ÖVERKEN YERMEK

 



“Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.” Vaaav! On numara bir söz kadın için ve yersen senin ayaklarını yerden keser elbette. Aslına bakarsan, överken yermek gizlidir içinde!

Bütünüyle toplumun mimarı olan kadını erkeğin arkasına atarak cinsiyet üzerinden toplumsal bir rol biçmeye ve güya kadına değer vererek erkek egemenliğinin borusunu öttürmeye yönelik tiz bir ses! Yoksa o boru sur borusu da, üfleyen Mikail’in cinsiyeti erkek mi? Yok yok korkmayın, meleklerin cinsiyeti üzerinden bir zihin paradigması yaptırmak değil niyetim!

“Kadim geleneklerimize ve inançlarımıza dayanarak medeniyet kodlarımız üzerinden kadınımızı kendi ayakları üzerinde durduracağız. Batının dayatmaları veya bize uymayan ahlaki değerleri ile kadınımıza rol çizemeyiz!”

Yeniden hamaset nutukları aldı başını gidiyor! Medeniyet ve kültür, üretilemeyen bir döneme asılı ya da bağlı kalmayı zorunlu kılan bir şey midir? Muhafazakar olmak değişime kapalı kalıp, bir döneme ait tarihin gereklerini, her döneme olduğu gibi taşımak mıdır?


Geçmişte tarım toplumu olarak hayatlarını sürdüren ve geniş aile yapısına sahip olan ailemiz, artık çekirdek aileye ve toplumumuz şehir toplumuna dönüşmüş durumda. Bu değişim otomatikman rollerde değişikliği gerekli kılmaktadır. Ailede anne ve baba birlikte ekonomik giderlerin karşılanmasına çalışıyor ve aileye birlikte ekonomik girdi sağlıyor. Bu durumda rollerde esneme ya da değişme olması, ev işinde de paylaşım içerisinde görev dağılımı yapılması gerekmez mi? İstanbul Sözleşmesi gereği müfredatta bir takım dönüşümler sağlanmıştı. İlkokul Hayat Bilgisi kitaplarında çizilen resimlerde; elektrikli süpürge tutan baba figürü birilerini rahatsız etti. Vay eskiden baba gazete okur, anne ev süpürürdü. Erkeğin aşağılanması söz konusu ve bizi bozmak istiyor bu Batılılar, diye yaygara kopardılar.


Olur mu öyle şey? Kadının ve erkeğin fıtratını bozamayız. Ya senin fıtrat dediğin şey, o değil ki! Her iki cinsi de eşitlik kavramı adıyla zoraki aynı şeyleri yapmaya kışkırtmaktır, fıtratın bozulması! Yoksa görev paylaşımı neden fıtratı bozmak olsun! Kadın neden erkeğin arkasında kalsın ve bir de güya övgü dolu sözlerle?..


İstanbul Sözleşmesi’nin iptal kararı sonrasında canilerin daha da cesaretleneceğini yazmıştım. Hemen ertesi günü medyaya yansıyan 6 kadın cinayeti ile sarsıldık. Ardından bir sonraki gün ise 17 yaşında bir kız çocuğu ya! Allah aşkına 5 aylık hamile bir kadın(!) diye haberlere yansıtıldı! Yasalara göre 18 yaşından önce nikah kıyılamaz. Ama o haber de, “-İmam nikahlı- eşi tarafından defaatle bıçaklanarak hayatı sonlandırıldı!” şeklinde düştü telefonlarımızın sosyal medya iletişim ağına… Başımızdan aşağı kaynar sular dökülse ancak o kadar yakardı benliğimizi…


Çocuk yaşta bir kızın evlendirilmesine mi yanarsın? 5 aylık hamile kalmasına mı yanarsın? Canına kıyılmasına mı yanarsın? Ve karnında bebeğiyle öldürülmesi vahşetine mi yanarsın? İnsanın tüyleri diken diken oluyor!


“İmam nikahı” ne oluyor arkadaş? İmam nikahı diye keyfe keder kurumsal bir kavram geliştirip üzerinden güç ve ruhbanlık saltanatı devşiren ey Diyanet! Zerre kadar mesuliyet hissediyor musun, o sabi çocuğun vahşetinin ardından? Yöneticilerin parti kongreleriyle pandemi kurallarını ilk önce kendilerinin çiğniyor olmalarına en ufak bir söz etmek bir tarafa, bir de minarelerden insanla alay eder gibi maske, mesafe ve hijyen uyarıları yaptırıyor olman, gözlerimizi yaşartıyor ey Diyanet! 14 milyar bütçe ile ülkeyi, Karl Marks’ın “Din afyondur!” teorisini ispatlama laboratuvarına dönüştürdün, yüzün ağ olsun!

Ne olur çık da söyle artık, “İmam nikahı, Dini nikah diye bir şey yok!” Ve arkasında dur söylediklerinin ki, toplumsal bilinci inşa et. Merdiven altı yapılaşmalara da fırsat verme.

Nikah, sözleşme demektir. Bunun dinisi, millisi, resmisi, gayri resmisi diye farklı farklı versiyonları olmaz. Evlenen çiftlerin birlikteliğinin hukuksal bir zemine oturması ve eşlerin, çocukların yasal olarak haklarının güvenceye alınmasıdır. Nikahın alenilik yani açıklık ve şeffaflık şartı vardır.

Kaldı ki bir de imam nikahı denilen bu eylem gizli yapılmaktadır. Daha çok kadını güvence altına almak gibi bir amacı olan nikah, kadının canına kast edebilecek unsura bile dönüşebilmektedir. Bugün “İmam nikahlı eşi” diye kadının canı, cani bir erkeğin vicdanına havale edilebiliyor. Kaldı ki, resmi nikahlı eş olan kadın dahi erkeğin vicdanına teslim edilmemeli iken… Mevcut durumdan hiç mi vicdanın sızlamaz ey Diyanet!

“Biz resmi nikahı olmayan eşlere imam nikahı kıymamaları doğrultusunda genelgeler gönderiyoruz.” diye bir savunmanın arkasına da sığınmaya gerek yok. Kültürü dinleştirdiğiniz için işlerin içinden çıkamıyorsunuz! Ne olur, din ile kültürü ayırın artık.


-Ne şiş yansın ne kebap- mantığından vaz geçin. Toplumun ortasında dolaşarak durumu idare etmek yerine, toplumun önünden gidin. Dini, sahibi olan Allah’a has kılın ve vahyi anlatın, kültürü değil. Kültürün etkisiyle şekillenen erkek egemen bir din sunumunu terk edin…

Kadın erkeğin arkasında kalmak zorunda değildir. Bunun dinle uzaktan yakından alakası yoktur. Arap örfünün tezahürü olarak Osmanlıdan bu yana toplumsal yapımıza girdiği için İslam’ın bir gereği gibi algılanmaktadır. Cumhuriyetin kadına verdiği değerler de, dini tahrif gibi algılanmaktadır. Hiç farkında olmadan Cumhuriyet değerlerine karşı nesiller yetişmesine kapı aralanmaktadır. Ardından “Kadın başına, Bu kadın, Bir de kadın olacaksın, Kadın olarak utanmıyor musun?” tarzında kanıksanmış söylemlerle toplumumuzun yarısını oluşturan karşı cinslerimize ya özel ve artı yük yükleyerek onları doğrudan namus ve ahlakın değer taşıyıcıları konumuna itiyor, ya da aşağılıyoruz! Oysa değerler manzumesinde ahlak ve namusun yeri cinsiyet üzerinde değil, şahsiyet üzerindedir! Nasıl ki suç olan bir şey her iki cinsiyet için de suçsa, ayıp bir şey de yine hem kadın, hem de erkek için ayıptır. Öyle olmalıdır. Çocuklarımızı öyle yetiştirmeliyiz.

 

Hayati Yaman


Yorumlar

  1. Enes Coşgun1 Nisan 2021 00:42

    Ters köşe bir yazı daha gelmiş hocam. Aslında ben dahil herkesin kullandığı bu ifade dediğiniz gibi bilinç altında cinsiyet katmanları olduğunu gösteriyor. Toplumsal hafızamıza yerleşmiş, kalıp sözleri irdeleyip kökenine indiğimizde iyilikler ve kıvrak zeka bulduğumuz kadar; cehalet ve cinsiyetçilik de buluyoruz malesef. Allah razı olsun hocam. Aydınlık zannettiğimiz bir karanlığın daha beyaz maskesini indirdiniz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle maalesef Enescim. Sövgü ve yergisinde biz erkekler, cinsiyetçi yaklaşımın dibine dalıyoruz. Erkeğe söverken burada yazamam ama öyle bir dil kullanıyoruz. Argoda yine hakeza mesela onların bir kaçını yazayım! "Karı gibi, kancık, kız gibi, anam karı, ..."
      Mümkün mertebe uzak durmalı ve hayatımızdan çıkarmalıyız. Çünkü şiddetin arkasında küçük detayların yattığını görebilmek lazım...

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar