ANNE
Bekledim ki bir öğrencim günün anlam ve önemine binaen “Hocam, -Anneler Günü- ile ilgili bir yazı kaleme aldım. Bloğun/muzda sunuma alabilir miyiz?” desin. Olmadı.
Ben de bir güne değil, her güne dahi sığdırılamayacak anne sevgisi ve hatırlanması mahiyetindeki güne dair duygularımı bu gün, dile getireyim istedim.
Bir erkek olarak anneliği, anne fedakarlığını, duygusal ve hormonal zenginliğini anlatabilir miyim bilemiyorum? Ya da anlamadan, yaşamadan, anlatmaya çalışmış olmanın sahte kahramanlığına bürünür müyüm onu da bilemiyorum? Öncelikle onların hakkını tam olarak teslim edemeyeceğim için bütün annelerden, yani çocuk sahibi olsun veya olmasın bütün annelerden/kadınlardan özür diliyorum.
Dünya Sağlık Örgütü, çocuk sahibi olsun ya da olmasın yumurta üretmeye başlayan her kadını, “anne” kabul eder. Çok doğru bir yaklaşımdır. Hatta nice çocuk sahibi kadın da anne olamamıştır! Kadın olmak fıtrat ve kader, ANNE olmak ise tercihtir. Öyle değil mi? Prolaktin hormonu, hedef organı olmadığı için süt üretememesine rağmen, Kuşlarda da salgılanır. Onlar da yavru bakımı yaparlar. Hatta anne tavuk yani gurk, bu hormonal etki ile civcivlerine hücum eden bir köpeğe bile saldırabilir. Çünkü o, annedir. Ama o hormonal zenginliğine aktivasyon kazandıramayan bazı kadınlar çocuklarını çöp konteynırlarına veya umuma açık tuvaletlere bırakabiliyorlar! O zaman o kadınlara da, anne diyemeyiz maalesef!
Annelik için ilk adım, yumurta üretmekle başlar. Çünkü anne fedakarlığı, ta oradan başlar kadın için. Mayozla ürettiği dört yumurtanın üçünü eritip, birini olgunlaştırır. Adeta “E bebeğime e e. E bebeğime e e.” Ninnileri ile birini büyütüp geliştirir ve yumurta yapar!
Eğer yeni bir fert dünyaya gelecekse, anne onun zigotuna her şeyini bahşeder. Sitoplazmasını, mitokondrisini, ribozomunu, çekirdeğini vs katar, yumurtasıyla. Adeta fedakarlığın dibine vuracak bir kutsal görevin ilk adımlarını atar, bu defa da… Baba ise zigota sadece çekirdek ve setrozom katar…
Sonra hamilelik! Evladı için “ciğer parem” demek sadece ve sadece anneye yaraşır. Zira onu yepyeni bir iç organı gibi karnında taşır. Kendi iç organları kıpraşıp, yanaşık düzen alır ve fetüse yer açarlar. Sanki ona “Hoş geldin, ey türümüzün yeni üyesi. Rabbimizin şah eseri, hayatı ve iki dünyayı anlamlandıracak kozmik yiğit! Hoş geldin.” derler. Bu defa anne duygusal ve hormonal zenginliği ile onu iliklerine kadar hisseder. İçindeki cana kanından, canından, kemiğinden, dişinden tırnağından arttırdıkları ile neler vermez ki anne? Bir de içindeki canı, cananı duyumsar artık. Bu nasıl tarif edilebilir ki bir erkek tarafından! Ona sadece bebişin hareketlerini, tekmeleriyle karın zarına yaptığı hamleleri seyretmek düşer…
Sonra doğum! Sancılıdır o. Hem de ne sancı! Yine ben onu tarif etmekten aciz kalırım. Şunu söyleyebilirim en hafif izahı ile “Yeni başlangıçların hep sancılı olduğu, olacağı hakikatine söylem zenginliği katan cinsten bir acı!” diyebilirim ancak. Şimdi anlayabiliyorsunuz değil mi, başlangıçtaki özrümün nedenlerini?...
Kucağına aldığı yavrusuna kanında dolaşan Prolaktin sayesinde yine pervanedir anne! Emzirir, koklar, altını alır, uyutur. Uykusunu böler. Gecesi gündüze, gündüzü geceye döner. Lakin o anne hiç yorulmak bilmez! Ne de güzel bir tablodur, cennet kokulu yavrucağı kucağında bir anne silüeti!!!
Bitmez ki onun hormonal ve duygusal zekası artık çok yönlü çalışmaya başlamıştır! Eşi, çocuğu, işi, evi, ailenin diğer fertleri… Sırala gitsin. Bu yükün altından kalkacak yegane varlıktır anne. Hep büyüsün diye gözünü gözlediği çocukları, aslında kaç yaşına gelse de onun gözünde hep küçüktür, her daim çocuktur… Bu da bizim Anadolu analarına özgü bir durumdur. Muhtemelen onu diğer coğrafyaların anneleri de anlamıyorlar ki, “Siz çocuklarınızı aşırı savunmacı yetiştiriyorsunuz” diye tespitlerde bulunuyorlar. Nereden bilecekler bu zor coğrafyada annelik yapmayı? Nereden bilecekler 15 inde cepheye evlat göndermeyi, babasız evlat büyütmeyi?... Çok şükür Cumhuriyet anneleri biraz daha özgüvenli evlatlar yetiştirir oldu kısmen. “Yurtta sulh, cihanda sulh.” İlkesinin ufkuyla. Kısmen demem o ki, terör belası her dönem başımızın belası…
Evlenir, yuva kurar. Evi ayrıdır evladının ama anne işte. O durmaz, duramaz. Hala tembih ve ikazlarının ardı arkası kesilmez annelerin. Adeta evladı için yaşar o. Ve fedakarlığın dibine bir kez daha dalar…
Anne. Annelerimiz. İnsanlığı türeten doğuran ve doğurgan olanımız. Türümüzün en nadide solmayan çiçekleri. Soldurulmayacak gonca gülleri. Nasıl haklarını ödeyebiliriz onların? Bu cümleler kurulurken hatırımıza gelirse bu yaşananlar, sanırım cümlelerin anlamı daha bir değer kazanır!…
Çok şükür -Batı adeti, Hıristiyan adeti- söylemleri ve kapitalizmin tuzakları gibi kampanyalarla günün anlam ve önemini sabote etmeye kalkışmalar azaldı. 1872 yılında ilk resmiyet kazanması, “Hıristiyan bir kızın annesinin ölüm tarihi olması nedeniyle dinsel bir kimlik kazandırılarak özellikle uzak durulması gerekir.” Şeklinde beyanatlar toplumda kabul görmeyip, marjinal söylem olarak kaldı.
Başta annem, eşim ve şehit anneleri olmak üzere tüm annelerimizin anneler gününü kutlar, ellerinden öperim. Sadece Allah’a kulluk etme emrinin yanında anne ve babamıza da iyilik yapmayı emreden ayetlerin geçtiği, İsra-23, 24, 25. Ayetleri okumanızı ve hayatınıza yansıtmanızı tavsiye ederim. Selametle kalın dostlarım…
Hayati YAMAN
Yeğinize sağlık Hayati Abim...Çok güzel bir yazı olmuş.
YanıtlaSilYüreğinize...
SilÇok teşekkür ederim kardeşim. Eksik olmayasın. Sağ ol, var ol...
SilÇok teşekkür ederiz hocam.Ağzınıza,yüreğinize sağlık...
YanıtlaSilEyvallah kızım. Rabbim sizlerin eksikliğini göstermesin İlknurcum
SilHocam iyi ki bir başkası değil de siz yazmışsınız. Hem manevi hem de biyolojik açıdan çok güzel anlatmışsınız. Bana biyoloji dersini siz sevdirmiştiniz. Sevmemek mümkün mü? Ne güzel anlatıyorsunuz. Kaleminize,kalbinize sağlık. O zaman Babalar Günü yazısı benim sözüm olsun:) iyi ki varsınız.
YanıtlaSilEyvallah canım kızım. Çok teşekkür ederim. Ayrıca babalar günü hediyeni dört gözle bekliyorum inşallah. Sizler sağ olun var olun Minecim
Sil