ATATÜRK-4


Atatürk ile ilgili seri sunumlarımda; sırasıyla övgüde ayarsızlığımızı, hakikatte var olanları, ideolojiye kurban edilen Atatürk ve Atatürkçülüğü sizlerle paylaştım. Bugün de yergide ayarsızlığımızı paylaşmak istiyorum.
Öncelikle yapılan yergilerin eleştirel boyutu aşıp sövgü düzeyine inmiş olması, onları hiç kaale almayıp söyleyenleri adam yerine koymamayı gerektirir. Bunu çok iyi biliyorum. Fakat samimi her insanı, Atatürk’ü ATA kabul ederek bu topraklar üzerinde yaşayan her TÜRK’ü, çok üzdüğünü de iyi biliyorum. Bu üzülmeler bilinçaltımıza işleyince doğal olarak rüyalarımıza giriyor. Yoksa “Yel kayadan parça koparabilir mi?” Olsa olsa kayanın tozunu temizler ve hakikatin gün yüzüne çıkmasına vesile olur. Kaldı ki bu yergiler yel bile değil, art niyetli sahibinin bağırsaklarında biriken gazın yellenme ile dışa vurumu! Bırakalım da yellensinler. Aksi halde çatlayıp ölecekler…
İşte ben de üniversitede okuyan oğlumu, onunla yaptığımız soru-cevaplı sohbetleri özledim diye düşünürken uykuya dalmışım ve rüyamda oğlumla…
-Baba ya bu dinci bağnaz tayfanın Atatürk’le ne alıp veremediği var? 
“Yok adamın babası belli de, dedesi belli değil! Yok annesi genelev kadını, yok çocuk esirgeme yurtlarından askere alınarak yetiştirilmiş proje adam! Yok eşi Latife Hanımdan sırf kapalı olduğu için ayrılmış! Yok sabah akşam içen, ayık gezmeyen zil-zurna sarhoş, ayyaş! Bir de Beton Kemal, Ataput tasvirleri ile anlatımlar!..
-Oğlum Genelev Patroniçesinin vergi rekortmeni olduğu bir ülkede bu kadar onun bunun çocuğu çıkması normal değil mi sence? 
Menfaatçi ve din tüccarı tayfa, kendi emellerine ulaşmalarını kim engelliyorsa onu çok iyi biliyor. Kuşkusuz ki, herkes hükmünün gereğini yapıyor. Sövdükçe daha çok sevap kazandıklarını zannediyor zavallı zevat! 
Dinci yobaz tayfanın üretim merkezi olan tarikat ve cemaat yapılaşmalarının köküne kibrit çalan kimdi? Onların merdiven altı, kaçak yapılaşmalar olduğunu bilen ve gerekli önlemleri alan kimdi? 
Hurafe üreterek insanı din adına köleleştiren yapıların neler olduğunu teşhis eden Atatürk idi. Dolayısıyla Diyaneti, İlahiyatları kurarak din adına doğru bilgi edinilmesi gerçeğinin önünü açan Atatürk, onların piyasa edinemeyecekleri bir ortam oluşturmuştu. Ama gel gelelim sonradan ortaya konan yanlış uygulamalar Atatürk’ün yeniliklerini dine karşı uygulamalar ve İslam ile savaş gibi gösterir oldu. Cumhuriyetin kendisine ve değerlerine karşı çıkan tayfa öyle bir hale geldi ki, karşı olduğu Diyanet ve İlahiyatları kuşattılar. Kendi anlayışlarını legal eğitim ve resmi kurumlar adıyla yaygınlaştırır oldular. Hele son dönemde sınavsız ön lisans, oradan yine kolayca geçişlerle lisans İlahiyat eğitimleri alarak veya almış gibi gösterilerek, karşı oldukları İlahiyat diplomalarını edinmiş oluyorlar. Artık devletin resmi kurumlarında, resmi kimliklerle işlerini yapıyorlar. İşte devlete sızma, devleti ele geçirme böyle oluyor evlat! Bunları dile getirenleri de, “Müslümanların bir yerlere gelmesini neden hazmedemiyorsunuz?” şeklinde kontra sorularla açığa düşürüyorlar. Yani hem suçlu, hem güçlüler anlayacağın… 
-Peki bir de TV’lerde boy gösteren Tarihçiler var baba onlara ne diyeceksin?
Yok Kemal ismine bile tahammül edemediği için adını Kamal yazdırdı. Yok kendi el yazısı ile “İkra’ safsatasının ne olduğunu görsün milletim, diye Kur’anı Türkçeye çevirttim!” şeklinde Atatürk ile ilgili beyanatlar yapıyorlar. Bu adam niye yasa ile korunuyor? Şeklinde soru sorarak örtülü ve gizli bir şeyler var, algısı oluşturulmuyor mu baba?
-Önceki sorunda cevaben değindiğim husus, bu soru için de geçerli evlat. Yani Cumhuriyetin nimetlerinden ve özgürlük ikliminden yararlanarak bir yerlere gelmiş olan zevat, gücü eline alınca veya iktidarların tutum ve davranışlarına göre şekillenerek kendi emellerine hizmet ediyorlar. “Fesli” diye bilinen, Kadir Mısıroğlu’nun yetiştirdiği talebeler onlar. Ve onlardan aksini beklemek safdillik olur. Yani Solomon’un Süleyman olduğunu, Maria’nın Meryem olduğunu, Ottoman’nın Osman olduğunu, hatta Barack Obama’nın Burak Obama olduğunu büyük bir otorite olarak bize anlatırlar onlar. Çünkü üstatları Shakespeare’in dahi Şeyh Pir olduğunu belletmişti onlara!.. Oysa Türk Dil Kurumunu kurmuş ve Türkçeyi bozulmaktan, yok olup gitmekten kurtarma adımlarını atmış olan Atatürk; “Büyük ünlü uyumuna uyup-uymama durumuna göre kelimelerin Türkçe kabul edilmesi” gerçeğiyle hareket ederek, Kemal ile Kamal seçimini yapmış olamazdı! İlle de orada bir hinlik vardı? Zihniyeti kirli olanlara söyleyecek söz bulmak çok zor be evlat. Ne diyeyim?
İkra’ safsatası diye kendi el yazması ile sunulmak istenen metinler Kemalist ideolojinin katışık belgeleri olamaz mıydı? O belgeler, Kriminal incelemeye veya karbon testlerine tabi tutulamaz mıydı? Yani Atatürk’ü dinsiz göstermek birilerinin ne kadar hoşuna gidiyor anlatamam? Resmen orgazm oluyorlar! Kimin proje olduğu apaçık ortada değil mi evlat?
Oysa Allah’ın soracağı sorular ile bizim soracağımız sorular, bizim ilgilenmemiz gereken konular arasındaki farkı, Laiklik ilkesiyle bize, yine Atamız öğretmişti. Vatandaş olarak biz, onun bize kattıklarına, yönetici olarak da onun yaptıklarına ve idare biçimine bakmakla mükelleftik!
Atatürk’ü koruma yasası; ne Mustafa Kemal’in kendisi tarafından, ne de CHP iktidarlarınca çıkarılmış bir yasadır. Demokrat Parti döneminde çıkarılmış bir yasadır. Gizli saklı bir şeyler var da yasa ile korunmaya çalışılıyor algısı, son derece yanlış bir algıdır. Keşke her bir ferdimiz, minnet ve şükran borçlu olduğumuzu anlayabilseydik!
-Tuğçe Kazaz’a ne diyorsun baba? “Kemalizm var, Atatürkçülük var da neden Mustafacılık yok? Yoksa o Peygamberimizin adı olduğu için mi?” demiş!
-Ben ne diyeyim oğlum? Nerede ve kiminle olduğunu, kimlerle yatıp kalktığını tespit etmekte güçlük çektiğim, çok derinlikli(!) insanları bana sorma. Onlar hakkında cevap vermekte zorlanıyorum!..
Derken kan ter içinde uyanmışım! Baktım ki ne oğlum var yanımda, ne de öğrencilerim? Derin bir ohh çektim. “Kimse duymamış argo söylemlerimi ve hak edenlere karşı cinsiyet ayrımcılığı üzerinden verdiğim cevapları!” Diyecektim ki, rüyamı kaleme alıp bütün takipçilerime yansıttığım hatırıma geldi.
“Sürç-i lisan ettiysem affola.” diye özür dilemek istesem de; benim akıllı ve pratik zekalı öğrencilerimin “Hocam uykuda beyin kabuğu ve talamus çalışmaz, diye siz öğrettiniz. Rahat olun. 
-Özür dilemenizi gerektirecek bir şey yok.- sonuçta rüyanızı yazdınız.” Dediğini duyar gibi oluyorum.
Sağlıcakla kalın benim canım evlatlarım…

Hayati YAMAN

Yorumlar

Popüler Yayınlar