AĞLAMADIĞI İÇİN SUÇLU


 

AĞLAMADIĞI İÇİN SUÇLU

“Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum. Bakımevi’nden bir telgraf aldım:

Anneniz öldü. Cenazesi yarın kaldırılacak.

Saygılar.

Bundan pek bir şey anlaşılmıyor. Belki dün ölmüştür.”


Bu satırlar insanı ilk anda huzursuz eder. Çünkü burada beklediğimiz acı yoktur. Ne ağlayan bir evlat, ne kırık cümleler, ne de yasın alışılmış dili… Sadece kuru bir bilgi vardır. Meursault annesinin ölümünü hissederek değil, öğrenerek anlatır. Okuru sarsan da budur. Çünkü biz acının görünür olmasını isteriz.

Toplum için acının bile bir şekli vardır. Ne kadar üzülmen gerektiği, ne zaman ağlayacağın, nasıl davranacağın bellidir. Meursault bu kalıpların hiçbirine uymaz. Annesinin cenazesinde ağlamaz, yas tutmaz, kendini açıklama ihtiyacı duymaz. Bu sessizlik, toplumun gözünde affedilemez bir suç hâline gelir. Çünkü insanlar acının bile kontrol altında olmasını ister. 

Camus burada bize şunu gösterir: Hayat her zaman anlamlı, düzenli ve adil değildir. Ölüm bile bazen sıradan bir haber gibi gelir. Meursault’un duygusuzluğu aslında bir boşluk değil, dünyaya karşı kurduğu dürüst bir mesafedir. O rol yapmaz, beklenen duyguları taklit etmez. Bu yüzden “yabancı” olur.

Asıl yargılanan şey bir cinayet değil, toplumun istediği gibi üzülmemektir. Meursault, annesine ağlamadığı için suçlu bulunur. Camus’nün bize sorduğu soru ise çok nettir:

İnsan gerçekten hissetmediği bir acıyı, sadece başkaları istiyor diye yaşamak zorunda mıdır ?

 

Feyza Zeynep Tural

Yorumlar

Popüler Yayınlar