ANITKABİR

 


Anlatırken de yazarken de kelimeler kifayetsiz kalıyor. Gözümde bir kamera olsa, sessizce izlesek bile hayran kalacağımız bir yer burası. Havasında bile vatan kokusu var. İşte, Anıtkabir... Öyle güzel, öyle etkileyici ki Türkiye’de en az bir kez görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.

Anıtkabir gezimize, 262 metre uzunluğundaki görkemli Aslanlı Yol’dan başlıyoruz. Yolun iki yanında, karşılıklı bir şekilde dizilmiş toplam 24 aslan heykeli bizlere eşlik ediyor. Bu etkileyici yol, daha ilk adımda ziyaretçilerine derin bir hayranlık duygusu uyandırıyor. Bu yoldaki aslanlar, güç ve sükûneti simgeliyor, sanki her biri bu büyük liderin huzuruna saygıyla bakan sessiz bekçiler gibi. Yol boyunca hissettiklerimi kelimelerle anlatmak giderek zorlaşıyor. Ve işte, yürüyüşün sonunda Anıtkabir’in ihtişamlı yapısı tüm heybetiyle karşımızda duruyor...

Anıtkabir’in ihtişamlı yapısına yaklaştıkça içimde tarif edemediğim bir his büyüyor. Merdivenleri tam çıkarken bir an durup etrafa bakıyorum. Yan duvarlardaki kabartmalar dikkatimi çekiyor. Kurtuluş Savaşı’nın en önemli anlarını betimleyen bu kabartmalar, sanki o günleri canlı tutuyor. Askerlerin kararlılığı, halkın azmi, bağımsızlık için verilen mücadele o kadar muntazam işlenmiş ki sanki ordaymışsın gibi… Her bir detay o kadar derin ki, o ruhu iliklerine kadar hissettiriyor.

Merdivenleri adım adım çıktıktan sonra ve işte, mozolenin tam karşısındayım. Sessizlik burada bambaşka. İnsan ister istemez durup düşünüyor: O olmasaydı ne olurdu? Bu ülke bugün burada olur muydu? Bizler bu kadar özgür olabilir miydik?-Hiç sanmıyorum.- İçimde tarifsiz bir minnet duygusuyla çevreyi gözlemliyorum.

Ve o görkemli yapının içine adım attığımda, içerideki sessizlik bile bir anlam taşıyor. Atatürk’ün mozolesi tam karşımda duruyor. Duygularım o kadar yoğun ki ağlamamak için kendimi resmen zor tutuyorum.

Mozolenin ardından, Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi’ne yöneliyorum. Burada Atatürk’ün özel eşyaları, yazdığı mektuplar, savaşın en çetin anlarını gösteren fotoğraflar var. En çok etkileyen yerlerden biri de panoramik savaş sahneleri oluyor. Sanki o anların içindeyim, top sesleri kulaklarımda çınlıyor, askerlerin yorgun ama kararlı bakışlarını hissediyorum. O mücadeleyi anlamak için bazen kitaplar bile yetmez ama burası insana her şeyi yaşatıyor.

Anıtkabir’den ayrılmadan önce, İsmet İnönü’nün kabrini de ziyaret ediyorum. Kurtuluş Savaşı’nın önemli komutanlarından, Atatürk’ün en yakın silah arkadaşı ve Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı olan İnönü, burada huzur içinde yatıyor. Onun kabri, Anıtkabir’in Misak-ı Milli Kulesi’ne yakın bir konumda, sade ama anlam yüklü bir şekilde duruyor. O, Atatürk’le omuz omuza mücadele eden, ülkeye yön veren bir liderdi. Bu kabri gördüğümde, Cumhuriyet’in sadece bir kişinin değil, büyük bir emeğin ve fedakârlığın eseri olduğunu bir kez daha anlıyorum.

Anıtkabir’den ayrılırken içimde derin bir gurur var. Burası sadece bir anıt değil, bir ruh, bir hatıra, bir miras… Ve herkesin en az bir kez gelip bu duyguları hissetmesi gereken bir yer. Çünkü buraya geldiğinde, Atatürk’ü bizlere bıraktığı bu mirası daha iyi anlıyorsun.

Ve Atamızın şu cümlesi aklıma geliyor: “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”

Yorumlar

Popüler Yayınlar