DOLAŞIM SİSTEMİ

 Diğer sistemleri pek çok organ oluşturuyordu. Sıra dolaşım sistemine geldiğinde, baktık ki, tek bir organ ve ona bağlı damarlar ağı vardı karşımızda. 

Hem de ne organ? Sinemizde taşıdığımız, yeri gelince yürek diye adlandırdığımız, yeri gelince gönül diye pek çok değeri yüklediğimiz bir organ! KALP…

-Dünyanın en harika VEZNEsi.

-Dünyanın en harika BANKAsı.

-Dünyanın en harikası POMPAsı.

Bakın bakalım sizce de, bu övgü ve tanımlamaları hak etmiyor mu?

-En harika vezne dedik: Çünkü bütün birikimleri, bütün vergileri, bütün biyolojik paraları, yani besinleri kendisi topluyordu! Faydalı-zararlı ayırt etme çoştarlığına hiç bulaşmadan, kendisine gelen her ne varsa hepsine emanet gözüyle bakıyor. Hüküm ve yargı, benim işim değil. O kararı ben veremem, diyor ve asla emanete hıyanet etmiyordu.

-En harika banka dedik: Çünkü bütün birikimleri hakça, adil bir şekilde, her hücrenin ihtiyacı kadar dağıtarak adaleti ve eşitliği sağlıyordu. Hiçbir hücreyi faizci ve tefeci mantığı ile ezmeden, mağdur etmeden dağıtıyordu! İçerisi en ince ve geçirgen epitelyum tabakalı bir katman ile kaplı olmasına rağmen, asla hortumcu mantığı yoktu. Bütün besinlerin en alası içinde olmasına rağmen, “Şuradan biraz malı götüreyim, cukkalayım!” demiyor. Ya da “Bal tutan parmağını yalar.”, “Harmandaki öküzün ağzı bağlanmaz.” gibi atasözleri türeterek, onların arkasına sığınmıyordu. Hiç hak etmediğini gırtlağından aşağı geçirmiyordu. Sadece maaşına razı ve onun hakkını verme çabası içinde idi. Koroner damarları ile kendi hissesine ne düşerse, onunla yetinen, yetinmeyi bilen asil bir organ idi.

-En harika pompa dedik: Çünkü henüz anne karnında iken çalışmaya başlıyor, dur durak bilmeden, onu krizlere uğratmadıkça, ölene dek işini yapıyor ve vücudun en ücra köşesine kadar kan pompalıyordu. Adeta yol, su, elektrik, para ve yatırım götürüyordu. Çalışmasını özerk ve yarı bağımsız bir asaletle yapan; gücünü, kasını, enerjisini, kendine özgü kılan tek başına bir ordu gibiydi. Yeri gelince koşturarak darda kalana yetişmek için çırpınan iyilik meleği gibiydi o…

Edebiyatımıza konu idi: “Gönül ferman dinlemiyor”, “Bu kalp seni unutur mu?” gibi dizelerle şarkılara söz oluyordu. Yerçekimi ile mücadele eden kanın damarlardaki hareketi, yokuşu sökmek için şiirlerimizin konusu idi. Tv spikerleri ve bürokratlarımızın dilinde idi, Arteler! Şehrin ana caddeleri hem tıkanınca, hem açılınca ana arterler betimlemesi ile haberlere konu oluyordu. Yumruk kadar cüssesine, insanlık kadar merhameti ve vicdanı sığdırmayı becerebilen sihirbaz idi o…

Sanatımıza konu idi: Kalbin ritim ve vuru sesleri, tansiyon-nabız kavramlarını bir kemanın ya da kanunun içli sesi gibi müzik dünyamıza renk katıyordu. Resim ve heykel sanatı senin o kıvrımlı, içine doğru büzülen dürüm dürüm şeklini çizmek, çizebilmek için yarışıyordu. Sanatkarlarımız, Mitolojik hikayelerin konusu, aşk oklarını sana zarar verdirmeden, bir iki damla kan şekilli kalp ile deldirmek istiyordu. Hele o damar ağı! Hiç birbiri ile dolaştırmadan, onları resmetmek fermana muhtaçtı. Bir de o koronerlere eklenecek gizli, yedek damarları bulup keşfetmek, define avcılarına parmak ısırttırıyordu!

Dinimiz ve inancımız, imansız bir kalbin sinelere yük olduğunu kavratırdı bize. Vahyin gönüllere nakşedildiğini, gönülden gönüle yol bularak, kalbe düşünme ve hücrelere yedirme eylemini öğretiyordu. Kalpteki iman ve imkan ilişkisini Biyoloji tefsiri ile öğreniyorduk. Aksiyoner olmayı, cesaretle hareket etmeyi, göğüs kafesimizde -iman tahtası- dediğimiz, kemiğimizde asılı olduğunu yine Biyoloji tefsiri öğretiyordu bize.

Tarih dersimiz, seni yüreklerinde güç unsuru olarak taşıyan Atalarımızı anlatıyordu bize. Geri dönmemek için gemileri yakanları, kefen giyerek askerin önünde savaş meydanlarına çıkanları, karada gemi yürütenleri, mazluma umut; zalime korku salan Mehter ile savaş kazananları, canını ortaya koyup yedi düvele karşı mücadele verenleri ve 15inde kara toprağın bağrına gül gibi düşenleri… Hele bir de  “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” diye bilim ve akıl ile yol almamızı ve “İstikbal göklerdedir.” diye bize uzay ve astronomi ufku çizen Atamızı, Kurucu liderimizi anlatıyordu. Biz de genç yüreklerimizde, atalarımıza layık olma andıyla seni attırıyorduk eyy KALP. Her atışınla, aldığımız nefesi ciğerlerimizden yükleniyor ve Rabbimize sonsuz teşekkür ederek, hücrelerimize taşıdığına şahit oluyorduk…

Bir de Kültürümüz vardı bizim. Bize özgü kültürümüz! O, asla biyolojik olarak bulamadığımız, fakat tam alnımızın ortasında bulunduğunu kulağımıza fısıldayan bir -Ar damarı- üretmişti. “Aman ha onu çatlatmayın yavrucuklarım” derdi hep kulağımıza. “Çünkü bir kez çatlarsa, dikiş tutmaz. Tamiri yoktur, seni arsızlaştırır. Ahlak, namus ve haya gibi baş tacı değerlerimizi ayaklar altına düşürür.” derdi. Biz de bu sese hep kulak kesilmeyi, yine senin azim ve kararlılıkla atışından öğrendik… Sonra kalbimizin kemiği ve kıkırdağı da yoktu.  Sadece çalışmasını kolaylaştıran Perikart sıvısı kireçlenebilirdi. Lakin kültürümüz bize -Kalbin kırılabileceğini, kırılgan olduğunu- da öğretmişti. Kolay kolay kırılmayacağını ama bir kez kırılırsan, tamir edilemeyeceğini unutmamayı da...

Biz de Beden Eğitimi dersinde,  kırılmaman için çok efor sarf etmeyi öğreniyor, başkasında olan seni kırmamak için de, Psikoloji eğitimi almayı hiç ihmal etmiyorduk.

Zaman, ömür kavramları ve hesaplamaları ile Matematik dersimiz, “Hayatın kalp kırmaya değecek kadar uzun olmadığını!” öğretiyordu bize. İnsanların gönlünde yer edinebilmek için sağdan soldan limit almanın, türev ve integralden daha önemli olduğunu kavratıyordu…

Coğrafya dersimiz, kalbin besleyici akarsu ve deltalarını keşfettiriyor. Onu sevgi, ilgi, şefkat ve merhamet nehirlerinin alivyonları ile beslemek gerektiğini anlatıyordu.

Kimya, senin içinde taşıdığın ve bize, hücrelerimize can veren kanın yapısını, yediğimiz besinlerden kanın nasıl üretildiğini öğreterek anlam kazanıyordu şahsında…

Fizik, büyük ve küçük dolaşım yollarında kat edeceğin mesafenin, hacim-basınç oranlarını ve sol taraftaki miyokartın daha güçlü olması gerektiği mucizeliğini açıklıyordu bize.

Sosyoloji ve Ekonomi bilgileri, pompalaman ile kılcallara gelen kanın değişen basınç değerleri sayesinde, kanın son derece yavaşlamış akış hızında, sakin bir alış-veriş ortamı oluşturmanı ders konusu yapardı. Kılcallardaki kuyruklarda ihtiyaca göre kadın, yaşlı, hamile ve çocuklara öncelik gösterme nezaketini ve çabanı tez konusu yapıp, hayranlıkla bilim dünyamıza kazandırıyordu.

Bir de doğrudan seninle bağlantılı olmayan, -Lenf dolaşım sistemi- vardı ki, adeta geri dönüşümün kralı idi o. Ayrıca vücudun kanalizasyon sistemindeki tıkanıklıkları aşan vidanjör, rögar kapakları ve mazgal sistemi gibi vücutta oluşabilecek taşkın ve sel felaketlerini önlüyordu. Yaramazlık yaparak damar dışına çıkan molekülleri veya mikroplara operasyon düzenlemek için mevzilerinden çıkmış olan askerleri, akyuvarları yeniden kana kazandırıyordu. Vücudun karakolları ve mevzilerine yeni askerler yetiştiriyordu. Görevini yapamazsa vücutta fil hastalığı ortaya çıkıyordu.

O da senin yavru vatan Kıbrıs’ın gibiydi. Alyuvarı olmadığı için bayrağı al renkli değil, ak idi. Ak kan dolaşımı olarak, o da senin hayatında idi. Bunu da yine Biyoloji dersi ile öğreniyorduk…

İyi ki seni öğrendim, iyi ki seni tanıdım, iyi ki senin varlığından ve görevlerinden böylesine haberdar oldum asil organım KALP…

Şimdi seni daha çok seviyor ve göğsümde ne taşıdığımı çok iyi biliyorum...


Yorumlar

  1. Yorum yazmakta zorlanıyorum. Belki kendim de rol aldığım için olsa gerek. Ama ne yalan söyleyeyim sözün gücü ancak böylesi bir çekim ve video ile arttırılabilirdi...
    Teşekkürler hepinize yavrucuklarım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsan bedenindeki bir sistemin toplumda hangi konularla ve değerlerle özdeşlik gösterdigini başarıyla anlatan, bütün derslerin sosyal insan yaşantısı ve insan biyolojisiyle nasıl ilişkisi olduğunu açıklayan öyle muhteşem bir yazıydı ki; kendimizi kaptırınca hepsi kendiliğinden oldu diyebilriz hepsi... Biz de size teşekkür ederiz hocam...

      Sil
  2. Çok güzel video olmuş hocam.Herkesin eline, ağzına sağlık.Tebrikler.

    YanıtlaSil
  3. Tebrik ederim hocam emeği geçenlerin ellerine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eyvallah kardeşim. Biz de ilgi ve alakanıza teşekkür ederiz. Monera'dan yolculuk birlikte güzel ve anlamlı...

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar