KESİŞMEYEN ÇİZGİLER
Aşk, bazen en masum anlarda başlar. Küçük bir bakış, bir tebessüm, kalbin en derin köşelerine işler. Ama aşkın en acımasız yanı, en masum anlarda bile yıllarca insanı esir edebilmesidir. Bir zamanlar, ufak bir doğum günü hediyesi vardı: deniz kadar özgür bir yunusun işlendiği bir kolye. Kalabalığın içinde veremedim; kalbim, ellerim kadar titriyordu. Sessiz bir köşede, kimsenin görmeyeceği bir yerde uzattım. O kısa sarılma ve ellerimin tutulduğu an… işte o an, kalbime ömürlük bir iz bıraktı. Masum bir arkadaşça dokunuş, yıllarca unutulmayacak bir ağırlık hâline dönüştü. Aşk, en çok da karşılık bulmadığında yıpratır. Dostoyevski’nin Raskolnikov’u suçlulukla eziliyorsa, âşık da kendi sevgisinin ağırlığıyla ezilir. Tolstoy’un Anna Karenina’sında olduğu gibi, imkansız aşk insanı hem büyütür hem yıpratır. Mecnun’un Leyla’ya ulaşamaması ya da Shakespeare’in Romeo ve Juliet’indeki kavuşamayan iki genç gibi… Aşk, kalbin en derin köşelerinde sessizce kanar, gözyaşı dökülmese bile insanı...