MELANİN PİGMENTİ



Hayati hocam, "Evladım biyoloji müfredat bilgisi dahilinde sizlere öğretiyoruz ve biliyorsunuz!..

Hipofiz bezimiz MSH (Melanosit Uyarıcı Hormon) da salgılar. Bu hormon, vücudunuzun deri ve bağ dokundaki  Melanosit hücrelerini uyararak o hücrelerin melanin pigmenti üretmesini sağlar. Böylece vücudumuz adaptasyon sürecini devreye sokarak, güneşin UV ışınları dahil pek çok zararlıdan bizi korumaya çalışır. Hiç pigmet üretilememesi ise tedavisi olmayan kalıtsal bir rahatsızlık olan Albino hastalığını doğurur. Bu hastalık çok ileri boyutlarda ise ölüm riski dahi taşır. Yoksa kısıtlayıcı tedbirlerle yaşam devam ettirilebilir. Hatta en ileri boyutlarda görülen vak'a İngiltere'de iki kardeşte idi ki, astronot kıyafetleri ile yaşamlarını sürdürürlerdi. Hâlâ yaşıyorlar mı bilmiyorum?.."

-Evet evladım. Kısa bir özet geçtim senin için!
Senden ricam olayın görünmeyen yüzünü araştırmaya yönelik bir çalışma olacak!

-Bilimsel kayıtlara Elliott Deneyi diye de geçen bu melanin pigmetinin, Corona virüsünden daha da etkili ve tehlikeli bir şekilde hücrelerimize nasıl girdiğini iliklerimize kadar nasıl işlediğini araştırır ve bloğumuza bir raporla aktarır mısın?

Diye bir ödev verdi...

Arkadaşlar ben de gerçekten müthiş etkileyici, eğitici ve deneyimsel kazanımlar elde ettiğim bu bilgilerimi kendimde saklı tutmamayı, paylaşarak çoğaltmayı uygun gördüm.

Evde kal uyarılarına bir katkı da benden gelsin istedim. Buyrun araştırma verilerini sizlerin de taktirlerine sunuyorum...


Jane Elliott, ABD Lowa Eyaletinde Riceville yerleşim yerinde bir okulda sınıf öğretmenidir.

Tarih, 4 Nisan 1968 dir ve Dünya tarihinin en önemli insan hakları savunucularından biri olarak kabul edilen siyahî aktivist Martin Luther King suikast sonucu öldürülür.
5 Nisan günü ise bir öğrencisi Jane Elliott'a bir gün önce öldürülen siyahi aktivist Martin Luther'in neden öldürüldüğünü sorar!..

Daha sonraları Psikoloji bilim tarihine Elliott Deneyi olarak geçecek olan o deneyin gongu çalmıştır artık...

Elliott, 8-9 yaşlarında ve hepsi beyaz olan öğrencilerini "mavi gözlüler" ve "kahverengi gözlüler" olarak ikiye ayırdı.

Mavi gözlü öğrencileri sınıfın arkasına oturttu ve kahverengi gözlü öğrencilere de yeşil bandajlı bir kolluk taktı.

Sonra da "Burada ve her yerde kahverengi gözlüler daha zeki, daha temiz ve daha başarılıdırlar." dedi. Tahtaya dönüp "MELANİN" yazdı ve izahatını sürdürdü...

"İnsanların göz rengini işte bu adını yazdığım kimyasal belirler. Doğum esnasında ne kadar fazla melanin salgılanırsa, o bebekler ileride o kadar zeki insan olurlar ve melaninin bolluğu da göz renginden anlaşılır." dedi.

Merakla soran ve hayretle dinleyen öğrencilerine   "Kahverengi gözlü dışındakiler unutkandırlar, yaramaz olurlar ve kurallara daha az uyarlar." diye bilgi dikte etti.

Bilgileri özümsemelerine bir müddet zaman tanıdıktan sonra ise: "Söyleyin bakalım kahverengi gözlüler!.. Hakikaten mavi gözlü sınıf arkadaşlarınız başarısız değiller mi, unutkan ve kısmen kural tanımaz değiller mi?" Sorusunu yöneltince; Kahverengi gözlü çocuklar neşe içerisinde "Eveeet" diye bağırarak öğretmenlerini onayladılar.

Jane Elliott hemen kurallar koymaya başladı.

İlk kural:
-Bu günden sonra sınıftaki su sebilleri ayrılacak, oldu.

-Niye? Diye sordu mavi gözlü bir çocuk!

Ve kahverengi gözlü çocuklar;
-Sizden mikrop kapmayalım diye aptal! Cevabını yapıştırıverdiler anında.

Mavi gözlü çocuklardan biri bir anda bir şey fark etti! Ve Jane Elliott'a:

-Ama siz de mavi gözlüsünüz öğretmenim, dedi...

Ve cevabı yine kahverengi gözlü çocuklardan aldı!

-Eğer kahverengi gözlü olsaydı, müdür  ya da müfettiş olurdu!..

Bir anda kahverengi gözlü çocuklar lider ruhlu, kendine güvenir ve hoyrat olurken, mavi gözlü çocuklar ise silikleşmiş ve ezik durmaya başlamışlardı!..

Elliott biraz daha ileri giderek ikinci kuralı açıkladı:

-Kahverengi gözlü çocuklar, yanlış yaptıklarında mavi gözlüleri cezalandırabilecekti!
Bu kuralın uygulamasına da hep birlikte tanıklık ettiler. Çocuk olmalarına rağmen kahverengi gözlülerin çok acımasız olduklarını gördüler!

Sonraki günlerde Jane Elliott, mavi gözlü çocukların başarılarında ve özgüvenlerinde hissedilir bir düşüş yaşandığını gördü. Artık akademik başarılarının düştüğü de herkesçe de biliniyordu...


Kahverengi gözlü çocuklar mavi gözlüleri itip kakıyorlar, hor görüyorlardı. Ve işin garibi mavi gözlüler de artık olayı kanıksamış, sadece boyun eğiyorlardı...

Öbür hafta Jane Elliott, "Hafta sonu biyoloji kaynaklarını okuyup inceleyince, aslında melanin hormonunun etkisini yanlış değerlendirdiğimi anladım!" dedi ve çocuklardan özür diledi. "Aslında bu hormon mavi gözlülerde daha fazlaymış! Bu durumda mavi gözlülerin daha zeki ve başarılı olmalarını sağlıyormuş." Dedi ve  yeşil kollukları mavi gözlülere taktı...

Bu defa da kahverengi gözlüleri arka sıralara oturttu! Çok kısa sürede durum tamamen değişti!..

İlginç bir şekilde bir hafta boyunca aşağılanmış olan mavi gözlüler "iktidarı" ele geçirince daha az acımasız oldular ama bu sefer kahverengi gözlü çocukların başarılarında düşüş yaşandı.

İki haftanın sonunda Jane Elliott, çocuklara bir deney yaptığını ve melanin isimli bir hormona başarı ve üstünlük öyküsü uydurarak bu deneyi gerçekleştirdiğini anlattı.

Son iki haftada hep birlikte öğrenip gözlemlediklerini hatırlattı. Çocuklar çok rahatladılar aralarında birbirlerine sarılıp ağlayanlar oldu... Hep birlikte ırkçılığı anlamış! ve  Martin Luther'in neden öldürüldüğünü kavramış oldular...

Jane Elliott bu deneyden sonra sayısız televizyon programına çıktı. Yaptığı deney, sayısız kere tekrarlandı ve psikoloji biliminin literatüründe onun ismi ile yer aldı. Ama olayın hemen akabinde Riceville yerleşimindeki öğretmenlik görevine de son verilmişti. Hatta çocukları sokaklarda tartaklandı. Kendisi ve eşine olunmadık hakaretler edildi.

Raporuyla olayın özetini hocama gönderdim.
-Sizin katkılarınız var mı, beğendiniz mi hocam? Diye sordum.

O da:

-Sebepsiz nefret içgüdüsü, sanki bütün Primatlarda doğumdan itibaren var! Kanıtım yok ama bana öyle geliyor. Çünkü bu doğal seleksiyon gereği böyle olmalı ve hayatta kalma adaptasyon sürecini sağlıklı işletmeli derim.

"Yalnız biz Primat olarak kalmayıp insan olmayı tercih edersek sebepli nefretlerimizi dahi azaltır her şeye rağmen yapay seleksiyonla iyilikleri yayar ve ödevlerimizin hakkını veririz" şeklinde düşünüyorum evladım, diyerek bana katkı sundu.

Son olarak derim ki; insan sadece ırklarla sınırlı da değil, gittikçe kendisi gibi olmayana da nefret besler oldu!

Haydi biz Moneradan yolculuğun yol arkadaşları olarak Primatları hayal kırıklığına uğratalım...


Enes COŞGUN

Yorumlar

  1. Her zaman olduğu gibi yine harikasın Enes cim. Bloğumun can damarlarındansın... Teşekkürler evladım.

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yazı. Bilgilendirici, öğretici ve çok da ilginç. Keyifle ve merakla okudum. Maalesef insanlığın devam eden en saçma, en büyük ve çözmesi en güç problemi bu ayrımcılıklar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar