DURAK


Hızla akan hayatınızda bize bir nebze olsun zaman ayırır mısınız? Bizi yorgunluğunuzu atmak için soluklandığınız durağınız olarak kabul eder misiniz? Biraz mola vererek hayatınızı kontrol etme imkanı sağladığımızın farkında olur musunuz? Hayatınızdan zaman çalmışsak eğer, bize hakkınızı helal eder misiniz?

Monera’dan yolculuk ekibi olarak sizinle birlikte yol aldığımızı biliyor ve belki de uzun paylaşımlar yaptığımızı düşünüyoruz. Ama derdimizi ortaya koyabilmek adına, dört başı mamur sunumlar yapmak zorunda olduğumuz bilinciyle hareket ettiğimizi zannediyoruz. Bu çerçevede yolculuğumuz esnasında zaman zaman durup dinlenmek için, hangi yöne ve nasıl gideceğimize karar vermek için duraklar yolların olmazsa olmaz toplanma merkezleridir. Her insanın kendi hayatında durup düşündüğü ve geçmiş hayatını muhasebe edip, geleceğe yön vermek istediği durak noktaları olmalıdır.

Her birimizin hayata başladığı anlardan itibaren önemli durak noktaları vardır. Örneğin: Nefes alan ilk hücremiz zigot(Kur’ani ifadesi ile -nefsi vahide- ki Nisa-1 de geçer.) ile kurulan hayat saatimizin ilk yolculuğu yumurta kanalındadır. İlk durağı ise rahimdir. Orada güçlü ve korunaklı bir şekilde, dünya hayatına hazırlık aşamaları için bekleriz biz. Daha sonra o duraktan kalkar ve dünya hayatına geliriz. Aslında burası da bir duraktır. Bu durak da bizi ahiret hayatına hazırlar. Bu duraktan kalkışımız ise, ölüm ve tabut yolculuğu iledir.

Bundan sonrasına dikkat etmek gerekli. Çünkü geleneksel din ile sentetik bir hayat inşa edilmektedir. Kabir hayatı adı altında ve kimilerinin cehennem çukuru içinde, kimilerinin ise cennet bahçesi içinde geçirdiği bir hayattır orası(!). Oysa böyle bir hayat yok ve Kur’ana dayanmaz. Kur’an şahadet alemi tanımlamasıyla ve gayb alemi tanımlamasıyla(Haşr-22) iki hayattan söz eder ki; onlar da dünya hayatı ve ahiret hayatıdır.

Ayrıca “kabir azabı” diye bir kavram ortaya konulur ki güya Kur’an dan delil olarak da Mü’minun-46 ayeti gösterilir. Oysa Firavun bir isim değil, unvandır. Yani Firavun ahlakına sahip olanların ahiret yurdu, gece gündüz ateşe sunulacağı cehennemdir. Allah korusun hepimiz için geçerli olan bir uyarıdır o ayet. Musa’ya karşı, daha doğrusu Musa’ya indirilene karşı ve dolaylı yoldan Allah’a karşı verdiği mücadele ile Mısır kıralı 2. Ramses’in cehennemlik olduğu tescilli bir şekilde bize ibret gösterilmekte ve ders çıkarmamız hedeflenmektedir. Eğer kabir azabı varsa, yargılanma ve hüküm günü gelmeden insanların yargısız infaza tabi tutulması gibi bir durum ortaya çıkar ki, haşa Yüce Allah bundan münezzehtir. Bu durum, Allah’ın ahlakına ve adaletine ters düşer. Bizler ölüm ile sınava tabi tutulduğumuz, şahitlerimizin huzurunda bir yaşam sürdüğümüz dünya hayatımızı sonlandırmış oluyoruz ve bir nevi yeniden uyandırılacağımız zaman kadar uykuya çekiliyoruz(Zümer-42). Uykudan uyandırıldığımızda ise bütünüyle dünyada ne kadar kaldığımız sorulduğunda, çok kısa bir süre kaldığımızı beyan edeceğimiz belirtilmektedir(Mü’minun-113). Yani olmayan kabir hayatı, din bezirganlarının kendilerine pay çıkarmak için türettikleri sahte duraktır! Oradaki azaptan bizi kendilerinin koruyacağı/kurtaracağı; olmayan, saçma sapan ve uyduruk soruları kendilerinin bizim adımıza cevaplayacağı rüşveti ile haşa Allah’ın elinden adam kurtarma cüretine soyunmuş olmalarının çirkin bir sonucudur. Onlardan daha zalim kim olabilir? Oysa biz öldükten sonra ruhumuz, bizim bilemeyeceğimiz bir yere, Allah katında bir yere taşınır ve bedenimiz ise geri dönüşüm için toprağa gömülür. Kimileri ise cesetleri yakar, parçalara ayırarak akbabalara yem eder. O durumda yanan ve parçalanan cesetler kabre konulmadığına göre onlara kabir azabı yok mu? Haşa Allah’ın Müslümanlarla ya da toprağa konulan kulları ile alıp veremediği bir şey mi var? Olmayan kabir azabının çoğu neyden? Afedersiniz ayakta idrar yapmaktan!!! Yani cinsiyet ayrımı var o zaman! Erkeklere özgü bir azap ve yandık!!! Oysa Allah'ın affetmeyeceğim dediği ŞİRK günahından bihaber bu kabir azapçıları... Uyduruyorsunuz bari kitabına uydurun hiç olmazsa! Kabir azabını uyduranlar bir de “sırat köprüsü” uyduruyor ve imtihan alanını ahirete de taşıyorlar. Yine kendilerinin eteğinden tutan, kendilerine tabi olan kul ve kölelerine o köprüyü de vınnn diye geçirme sözü veriyorlar. Ne güzel bak, torpille bir çırpıda işleri hallediyor ve bize cennetten arsa satıyorlar! Din tüccarı bunlar. İşte o nedenle sahte ve sentetik duraklara dikkat çekmek bizim boynumuzun borcudur. Allah’ın gönderdiği dinde böyle geçit ve duraklar yok. Sırat köprüsü yok, dünyada tabi tutulduğun Sırat-ı Müstakim/Kur’an yolu ile dosdoğru hayat sürerek imtihanı geçmek var. Mahşerde Mahkeme-i Kübra’da hesaba çekileceği gerçeğini kavramak var. Fatiha Suresi’nde geçen “Maliki yevm-id din” Din günü yani hesap gününün Sahibini tanımak var. Eğer ki, kabirde hesap olsaydı! O zaman “Maliki eyyam-ud din” iki hesap günün Sahibi demesi gerekirdi. Dolayısıyla bizi Allah ile korkutarak, Allah’ı bize zalim olarak tanıtarak kendilerine çağıran din bezirganlarının duraklarında konaklamak akıllı insanın yapacağı iş değildir.

Duraklarınız, vahyin ikramını sunan bol rızıklı konaklama yerleri olsun İnşallah. Bizleri ebedi hayata hazırlayan doğal ve fıtratımıza uygun soluklanma yerleri olsun İnşallah. Selam ve selametle yolculuk yapın, durağımızdan uğurladığımız sevgili dostlar…


Hayati YAMAN

Yorumlar

Popüler Yayınlar