KÖPRÜ
İnsanın çok yönlü görev ve her bir görevinde ise çift yönlü sorumluluk ahlakını yüklenmesi bilincine dayalı, yaratılmışların ahlakından özel yanımızı dün ortaya koymuştum. Bu ağır sorumluluklarımız karşısında bizim işimizi kolay kılmak ve her türlü donanım ile güçlü olabilmek kodlarını bize yükleyen Rabbimizin Rahman, Rahim esmasına mercek tutarak merhametliler merhametlisi olduğu ahlakını da beyan etmiştim.
O halde akıllı insan ne yapmalı? S, M, L, XL, XXL vs gibi beden farklılıkları içermeyen; modası, renkli görüntüsü ve cazibesi hiç geçmeyen; kumaşı, dokuması, dikişi hiç yıpranmayan; bay, bayan cinsiyet ayrımı gözetmeyen; dünya hayatı dediğimiz bu alemde yani giyinme-soyunma kabininde ve ahiret hayatı dediğimiz şahsiyet aynasında sana kendini gösterecek olan ahlak elbisesini giyinmektir. Kendi kültür kodlarımızdan beslenen ifade ile ahlak elbisesine biz, “libas-ut takva” diyoruz. Bunun sarık, şalvar, cübbe, takke, çarşaf, türban vs gibi taklide uzandıran şekil, kaporta, dış görünüş ile asla ilgisi yoktur. Aksi halde yukarıda saydığım beden, cinsiyet, kumaş kalitesi, yıpranma vs devreye girer. Peki nedir libas-ut takva? Allah bilinçli yaşama, Allah’tan yana tavırlı olma, Allah’lı olma ve Allah’lı yaşama, Allah Resulünün şahidi, destekçisi, takipçisi ve fan clup üyesi olmaktır. Onun takip ettiği, uyduğu ve rehber alarak uyguladığı Kur’anı yol haritası, nuru, reçetesi, klavuzu kabul ederek yaşamaktır. Yani Monera’da yolculuk yapmaktır.
Yolculuk olur, yol olur, yolcu olur, araç olur da KÖPRÜ olmaz mı hiç? Köprüler bizim çok yönlü ve çift sorumluluklu ahlak eksenimizin bağlantıları, ahlak elbisemizin ilik, düğme, cep ve kuşaklarıdır. Köprüler bizi çıkmaz sokaklarda bırakmaz, bizi yolda koymaz ve bizim çift yönlü sorumluluğumuzda nadide dokunuşlarla maksuda erişmemize olanak sağlar. Eğer köprülerin değerini anlamazsak, köprüleri yıkar, tarumar edersek, işte o zaman ahlak ile aynı kökten gelmese de dip komşusu olan helak a dayandırmış oluruz yolumuzu. Artık insanın fıtratı bozulmuş; insan, insan olmaktan çıkmış ve hayvan demeye dahi dilimizin varmadığı bir yaratık olmuş demektir. O artık pek zalim, pek nankör, pek vahşi ve pek sapkındır. Onlarca ayet var bu hususta. Örnek olarak, İbrahim-34, Ahzab-72, Enfal-22 ye göz atmanızı isterim.
İşte köprülerin en donanımlısı insan ile Rabbi ilişkilerinde kurulan, kurulması gereken köprüdür. O köprü sağlam temelli olursa, kişi insan olduğunu kavrar. Ne için var edildiğini ve nerden gelip nereye gittiğini, nerede ve nasıl bir yolculuğa tabi olduğunu anlar. Kaybolduysa önce o köprüyü inşa ederek işe başlamalıdır. Sonra yola koyulup ikinci aşamadaki iman ve insan köprüsüne bakmalı. Önce insan olduğunu kavrayan onun bilincine varmış olan ve insan ahlakıyla donanmış olan kişi, bu defa ahlaklı bir imana sahip olabilmeli. Yani mü’min olmak, imanın ahlakına sahip olmakla mümkündür. O da Tevhid inancına dayalı imandır. İmanın ahlaklısı Tevhid inancı; arı duru ve sadece bir olan, tek olan, benzersiz olan Allah’a aracısız ve yakınlaştırıcı olarak kabul gören putlardan yani alt tanrıcıklardan uzak, ahlaksız iman olan şirkten arınmış bir iman ile inanmaktır. İnanmış insan olunca, bu köprü ile hem inandığın değerlere güven duyan, hem de etrafına güven veren insan olmuşsundur artık. Peşinden İslam projesinin uygulayıcısı olduğun farkındalığını oluşturan, ev ödevlerin olduğunu bilen ve kuru kuruya iman ettim, ben mü’minim demekle işin hallolmadığını bilmeni sağlayan İslam köprüsü devreye girer. O köprü de senin bir iddiada bulunduğun imanın ispatı niteliğindeki salih ameller ortaya koymanı sağlar. Artık iddianı ispatlıyor olmanın dışa vurumları söz konusudur. İçinde sakladığın iman cevherini bozdurarak hayat pazarında helal alış verişler yapma bilincini, uyuyan bedenini uykudan kaldırıp harekete geçirme şuurunu verir. (Müzzemmil-1 ve 7. Ayetler arası, Müddessir-1 ve 11. Ayetler arası) Ancak yapmadığın şeyleri de söyleme. –mış gibi yapma, gösteriş için yapma, bilmediğin şeyin ardına biliyormuş gibi de düşme (Saff-3, İsra-36). Sözün en güzelini Allah’ın söylediği(Zümer-23)ne, iman etmek ve imana şahitlik etmek ise güzel sözleri Allah’a ulaştıranın salih ameller olduğunu bildiren ayettir. (Fatır-10)
Bilim ahlakı ve ev ödevi ile yerde ve gökte yarattıklarını araştır. Yeryüzünü gezip dolaş ve canlılığı nasıl başlattığını bilmeye çabala. Uzay ve astronomi, matematik, mühendislik, jeoloji, jeomorfoloji, coğrafya, tarih, fizik, kimya, biyoloji vs ile tabiat kitabının ayetleri üzerinde çalış ve imanı ispatla. Yine biyoloji, evrim, tıp, embriyoloji vs ile insanın elementer, embriyolojik yaratılışını anlamak üzere, insan kitabının ayetleri üzerinde çalış ve imanını ispatla. Bu hususlarda da pek çok ayet bize bilim ahlakı ve görevi verirken biz kitabımıza hiç bu gözle bakmamıştık ki!!! Örnek olarak şu ayetlere göz atmanızı istiyorum. Araf-185(Yer ve gök bilimleri), Kamer-49(Ölçü üzere yaratmak), Nisa-1 ve Araf-189( tek bir can=zigottan yaratılışımızı), Zariyat-47(Evrenin genişlemesi), Ankebut-20, Enbiya-30 (Canlılığın başlatılması, hayatın ve canlılığın suda başlaması), Al-i İmran-59(Topraktan yani elementer yaratılış), Mu’minun-14(Embriyoloji yaratılış). Modern bilimler diye ayırdığımız bu bilimlerle ilgilenmenin ibadet olduğunu, sorumluluğumuz dahilinde olduğunu unuttuğumuza dair, yeterli bir sunum oldu zannımca…
İşte artık KÖPRÜlerimiz sağlam mı? Yol, nereye gidiyor biliyor muyuz? Yolculuk zor ve meşakkatli olduğunda direnç noktalarımızı tanıyabiliyor muyuz? Kavşaklara, duraklara ve yol güvenliği işaret ve uyarı levhalarına dikkat ediyor muyuz? Bu can alıcı sorularla bilincimizi diri tutmak ve tutturmak bizim görevimizdir.
Ondan da daha çarpıcı olanı şu sorulardır: Üzerimizde ahlak elbisemiz var mı? Çıplak mı dolaşıyoruz? Kimsenin cesaret edip söyleyemediği, üzerinde kimsenin giyemeyeceği elbise olduğuna inandırılmış krala bir çocuk masumiyeti ile “Kral çıplak” diye bağırarak hakikati dillendirenler, bize çıplak olduğumuzu hatırlatanlar var mı, yolculuğumuzda?
Kısacası İnsan mıyız? Mü’min miyiz? Müslüman mıyız? Bunların elbisesini taşıyor muyuz? Bunların elbisesini taşıdığımıza dair şahitlerimizi çoğaltıyor muyuz? Yoksa KÖPRÜ yanlış yerde konumlanmış ve insan görünümlü yaratık, mü’min görünümlü münafık, Müslüman görünümlü müşrik miyiz? Bu soruları kendimiz için daima sorma ve sorgulama bilincinde olacağız. Başkaları için ise, asla bu katagorik ayrımı ve kimlik tanımlamasını yapmayacağız.
Çünkü; insan, mü’min ve müslüman olarak bize, Rabbimizce mühür vurulup vurulmayacağını en iyi bilen vicdanlarımızdır… Hayati YAMAN
Hocam güzel bir yazı bekliyoruz devamını okudum...
YanıtlaSilTeşekkür ederim evlat. Yalnız 'okudum' değil, 'okuduk' demeliydin. Birken iki oldun. İnşallah ikiyken ... olursunuz. İki cihan saadeti diliyorum. Ayrıca iyi bayramlar ve eşine deselamlar...
Silhocam çok geç okudum ama harika bir yazi olmuş
YanıtlaSilGeç olsun, güç olmasın evlat. Ben de sizlere cevap için geç dönebiliyorum. Sıkıntı değil. Sizin için buradayız ve biriktiriyoruz...
Sil