SEVGİ FABRİKASI
Söyle bi düşündüm de, ne kadar aynı dünyanın insanı isek de hepimiz farklı dünyaların insanıyız aslında. Farklı duyguları, düşünceleri, yetenekleri ve hayat felsefelerini temsil ediyoruz! Bunlar dünyaya bedel yaratılışımızı ve bizim kimliğimizi oluşturuyor. Hani parmak izi, göz izi, dil izi gibi...
Ben buraya belki haddim olmayarak, konunun uzmanı olmamam nedeniyle, çevresel faktörleri de eklemek istiyorum. Yani bizim karakter ve kimlik şekillenmemizde önemli bir etken de "çevresel faktörler" dir diye düşünüyorum. Şöyle ki:
Ben kalabalık bir ailede büyüdüm. Bunun şahsıma çok önemli katkıları olduğunu düşünüyorum. Günümüz modern aile yapısı, çekirdek aileye kaymış olduğundan bazı eksiklikleri tespit edebiliyorum yaşıtlarımda. Babaanne, nine, dede sohbetinden ve tecrübelerinden uzak yetişen yeni nesiller, hayatın içinde kendi tecrübelerini kazanmaya çalışırken fazla yoruluyor ve bunalıyor gibi geliyor bana...
Babaannem "Özlem yavrum, şu yürekteki sevgi bitmez. Orada herkese yetecek kadar sevgi vardır. Sen yeter ki onu doğru bir şekilde ve doğru kişilere ver. İşte o zaman ne kadar mutlu ve huzurlu olacağını anlayacaksın." derdi. Ben de küçükken "Acaba kalbimiz, içinde sevgi üreten bir fabrika mı?" diye sorar dururdum kendi kendime. Çocukluk işte... Ama şimdi daha iyi anlıyorum, sevginin yüreğimizin en güzel köşesinde tomurcuklanmayı bekleyen, bir filiz olduğunu. Bizim o filize, bir bebeğin annesine bağlılığı kadar, muhtaç olduğumuzu... Şimdi anlıyorum, kimsesiz bir kişi için, en güzel sığınağın sevgi dolu bir yürek olduğunu...
Babaannem yine derdi ki, "Kızım sevgi kırlarda açan papatya gibidir. Aslında o naif ve güzeller güzeli papatyaları büyütmek varken; insanlar bazen bilerek, bazen de farkında olmadan basıp eziyorlar biliyor musun?" Ben onu da şimdi daha iyi anlıyorum. O papatyaları ezdirmemek için çevreciliğin kralını yapacağım, diyorum babaanneme...
Belki benim bu duyarlılığımı, fazlasıyla yerine getiren ve babaannesiz büyümüş arkadaşlarım da var. Onlara haksızlık edemem. Belki de ben babaannemden aldığım bu öğütlerin hakkını veremiyorum, kendimi de övmek istemem.
Sevgi dolu insanlara, sevgisini bölüşenlere, sevdiğini korkmadan utanmadan söyleyenlere, ekmek su gibi sevgi dağıtanlara çok imrendiğimi dile getirmek istedim sadece...
Sevgi fabrikasını yüreğimizde taşıdığımız fikrini ve felsefesini unutanlara, bu bensem de bana, hatırlatmak istedim o kadar.
Ne bitmiyor ve ne sonsuz ki? Ekmek, su, aş, bitmez denilen aşk... Hayat bu! Er ya da geç o da bitecek. Ama sevgi hep yaşayacak ve yaşatılacak...
Bitmemek istiyorsanız, sevgiyle bakın, sevgiyle yaşayın ve sevgiyle kalın..
Özlem Çakır
Ben buraya belki haddim olmayarak, konunun uzmanı olmamam nedeniyle, çevresel faktörleri de eklemek istiyorum. Yani bizim karakter ve kimlik şekillenmemizde önemli bir etken de "çevresel faktörler" dir diye düşünüyorum. Şöyle ki:
Ben kalabalık bir ailede büyüdüm. Bunun şahsıma çok önemli katkıları olduğunu düşünüyorum. Günümüz modern aile yapısı, çekirdek aileye kaymış olduğundan bazı eksiklikleri tespit edebiliyorum yaşıtlarımda. Babaanne, nine, dede sohbetinden ve tecrübelerinden uzak yetişen yeni nesiller, hayatın içinde kendi tecrübelerini kazanmaya çalışırken fazla yoruluyor ve bunalıyor gibi geliyor bana...
Babaannem "Özlem yavrum, şu yürekteki sevgi bitmez. Orada herkese yetecek kadar sevgi vardır. Sen yeter ki onu doğru bir şekilde ve doğru kişilere ver. İşte o zaman ne kadar mutlu ve huzurlu olacağını anlayacaksın." derdi. Ben de küçükken "Acaba kalbimiz, içinde sevgi üreten bir fabrika mı?" diye sorar dururdum kendi kendime. Çocukluk işte... Ama şimdi daha iyi anlıyorum, sevginin yüreğimizin en güzel köşesinde tomurcuklanmayı bekleyen, bir filiz olduğunu. Bizim o filize, bir bebeğin annesine bağlılığı kadar, muhtaç olduğumuzu... Şimdi anlıyorum, kimsesiz bir kişi için, en güzel sığınağın sevgi dolu bir yürek olduğunu...
Babaannem yine derdi ki, "Kızım sevgi kırlarda açan papatya gibidir. Aslında o naif ve güzeller güzeli papatyaları büyütmek varken; insanlar bazen bilerek, bazen de farkında olmadan basıp eziyorlar biliyor musun?" Ben onu da şimdi daha iyi anlıyorum. O papatyaları ezdirmemek için çevreciliğin kralını yapacağım, diyorum babaanneme...
Belki benim bu duyarlılığımı, fazlasıyla yerine getiren ve babaannesiz büyümüş arkadaşlarım da var. Onlara haksızlık edemem. Belki de ben babaannemden aldığım bu öğütlerin hakkını veremiyorum, kendimi de övmek istemem.
Sevgi dolu insanlara, sevgisini bölüşenlere, sevdiğini korkmadan utanmadan söyleyenlere, ekmek su gibi sevgi dağıtanlara çok imrendiğimi dile getirmek istedim sadece...
Sevgi fabrikasını yüreğimizde taşıdığımız fikrini ve felsefesini unutanlara, bu bensem de bana, hatırlatmak istedim o kadar.
Ne bitmiyor ve ne sonsuz ki? Ekmek, su, aş, bitmez denilen aşk... Hayat bu! Er ya da geç o da bitecek. Ama sevgi hep yaşayacak ve yaşatılacak...
Bitmemek istiyorsanız, sevgiyle bakın, sevgiyle yaşayın ve sevgiyle kalın..
Özlem Çakır
Teşekkürler Özlem kızım. Konunun uzmanı değilim diyorsun ama bence uzman gibi doğru tespitler ve analizler içeriyor yazın...👏👍
YanıtlaSilGerçekten çok anlamlı ve çok güzel olmuş emeğinize sağlık :)
YanıtlaSilBizim Yunusumuzun;
YanıtlaSilYunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir.
Dizeleriyle tarif ettiği gönül tahtı sadece sevgiyle kurulmakta ve yaşamaktadır.
Sevgi var oluşun aslı ve mayasıdır.
Sevgi üzerine söz söyleyen, kalem oynatan kişi gönül insanıdır.
Taştan, tahtadan saraylar yapmak beyhude değil elbette ki, ama asıl marifet gönül saraylarının sevgi tahtlarını inşaa edebilmektir.
Marifet ehli olduğu ve gönül güzelliği yazısından aşikar olan Özlem ÇAKIR kızımıza, insanlığın en çok ihtiyacı olan sevgiye dair bu güzel yazısı için müteşekkiriz.
Kalemine ve sevgi çiçekleri açan gönlüne sağlık.
İbrahim ÖZMEN-ANKARA