaca
bundan sonra nasıl bir yol izlemeliyim?
H Y : Şöyle
söyleyeyim. Sağduyu ile hareket ettikten sonra çözüm bulursun. Aklına ve
fıtratına aykırı gelen bir Kur'an ayeti olursa, mutlaka onun sunum dilinde bir
sorun vardır, diye düşünmeye devam edeceksin. Çünkü Kur'an, akıl, fıtrat, vicdan, irade asla birbiri ile çelişmez. Bunlar
birbirini yadırgamaz. Bu dijital çağda bilgiye erişim çok kolay artık.
Çelişkiye veya anlaşılması güç bir duruma düştüğün zaman, Kur'an sana hangisine
müracaat etmen gerekiyorsa onu işaret edecektir. “Şunu okumalısın, ya da şunu okumamalısın.” diye bir cümle
kullanamam. Son derece sakıncalı bulduğum bir ifadedir o. Hatta yasaklanan
eserlerin inadına okunması gerektiğini düşünürüm ve öneririm de…
Bu konuda sana önerim şu olabilir:
Gürkan Engin YouTube kanalına abone olmanı ve videolarını
izlemeni tavsiye ederim. Yine Mehmet Okuyan tefsir dersleri
videolarını tavsiye ederim. Edip Yüksel videolarını tavsiye
ederim. Yaşar Nuri Öztürk videolarını tavsiye ederim. Mustafa
İslamoğlu videolarını tavsiye ederim. Bayraktar Bayraklı
videolarını tavsiye ederim. Abdülaziz Bayındır, Hüseyin Atay, Hayri Kırbaşoğlu, Şaban Ali
Düzgün, Hasan Onat videolarını izlemeni, eserlerini okumanı tavsiye
ederim. Bir de şu ayeti unutmamanı özellikle rica ederim ki; Zümer-18’de Yüce
Rabbimiz biz inananların çok önemli bir özelliğini şöyle tarif eder. “Onlar her sözü dinlerler ve en doğrusuna
uyarlar!” Şimdi bunun yanında, ben sana nasıl kota koyabilirim?
Bir de İncil okuyayım mı diye de sormuştun? Okuyabilirsin,
sorun değil. O da yukarıdaki açıklamalarım kapsamına girer. Sana kim neyi okuma
diyorsa, altında kendi fikrine güvenmeme acziyeti yatar ve seni kendi
hegomanyası altına almak ister. O nedenle sen inadına onu oku. Kendi kararını
kendin ver. Allah kuluna güveniyor, biz kim oluyoruz da güvenmiyoruz!
F İ : Haklısınız
hocam. Çok teşekkür ederim. Konu ile alakalı bir sorum daha olacaktı hocam!
-Hadisi şeriflere güvenebilir miyim? Yani bazı hadisi şeriflerin
uydurulduğunu düşünüyorum.
H Y : Kesinlikle
öyle. Ben o konudaki hassasiyetimi de şöyle açıklıyorum. Her rivayete hadis
diye bakmamak lazım. Geleneksel İslam, her rivayetin hadis olduğu kabulü
üzerinden gidiyor. Son derece yanlıştır. Hemen ‘Gale Resulullah‘ diye söze başlıyorlar! Oysa hadis ilmiyle
ilgilenenler veya hadis kitapları bile öyle demez. Öncesinde “Peygamberimizin
şöyle bir söz söylediği, falanca kişiler aracılığı ile bize nakledildi.”
der ve ondan sonra ‘Gale Resulullah’
diye söze başlanır. Ama onlar öyle demiyor. Hemen Allah Resulü buyurdu deyince sanki
o sözü duymuş gibi naklediyorlar! İçindeki çelişkileri gören kişi de “Hz Peygambere karşıymış ve Onun sözünü
reddediyormuş!” gibi gösterilir. Ya da o konuma düşürülür. Oysa son derece
yanlış davranış ve yapılan açık bir manipülasyondur. Çünkü o sözdeki çelişkiyi
dile getiren kişi rivayetin yanlışlığını dile getiriyor ve “Hz Muhammed böyle
bir söz söylemiş olamaz.” demiş oluyor. “Kur'an’a aykırı bir söz,
Peygamberimize ait olamaz.” demiş oluyor. Olaya bu şekilde bakmak lazım. Zaten
dindeki çelişkiler her rivayetin hadis kabul edilmesinden kaynaklanıyor.
(Konu ile alakalı detaylı bilgileri “Sen de Anlarsın!” adlı kitabımın
66 ile 72. sayfaları arasında bulabilirsiniz.)
F İ : Peygamberimizi
rüyada görebilir miyiz hocam? Size okulda bir soru sormuştum, “Doğuştan görme engelli olan bir kimse,
rüya görebilir mi?” diye. Siz de, “Göremez,
rüya görmesi için ya da gördüklerine rüya denilebilmesi için gözle görülen
şeylerin bilinçaltına atılan ve kaydedilen şeyler olması gerekir.” demiştiniz.
Peki Peygamberimizi hiç görmediğimize göre Onu rüyada nasıl göreceğiz?
H Y : Aslında cevabı
sorunun içinde sen vermiş oldun. İşte zihni çalıştırmak böyle bir şey. Hiç
görmeyen kimse nasıl ki rüya göremiyorsa, anlatılanları hayal ederek
hayallerini beyninde bilinçaltına atıyorsa, rüya diye gördükleri de, o
biriktirdiği hayallerden başkası değildir işte… Peygamberimizi dünya gözüyle
görmemiş birisinin, Onu ‘rüyada gördüm’
demesi de hayaldir. Onu ne şekilde zihninde yer edindirmişse, genellikle şeyhi
ve efendisine benzer şekilde konumlandırmıştır, gördüğü de odur!
F İ : Hocam başka
bir konuda sorum olacak şimdi de:
-Zariyat-49’da “Biz ibret alasınız diye her şeyi çift
yarattık!” diyor. Ama bakterilerin
erkeği dişisi yok! Yine bu mevzuyu da internette görmüştüm ve sanki bu
ayette bir hata var gibi sunulmuştu hocam! Benim de kafama takılmıştı
açıkçası...
H Y : Aslında
bakterilerin durumu; bugünkü bilimsel verilerle hiç de çelişmeyen, bilakis
desteklenen bir durum iken maalesef bazı ateist siteler ısrarla dile
getirmekteler. Oysa çok basit bir cevabı
var. Biliyorsun ki, bakteriler “konjugasyon”
yapıyor. O durumda F+ ve F- şeklinde
çift oluşturuyorlar. Ve plazmit
veren erkek, plazmit alan ise
dişi olarak kabul edilebilmektedir. Bu kadar kolay anlaşılabilir olan bir
mesele, “Kuran ile bilim çelişiyor!” şeklinde sunulmaktadır. Sadece üzülüyorum
o kimselere…
F İ : Bir de,
şimdi soracağım soruyu bana da bir abi sormuştu hocam. Ona da cevap ileteceğim
sizden gelen bilgiler doğrultusunda!
-Kur’an’da, sanırım Mü’minun Suresinde “embriyoda önce kemik, sonra et yaratılıyor!” diyor. Oysa bilimsel
olarak ikisi birlikte aynı anda oluşuyorlar, dedi. Buradaki çelişkili duruma
açıklık getirebilir misiniz hocam?
H Y : Evet o
mevzu Mü’minun Suresi-14. Ayette
geçiyor. Yani embriyonal gelişimdeki aşamalardan bahsedilir. Biyolojik olarak
segmentasyon, morula, blastula evrelerini kapsayan ‘alaka’ ve bir çiğnem et parçası olarak tanımlanan ‘mudga’ kavramından söz edilir. Mudga
da kuruyemiş olan kaju kadar büyüklüğe sahip bir embriyodur işte. O, önce et
diye tabir edilebilecek bağ dokuyu oluşturur. Ondan sonra kıkırdak ve kemik
doku oluşur. Kemikleşme doğumdan sonra da devam eder ve üzerinde yine kaslardan
oluşan et giydirilmiş durumdadır. Henüz özelleşmemiş, fakat özelleşme yeteneği
çok yüksek olan doğal kök hücreleri diyebileceğimiz mezenşim hücrelerinin
genlerindeki farklı bölgelerin aktifleşmesine bağlı olarak doku ve organlaşma
gerçekleşir…
Yani bilimsel olarak ikisi aynı anda oluşuyor, bilgisi doğru
bir bilgi değildir. Biliyorsun ki, İskelet ve Kas sisteminde çocukların
iskeletinde kemik sayısı 300-350 kadar olabilirken, yetişkinlerde bu sayı
206’ya düşer, diye öğrenmiştik. Yani ultrason görüntüleri bile bilimle
ayetlerin çelişmediğini göstermektedir.
F İ : Teşekkür ederim hocam. İnsanın embriyonal yaratılışına ait
bilgilerin verildiği Tarık Suresi 5-7.
Ayetlerde ilginç bilgiler var hocam! Özellikle 7. Ayette; “Bel ile Kaburga
kemikleri arasından gelen sıvıdan yarattığımıza …” diyor ama ovaryumlar ve
testisler orada değil hocam. Yine Lisede Biyoloji dersimizde siz öğretmiştiniz:
spermlerin üretebilme sıcaklığının vücut ısısından düşük olması gerektiğini!
Onun için testisler vücuttan uzak tutulan bir kesede yer alıyor, demiştiniz.
Burada da bir çelişki varmış gibi sunulmaktadır. Bu konuda nasıl bir açıklama
yaparsınız hocam?
H Y : Embriyo
döneminde bütün bebekler önce cinsiyetsiz, sonra dişi cinsiyetle hayata başlar.
Sonradan erkeklerin testisleri doğum
öncesinde veya doğumdan kısa bir süre sonra bel ve kaburga bölgesinden hareket
ederek skrotum denilen keseye iner.
Gerekçesini sen zaten soruda izah etmişsin. Dişilerin yumurtalıkları da yine bel ve kaburga bölgesinden hareketlenir ama
bu defa onlar vücut içinde kalır. O ayette anlatılmak istenen, testis ve
yumurtalıklarda üretilen sıvının ana kaynağıdır…
F İ : Hocam Kur’an’da
bizden aklımızı kullanarak doğru yolu bulmamız isteniyor. Fakat ben Kur’an’ı
daha iyi ve etkili anlayayım diye ilmihal kitapları okuyorum, başka kitaplar da
okuyorum ki Kurandan haz alayım istiyorum. Fakat o kitaplarda sanki akletmek değil de taklit etmek
öneriliyor gibi geliyor bana. Örneğin altı yaşına gelmiş bir çocuğu ailesi
namaza alıştırmalı diye yazıyor. Bu durumda o uygulama taklit olmuyor mu? Oysa o çocuk akil baliğ olduktan sonra kendi isteği ve arzusu ile tercihte
bulunsa daha doğru olmaz mı? Kısacası o kitaplar değil de siz beni daha çok
etkiliyorsunuz ve sizin açıklamalarınızdan sonra Kur’an’dan daha lezzet
alıyorum. Sizin gibi olabilmem için ne yapmalıyım?
H Y : Ah evladım
ah. İşte dinin ve Müslümanlığın içine öyle davranarak kültürü, hurafeyi ,hikaye ve
masalı boca ettik. Şimdi de ayıklamakta zorluk çekiyoruz! Bahsettiğin
hususlar, o kör noktalarda düğümleniyor işte…
İslam başlı başına ubudiyyet
yani Allah’a kulluk dinidir. Allah’tan başka bütün tanrıları ve onun
yanına yöresine yerleştirilen tanrıların tamamını reddetmeye dayalı bir tevhid
dinidir. Hayatın her anında Allah bilinciyle yaşamayı kişiye kazandıran bir
din iken; İslamı ibadet dinine çevirdik, ya da çevrilmiş olarak kucağımızda
bulduk. Ne dediğini bilmeden, anlamadan beden eğitimi hareketleri ile
kıldığımız namazı ve yanına kattığımız diğer ibadetleri (oruç, hac, zekat)
mercek altına alarak büyültüp gözümüze soktular. İbadetlerimiz de Allah’ın
istediği gibi olmadı. İnsanımız da mensup olduğu dinin temsilcisi Müslüman
olamadı!
F İ : Peki hocam
doğru olan nedir? Biz nasıl yaşamalıyız? Allah’a inancımız kalbimizde ama o
inancın dışa vurumu nasıl olmalı ki, biz Allah’ın rızasını kazanmış olalım?
H Y : İşte
yukarıda bahsettim ya, hayatın her anını Allah bilinciyle yaşamak; hayatın
tamamını ibadet kılmaktır. Aldığın nefesten yediğin ve yemeyi kestiğin
yiyeceklere kadar, bütünüyle bir hayat dua ve ibadet olur, olmalıdır da.
Çok zor değil bu emin ol…
Sen zaten olayı çözmüşsün. İnsan Rabbi ile teşekkür,
selamlaşma, buluşma ve yakarışta bulunma eylemi olan namazı ne dediğini bilerek
ve içini doldurarak yapmalı! Onu borçtan ve sorumluluktan kurtulma olarak
görmemelidir. Onun için kişinin buluğ
çağı 15 yaş çağı değil; Kur’an ile tanışma, onu anlayarak okuma ve anladığını
hayatına tatbik etme çağıdır.
Ben böyle düşünüyorum. Daha doğrusu okuduğum ve anladığım
Kur’an bana öyle diyor. Başkalarına da başka türlü mesaj verebilir. O da
olasıdır. Bunda yadırganacak bir durum yoktur. Biz basma kalıp bir insan modeli
ve Müslümanlık beklediğimiz için çok şaşırıyoruz. Oysa mahlukatın çeşitliliği
Allah’ın ayetlerindendir ve zenginliğidir. Onları tek tipleştirmek Allah’ın
yasalarına ve ayetlerine aykırıdır. Tevhidi tek kılacakken, onu çoğaltıp; çok olan mahlukatı tekleştirmeye
çalışıyoruz. O da bizi yoruyor ve boğuyor açıkçası…
F İ : Anladım
hocam, sizin bu bakış açınıza hayran olmamak mümkün değil! Tekrardan çok
teşekkür ederim. Sayenizde düşünce, inanç ve yaşam dünyamıza dair güçlü temellerin
atıldığına ben inanıyorum artık. Siz de inanın ve bize güvenin hocam. Hayırlı
ramazanlar…
H Y : Güvenmez ve
inanmaz mıyım hiç evladım? Sana da hayırlı ramazanlar…
Fatmanur İçcan
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.