LGBTİ



Konu ile ilgili bir sunum daha yapmam gerektiğini biliyordum. Birinci başlığın (LGBT) ikinci bölümü şeklinde (LGBT-2) bir başlık kullanmak yerine, bu defa da artış gösterdiğini belirttiğim harflere istinaden mevcut adlandırmayı (LGBTİ) başlığa seçtim. Netameli bir konu olduğu için özelden gelen mesajları da dikkate alarak bu sunumumu sizlerle buluşturmak istedim.
   
Vizyon ve misyonumuzu -rencide ederek kişilik ve şahsiyet eleştirisi yapmaya hakkımız olmadığını bilip, hakaret etmeden davranış eleştirisi yapmaktır. Onu da çekinmeden, yargılamadan ama sorgulama temelli yapmaktır- şeklinde belirlemiştik. Bunu taa başlarda deklere etmiştik.
   
Olaylara bakış açımız bilim, akıl ve vahiy ölçekli olacaktı. Edindiğimiz bilgileri ise kendi vicdan terazimizde tarttıktan sonra fıtrat dediğimiz fabrika ayarlarımıza uyarsa alacağız, uymazsa iade edeceğiz, şeklinde idi. Bunu şunun için beyan etme gereği hissettim.
   
Sevgili yavrucuklarımın "Hocam bloğumuzla ilk kez bu paylaşım neticesinde tanışmış takipçi/okuyucu kitlemiz oldu. Hatta okuyucu kitlemiz arasında belki LGBTİ olanlar da var. Onlar zaten kendilerini çok kırılgan ve hassas hissediyorlar. Belki yanlış veya eksik anlamış olabilirler. Her ne kadar başından beri takip edenlerimiz açısından bir sıkıntı gözükmüyor olsa da..." şeklinde naif uyarılar aldım. "Sizin ayet vermenizi din referanslı çözüm sunmak, şeklinde algılayanlar da olacak!" tarzında bir eleştiri de yönelttiler.
   
Ben de "Her sunumumda olabiliyor öyle şeyler. İnsanları anlama özürlü gibi görmek yerine, ben meramımı tam olarak anlatamamışımdır, lütfen onlarla köprü olun ve benim adıma özür dileyin. Ben yavrucuklarım derken, onları da kucaklayabilecek bir gönle sahip olduğumu hatta devletimizin de aynı şevkat diliyle evlatlarımızı kurda kuşa yem etmememiz gerektiğini vurgulamıştım aslında..." dedim. Din diliyle ayrıştırma meselesini de aslında gayet açıklıkla ifade etmiştim. Benim ayet vermem kendi tarzımdan/üslubumdan kaynaklanıyor. Kimseyi müslüman yapmak niyetinde değilim, kendim müslüman olarak Tanrı'nın karşısına çıkmak istiyorum. Hatta daha doğrusu huzuruna vardığımda, iddialarını ispatlayan bir kulu olarak, O'nun bana müslüman mührü vurmasını istiyorum."
   
Peki nelermiş o yanlış anlaşılmaya meydan veren ifadelerim? Onları genel hatlarıyla belirtip açıklığa kavuşturayım!

-Hastalık gibi sunduğunuz ortaya çıkıyor. Ama WHO hastalık değildir, diyor.
-Tercih diyorsunuz, oysa yönelim olarak başlayıp sonradan haklarını savunmayı tercih ediyorlar.
-Lezbiyen olduğu halde evlenip çocuk sahibi olanlar bile var.
-Sapma diye gösteriyorsunuz ki sapma değil, ben böyle olmayı istemezdim diyenler bile var...


-Önceki sunumumda hastalıkmış şeklinde anlaşılan bir dil kullandığım çıkarımı! Evet hepsi için hastalıktır, demedim ama anatomik, bedensel veya psikolojik nedenli dahi olsa onlara bile müsade edilmeyen bir tavırla olaya yaklaşan bir WHO (Dünya Sağlık Örgütü) olduğunu gözlemlediğimi belirtmek durumundayım. Dünya Sağlık Örgütünün LGBTİ'yi hastalık kategorisinden çıkardığını bilmiyor değildim. Ama hemen akabinde küresel çetenin(Kimi kast ettiğimi anlamış olun ne olur! Metin çok uzayacak yoksa...) organize ettiği, finansal destek sağladığı bir LGBTİ lobisinin devreye girdiğini de çok iyi biliyorum. WHO'nun kararlarında LGBTİ'nin bir genetik realite olduğu savı/hipotezi var. Genlerimizde cinsiyetsiz ya da hemcinsine ilgi hissetmeye neden olacak ayrı bir gen bulunduğuna dair hiç bir kanıt yok. Ama ısrarla LGBTİ'lileri hiç de etik olmayan yöntemle ve öğrenilmiş çaresizlik içinde kendilerini o şekilde kabullenmelerine güya kanıt sunma gayreti içindeler. Oysa genlerimizin yüzde doksan dokuzunun ortak olduğunu belirtmiştim. Yani her insanın da hemcinsine ilgi duymasını sağlayacak ya da cinsiyetsiz yaklaşımla olaylara bakmasına sebep olacak genleri elbette var. Ortak atadan geldiğimizi iddia eden evrimsel biyoloji de bunu açıklıyor. Bakterilerdeki genler, bitkilerdeki genler vs gibi tüm canlıların genleri bile oransal değerleri düşük olmak koşulu ile insan türünde var. İGP (İnsan Genomu Projesi) ile bu veriler günümüzde ispatlanmış gerçeklerdir. Konu ile ilgili ABD'de yaşayan ve çalışmalarını yürüten bilim adamımız Prof. Bahri Karaçay'ın Tübitak tarafından yayınlanan Yaşamın sırrı DNA ve Mutlu beyin kitaplarını öneririm. Küresel çete organizasyonları için Banu Avar videoları ve sunumlarını, WHO'nun bu çetenin kontrolünde ne gibi yanlışlara imza attığını anlamak için Soner Yalçın'ın Kara kutu ve Saklı seçilmişler kitaplarını okumanızı öneririm.

Raporlardaki cümlelerin sonuna dikkat edin! Kanıt yok, daima şüphe ve duygu içerikleri göreceksiniz. "...kabul ediliyor, ...öyle olduklarını hissediyor, ...bulgular olduğu var sayılan" tarzında ifadeler geçer. Hatta daha önemli bir bilgi vereyim, LGBTİ lilerin psikolojik destek veya psikiyatrik tedavi alınmasına gerek olmadığını beyan eden WHO, Psikiyatri derneklerine bu yönde mobbing uygulamaktadır. Konu ile ilgili Üroloji dalı doktoru Prof. Zeki Bayraktar'ın İnterseks-Hermafrodit ve eşcinsel kıtabını okumanızı öneririm. Ürologlar gibi Psikiyatristlerden de açıklama beklenmesine rağmen onlardan çıt çıkmamaktadır, tarzında basın açıklamaları yaptığı için lobilerin hedefi haline gelmektedir.
 
                                       
Ayrıca duyguyu yönetmek çok önemli, o yönetim zaafı ortaya çıktığı için sapmalar oluyor zaten. Freud, çocuk annesinin memesini sadece açlık dürtüsü ile değil, karnı doyduktan sonra haz dürtüsüyle de emer veya oynar, şeklinde izahlar getirdi diye ona sapık damgası vurup, psikanalize komple kapıları kapatırsak, Evrimin bilimsel kanıtlarını yok sayarak müfredattan çıkarırsak, Felsefe insanı yoldan çıkarır, kâfir eder diye yaklaşırsak elbette bu sorunlarla baş etmeyi sadece yasaklamak olarak görürüz. Yasaklayarak hiç bir yere varılamayacağını anlayınca ise çoktan iş işten geçmiş oluyor.

Kanuni, İspanya kralına "Memleketinde raks diye bir şey çıkmış, ola ki memleketime sıçrarsa bilesin ki kelleni gövdenden ayırırım!" fermanı ile Avrupa'ya ayar veriyordu. Söylemleri ile sürekli geçmişe özenen bir nesil yetiştirmekle olmuyor bu işler. Torunlarımızın da övünebileceği biz olabilmek, çağın gereklerini yakalamamız gerektiğini bilmek de bizim görevimizdir. O da yapay zeka, yazılım, kodlama, nanoteknoloji vs. alanlarına ağırlık vererek olmalıdır. Zamanın mücadelesinin bu olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Kişinin kendini tanıması ve yeterli olabileceği hususunda çıkarımlar elde edebileceği eserler olarak Dr David Burns'un İyi hissetmek kitabı ile Destek yayınlarının Müthiş psikoloji (hayır diyebilme sanatı) kitabını öneririm. Aslında ben sizlere hap bilgiler tarzında sunumlar yaparken üfürmüyorum. Okuduğum kitapları tavsiye ederken de herkesin anlayacağı veya sıkılmadan okuyacağı kitaplar olmayabilir, tarzında bir endişem de var. Bana vahiy gelmiyor, bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Sürekli okuyorum, okumayı yaşam tarzı olarak, yemek içmek ve ibadet olarak görüyorum.

Allah demeye dili varmayan ya da kabullenemeyen birisi nasıl bir üst akıl varsayıyorsa hayret ediyorum! "OKU" mesajının derinliği ve bilgiye erişimin zigotu olarak olaya nereden başlamak gerektiği vurgusu kimin aklına gelebilirdi? Hemen ardından ise kalemle yaz uyarısını hangi varlık akledebilirdi? Ve ardından bencillik yapma, sana öğreteni hakkıyla an! armonisini kim bu kadar renklendirebilirdi? Siz de öyle olacaksınız. Okuyacaksınız, yazacaksınız, başaracaksınız.

Ben akademisyen değilim ama Akademisyenliğe köprü görevimi hakkıyla yapmaya, yeni ufuklar açmaya çalışıyorum. Haydi bakalım akademik çalışmalara ilgili olan yavrucuklarım! Zihin dünyanızı harekete geçirebiliyor muyum? Buradan pek çok çalışma çıkmaz mı?

Öte yandan Senarist, yapımcı, yönetmen anlamında kendinde yetenek görenler, müthiş bir film konusu yok mu? Gelenek, din, bilim arasında sıkışıp kalmış sanal âlemde kral, gerçek hayatta ise gadük (aşağılamak için söylemiyorum, bizzat o alandaki aşağılanmışlığınıza tanık olduğum için farkındalık oluşturmak istiyorum.) bir nesil gibi duran Z kuşağı haydi canlarım benim, başarısınız. Biz buradan en az bir film çıkarmalıyız!

Konu ile ilgili psikiyatri uzmanı veya psikolog izahlarına da ihtiyacımız var. Lütfen bloğa katkı sunun olmaz mı? Sayfam sizlere sonuna kadar açık. Blog hepimizin...
   
-Tercih dememin nedeni ben 16 yaş altı çocukların suç işlemiş olsalar bile yasalar karşısında suçlu çocuk değil, suça itilmiş çocuk kabulünü sonuna kadar desteklediğim için yönelim, tercih ayrımında o hususa dikkat etmedim. Benim gözümde reşit yaştan itibaren LGBTİ tercihi bireysel başlar. Onun öncesinde ise sosyo kültürel miras ve gelenek örgüleri ile tercihlerine zemin hazırlanır. Freddie Mercury'den boşuna bahsetmedim. Çünkü ailesinin yaşadığı coğrafya ensest ilişkileri, inanç ve kültür olarak normal kabul eden bir bölge idi.

(Halen var mıdır bilmiyorum? Ama Doğu bölgemizden gelen bazı askerlerin taharetlenmek için bazılarının ise secdeye gitmek için ceplerinde taş taşıdıklarına şahit olmuyor muyduk? Çevrenin insana etkisi gözlemlerinde benzer örnekler verilebilir.)

Yani kız çocuğu babayla, erkek çocuğu anneyle ilk aşkı yaşar, aile içinde sınırları ve duyguları yönetmeyi öğrenir. Ardından kız anneyi, oğul babayı taklit ederek öğrenme dönemi sürece dahil olur. Çocukluk döneminde rolmodel ebeveynlik çok önemlidir. Anne babanın birbirlerine yaklaşımı, çocukların yanında konuşup konuşulması gereken hususların tespiti ama çocuğun zihninde cinselliği de ayıp, suç, günah vs gibi kavramlara büründürülmemesi gerektiği çok iyi bir şekilde işlenmelidir. Sonra okula gidince karşı cinse ilgisinin attığı dönemde genç öğretmenlerine ilgi duyuyor olmasında yadırganacak bir durum olmadığı ama o hususun istismar edilmemesi gerektiği çok iyi kavranmalıdır. Yoksa bu duyguların yönetimi de sıhhatli olmazsa o genlerin işlerliği beslenerek bu defa oradaki yansımalar ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla tercih kavramıyla yine biyolojik literatürden cevap vermem gerekirse modifikasyon ile hangi genler dış etkenlerle güdülenirse sonuca o yansır. Genler değişmez işlerlik değişir, şekliyle açıklamak isterim.

-Bir kadın lezbiyen olduğu halde çocuk sahibi olmak istediği için bir erkekle evlenmek zorunda kalıyorsa buradaki problemi klonlama ile çözerek hallettmeye kafa yormak gerekmez mi? Ya da çocuk istememesine rağmen evlendiği için çocuk sahibi oldu, istemeden bir erkek kahrı çekiyor, meselesi bir problem ise ve tek taraflı olmamak koşulu ile devlet garantisi altında evlilik yasal olarak sonlandırılmalıdır. Ama mutlu bir ortamda sürdürülebilirse o da kişilerin kendi tercihidir.
   
-Sapma diye yaklaşıyorsunuz. Oysa öyle değil, mottosu! Evet öyle diyorum ama sapık demiyorum. Sonuçta mutasyonlar da bir sapma olarak değerlendirilebilir. Ama onlar kalıcı ve genetik miras doğurur. Çeşitliliğe katkı sağlar. Daha ne diyeyim! İnsan DNA'sında bilimsel kanıtla LGBTİ geni diye bir şey yok.
   
Fakat yukarıda da izah ettiğim gibi küresel güçlerin oyuncağı ve maşası olmuş LGBTİ lobileri maalesef çocukları dahi kullanarak o tarz insanları da istismar etmiyor mu? Ne idüğü belirsiz tipler, slogan ve kışkırtıcı pankartlar kendini öyle gören insanımızı rahatsız etmiyorsa şayet, kusura bakmasın ama o da birilerinin müridi olmuş, aklını birilerine kiraya vermiş ve bağnazlık halkalarına bir yenisinin daha eklenmesine katkı sağlamış demektir. Yasaklanmadığı dönemde, Onur yürüyüşü adı altında İstanbul'da gerçekleştirilen eylemde sloganlar atılırken ezan okunmaya başlanmış ve olay ezanı protesto ediyorlar şeklinde verilerek topluluklar proveke edilmemiş midir? Yeniden prokasyonları kaldıracak takatimiz kaldı mı? Herkesin duyarlı ve uyanık olmak gibi bir misyonu var artık...
 
Boşuna demiyorum, devletimizin şevkat eli uzanmalı diye...
   
Gay birisiyle para karşılığı birlikte olmak üzere anlaşıp, çok afedersiniz işini bitirdikten sonra parasını ödemeyi bırak, öldüresiye onu dövenler; hukuk karşısında en ağır cezayla eylemlerine karşılık bulmalıdır.

Suçlamak için söylemiyorum dikkat çekmek için beyan ediyorum polisimiz, özellikle de yeni göreve başlayan bekçilerimiz olaya nötr yaklaşarak mağdurun hakkını korumakla görevli olduklarını hatırlarından çıkarmamalılar. Ülke vatandaşımız ya da vergi veren kutsal kavramı içinde olan her vatandaşımız hukuka ve o alanda devleti temsil eden kolluk kuvvetlerine sarsılmaz bir güven duygusu beslemelidir. Gittikçe magandalığın daha kabul görür hale geldiği demografik yapısı bozulmuş şehirlerde bu güven ne derece sağlanıyor? Orası tam bir muamma!
   
Yıllar öncesinden bile rahmetli Savaş Ay'ın sokak gazeteciliği unvanı ile babacan bir tavır sergileyip travestilerin, genelev işçilerinin, gaylerin dramlarını ekrana getirerek anlatması ne kadar önemliymiş meğer?

 Hayati Yaman

Yorumlar

  1. Muhteşem olmuş hocam emeklere sağlık 🙏🏳️‍🌈

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne mutlu meramımı anlayabilmişsem! Ben teşekkür ederim.

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar