BENİM TORUNUM GRAL ULAN!..
(Sahne 1. Kezban Hanım, eşi Macit Bey, oğlu Ömer Berke, Kızı Nilay Sude. Nilay Sude dışındakiler evdelerdir.)
—Zırrrrrrr!....
—….?
—Zırrrrrrr!.... Zırrrrr da zırrrrr zırrrrrrrr!
Kezban Hanım
—(Afyonu patlamamış, boğuk bir ses tonuyla) Aloo… Efendim?..
Nilay Sude— Alooo, anne, anne beni duyuyor
musun?
Kezban Hanım
—Duyuyom Nermincim, duyuyom; söyle gızım.
Nilay Sude—Müjde Anne, müjde!...
Kezban Hanım
— Ay Nermin, ne müjdesi gız. Zabah
zabah. Bismillahirrahmanirrahim.
Nilay Sude— Ay anneciğim, âlem adamsın,
müjdenin saati mi olurmuş.
Kezban Hanım
— Napıyım, saat zabahın on
buçuğu. Uyuyordum. Biliyon dün Kanal 77’de dizim vardı. Onu izledim, sonra
diğer ganallarda aynı saate denk gelip de izleyemediğim dizilerin özetlerine bahdım.
Napıyım güzelim? Füsunnarınan günümüz var gine. Onlar diziden falan bahsettiği
zaman ben gıyıda köşede sap gibi galıyom. Cahil cahil oturuyom, guççük düşüyom
gız! Kultürsüz diyorlar sona bana.
Nilay Sude—Haklısın ama…
Kezban Hanım
—Dinne şindi beni. Dün gece “Aşk Gapıdan
Girince”de ne oldu, biliyon mu?
Nilay Sude—Ne oldu ya, ben bakamadım dün.
Uyuyakalmışım. Biliyosuuun bütün gün iş yerinde pestilim çıkıyo.
Kezban Hanım
—Görkem varıdı ya, hani şu esmer,
galıplı, yahışıhlı oğlan. Hani çoh efendi, terbiyeli çocuh diyoduh ya ikimiz de
geçennerde...
Nilay Sude— Eeeee…
Kezban Hanım
—İşte o, Tülün’ünen ilk kez goz goze
geldi. Böööyle on dakga falan bahışdılar. Öpüşecekler diyi yüreem hopur hopur
oynadı, ödüm goptu gız. Bir elimde gumanda, bi yandan baban gelir de başıma gahar
diyom. Neyse oğlan öpmedi hele ki. Neme lazım, günahlarına ortah olmam. Dur bi,
Görkem sonunda Tülün’ü yemeğe çağırdı, yaaa!... Emme Tülün gararsız…
Nilay Sude—Ay, çok heyecanlı ya… Ama iyi de
geçen bölümde Görkem Pelin’le birlikteydi. Çok seviyorum falan diyodu.
Kezban Hanım
—Gızım ne gadar apdalsın! O, üç
bölüm önceydi. Ben bile bu yaşda biliyom be!.. Pelinin gonnü zati İlker’deydi ya hep.
Nilay Sude—Valla helal olsun anne sana ya, Yutup’dan
falan bakarım ilk fırsatta.
Kezban Hanım
—Of, en heyecannı yerinde bitdi
ya… Canım çoh sıhıldı. Sona diğer dizi özetlerini falan seyrettim. Bahdım, zabah
namazı yahındı, namazımı gılıp yatdım. Çoh yorgunum, hadi söyle şindi müjdeni,beni
telefonda bekletme gızım, günah...
Nilay Sude—Ay anne ya, konuşturmadın ki bir
beni.
Kezban Hanım
—Hadi gızım söyle, uyhumu…
Nilay Sude— Sıkı dur, açıklıyorum.
Kezban Hanım
—Çatlatma Allah rızası için
ya!...
Nilay Sude—Hastaneden biraz önce çıktım. Tam
beş buçuk haftalık hamileyim.
Kezban Hanım
—Ah gerçek mi?... Allah’ıma şukürler
olsun. Suzannar çatlasın şindi. Pis gadın. Geliniyinen oğünüp duruyordu. Bize
nisbet yapıyordu, bundan sona görür o.
Nilay Sude—Evet ya, kendini beğenmiş Ayten,
durmadan bana hava basıyordu kız anne ya!... Neymiş, kendisi çocuk da yapmış,
kariyerde. Ben daha doğru dürüst kariyer bile yapamamışım.
Kezban Hanım
—Valla gızım, memur oldun, üç yıl
oldu, mayış başına geçdin çoh şukür. Gine de yaranamıyon millete. Gözleri kor
olasıcalar, uğraşıyorlar biziminen.
Nilay Sude—Sen dur anne, şu çocuğu doğurup
hemen vereyim bakıcıya; görsün bakalım o Ayten bozuntusu; yüksek lisansı,
doktorayı, akademisyenliği…
Kezban Hanım
—Hahlısın gızım, ne diyecedim.
Dur şimdi. Çocuh işi de tamam. Hiçbir eksiğin galmayacah şukür. Rabbime na gadar
dua etsem az. İki gün sona Haçça’lar bize gelecek güne. Dedigoducu gadındır, iş
güç bek bilmez. Gocasına üç günnük yemekleri ısıdır falan ama iyi gadındır
Allah için. Gerçi Guran’ı senin benim gibi tecvitli falan ohuyamıyor, sesi de
pek güzel deel; amma neydek olsun. Beraber Yasin ohuyah yeni doğacah torunum
için. Hem sevabolur, hemi de hamileliğin golay geçer.
Nilay Sude—Tamam anneciğim, dua et bana… Ay,
inanamıyorum, anne oluyorum beeen!.. Yihhhuuu!...
Kezban Hanım
—Dur gızım, yavaş ol, hoplayıp
zıplama; bişiy mişiy olur Allah gorusun. Bundan sona besmelesiz sohağa adımını falan
atma. Hadi başga zaman görüşek canım gızım.. Uyhum falan da gaçtı zati. İyi ki
aradın, Allah senden razı olsun. Daha gün için hazırlıh yapmam ilazım. Mendebur Goncalar falan da gelecekler güne,
biliyon onlar dohuz on çeşit çıharıyo önümüze. Neme lazım, mahcup olmayah.
Nilay Sude—Tamam anneciim. Allah kolaylık
versin sana.
Kezban Hanım
—Sana da guzel gızım benim.
Rabbim yardımcın olsun işallah.
Nilay Sude—Öptüm anneciiim, baay!...
(1. sahne biter)
(Sahne 2. Birkaç hafta sonrasının
akşamı. Anne Kezban Hanım, baba Macit Bey, oğulları Ömer Berke. Vakit akşam. Evdelerdir.)
Ömer Berke — Anne, benim çoraplarımı gördün
mü? (Etrafına bakınarak) İki saattir arıyorum, bulamadım.
Kezban Hanım
—Şimdi bahamam oğlum, vallaha yemek
hazırlıyom. (Mutfaktadır.)
Ömer Berke —Baba, annemi görüyo musun ya?
Şimdi bakamam diyo.
Macit Bey—(İzlediği TV’den gözlerini oğluna
çevirir.) Napıyım oğlum, çıhar illa ki bir yerden. Kezban şu çocuğun
çoraplarına bahsana ya!...
Kezban Hanım
— Macit bilmez gibi gonuşma
şimdi. Birazdan gelirim. Azıcık sen bah… Bosdan gorhuluğu gibi oturanaca gah, bul
da ver çocuğa.
Macit Bey — Tamam, oğlum; bahah bari. En son
nereye çıhardın?
Ömer Berke — Baba aptal mısın ya, onu bilsem
zaten size sormam. Biraz önce akşam namazını kılmak için abdest almıştım. Sonra
baktım ki yok.
Macit Bey — Allah Allah, hep bu gadının
işleri. Belki gotürüp gine makineye falan atdı. (Ömer Berke’ye dönerek) Oğlum,
senin dersin yoh muydu, ne çabuh bitti? Bu acelen ne? Nere gideceen ki?..
Ömer Berke — Baba, aklının yetmediği şeylere
karışma sen ya! Fizikten tam üç tane test çözdüm. Beynim yandı. Bu şartlarda
okumak kolay mı sanıyosun? Hiç kafan çalışmıyor senin de!..
Macit Bey — Oğlum iyi de, daha yeni
bilgisayar aldıh. Bir sürü kitabın var. Ne var şartlarımızda, kotü mü sanki?
Ömer Berke —Bir sürü kitabım varmış. O
kitaplar bir halta yaramıyo! İçlerinde yeni nesil sorular pek yok. İnternetten
video izlemekle de olmuyo bu işler. Fizik’ten özel ders almam lazım benim.
Macit Bey — İyi de oğlum, biliyon bir maaşınan…
Ömer Berke —Bana ne senin maaşından baba ya!..
Hiçbir şeyim tam değil ki!.. Valla arkadaşların yanında cep telefonumu
çıkarmaya utanıyorum. Onlarınki hep dayfon. Benimki onların yanında çok dandik
kalıyor.
Macit Bey —Tamam da oğlum. Daha onun tahsidini
yeni bitirdik…(Sofra kurulur. )
Ömer Berke —Çok konuşma baba. Napıyım. Siz de
yapmasaydınız beni o zaman.
Kezban Hanım
—Berke doğru söylüyor Macit.
Yapmasaydın sen de o zaman!..
Macit Bey —İyi de hanım, ben bu çocuğu tek
başıma mı yaptım?
Kezban Hanım
—Valla onu bunu bilmem. Borç
harç, çocuğa alacaah istediği telefonu. Yazıh, günah…
Macit Bey —Günah mı?...
Ömer Berke —Günah ya, Peygamberimiz
"Çocuhlarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların yaşayacakları devre
göre yetiştirin." diyormuş, deel mi Berke?
Kezban Hanım —Hah, gonuş Berke’m!.. Annen
gurban olsun sana!..
Macit Bey —Bi kere onu söyleyen Hz. Muhammed
deel, Hz. Ali. Ayrıca bu gonuyunan o sözün…
Kezban Hanım
— Macit, ne fargeder. Ha Hz.
Muhammet ha Hz. Ali! (Hepsi birden
ellerini göğüslerine götürerek salat ü selam getirip ellerini yüzlerine
sürerler.) O da Peygamberimizin damadı deel mi?
Ömer Berke —Annem doğru söylüyo baba. Devir
değişti. Ben onu bunu bilmem. Benim telefonun yeni serisini isterim.
Arkadaşların yüzüne bakamaz oldum.
Kezban Hanım
—Alınacah Macit, o gadar!.. Bah, ben
yedi yıldır aynı elektrikli süpürgeyi gullanıyom. Millet neler neler alıyor. Şindi
yeni robot süpürgeler çıhmış. Gendi gendine süpürüp sona tekrar bulunduğu yere
gidip giriyormuş.
Macit Bey —Biz de lise 1’e giden oğlumuz var
diyi övünüyoh; ama maşallah bilgisayarda oyun oynarken anası yediriyor
yemeğini. Kendi kendine yiyemiyor.
Ömer Berke —Baba, ne kadar cahilsin ya… Biz
arkadaşlarla papçi oynarken o anda oyunu bırakamıyorum.
Kezban Hanım
—Evet, bırahamıyor Macit. Hem
sana ne ya!.. Yediriyorsam ben yediriyom. Elime mi yapışıyor. Oyunda yanıp
rezil mi olsun arhadaşlarına? Gıyamam ben ona. Anasının bitanesi!..(Oğlunu
sarılıp öper.)
Macit Bey —İyi tamam, her ne zıkkımsa onun
son serisine bahah… Nasıl ödeyecesek…(Yemeğe otururlar.)
Ömer Berke —Anne, yine mi kuru fasulye pilav
yaaa!..
Kezban Hanım
—Napıyım oğlum. Baban bonfileler,
pirzolalar aldı da ben mi yapmadım?!..
Macit Bey —Hangi parayınan alıyım hanım? Evi
ancak geçindiriyom.
Kezban Hanım
—Hangi parayınan alırsan al, napıyım.
Berke beğenmiyor. Bir evin bir oğlu, erkek uşağı, canı çekiyor çocuğun. Yemiyor
işte senin benim yediğim şeyleri. Gonuşsana Ömer Berke.(Dirseğiyle çocuğa
vurur.)
Ömer Berke —Valla annem doğru söylüyor baba.
Sebze yemeklerini yiyemiyorum pek. Maça gidicez şimdi, arkadaşlarla sözleştik, illa
ki protein almam lazım. Etsiz olmuyor. Baskette turnikeye kalkamıyorum.
Kezban Hanım
—Hah gördün mü, galhamıyor. Benim
yavrumun neyi eksik Ayten’nerin sıpasından. Bizimki galhamayacah da hep onnar mı
galhacah şeye, (Torununa dönerek) nereye galhıyorlardı?
Ömer Berke —Turnikeye!..
Kezban Hanım
— Hah işte bizimki oraya galhamayacah.
Rezil olmaz mı bu çocuk?
Macit Bey —Maaşı alayım da hele.
Kezban Hanım
—Ömer Berkecim, rahmetlik babam
nur içinde değel nar içinde yatsın işallah, beni bu Macid’e getirip verdi. Ben
bunun ayarı mıydım? Elimi sallasam ellisi, saçımı sallasam tellisiydi. Neyimiş,
efendiyimiş. Efendiler götürsün seni inşallah!.. Efendilik garın doyurmuyor bu
devirde yavrum; para ilazım, para. Bah
hepimiz ambardaki sıçana bahan kedi gibi ay başını gözler olduh. Ben şimdi sana
ne yediriyim, ciğerimi mi kesiyim? Bahıyom, elde yoh avuçta yoh. Ya bana ne
dimeli? Herkes bir günde üç dört çeşit eşap dahıyor. Namaz gılarken dahdığı
ayrı; terledim diyor, çıharıyor, o ayrı. Hepisi de marha. Onnar benden üstün gadınnar
mı? (Ağlamaklı) Benim ilaç için bidene marha eşabım yoh. Utanıyor, yerin dibine
giriyom valla. Nilay Allah’dan evlendi de gurtuldu şu sefaletten.
Macit Bey —Gene başlama Kezban, sofranın
başında…
Kezban Hanım
—Başlarım, yalan mı, senin gibi
sünepe, mıymıntı, çulsuz birine varmasaydım şimdi graliçeler gibi yaşıyordum
ben!
Macit Bey —Neyimiz eksik Kezban. Halimize
şükredek. Duyannar da hakgaten ele gune muhdaç sanacahlar bizi.
Ömer Berke —Çok pardon, ben bölüyorum anne.
Bari gidip dürüm falan alıyım da aç karnımı doyurayım bari. (Annesi koynundan
para çıkarır, Ömer Berke’ye biraz para verir.)
Kezban Hanım
—Al oğlum, al da git garnını
doyur bari. Valla yavrum, gusura bahma artıh. Ben de evde ne varsa onu bişiriyom.
Ömer Berke —Sağ ol anne. Seni biliyorum ben. Antrenman
var. O yüzden bazı ödevler gene yetişmeyecek anne. Masamda. Ablamın telefonuna
atarsın; çözsün de göndersin bi zahmet.
Kezban Hanım —Atarım yavrum, atmam mı? Çözer
gönderir. (Kocasına dürtükler, oğlunu göstererk) Şu oğlana bahsana biyol; boylu
boslu, aslan gibi maşşallah. Apdesli, namazlı, terbiyeli, saygılı… Daha ne
isdiyon nankör herif!..
Macit Bey —Hanım ileri gidiyon!..
Kezban Hanım
—Dur bi dakga, (O anda evden
çıkmakta olan Ömer Berke’ye dönerek) Nerde galmışdıh yavrum?
Ömer Berke —Anne, sen “Kraliçeler gibi yaşayacaktım.”
dedin en son. Babam da “Neyimiz eksik Kezban, halimize şükredelim.” demişti.
Kezban Hanım
—Hah, orda galmışdıh; sağ ol evladım. Başgasına varsaydım graliçeler
gibi yaşıyordum şimdi. Neyimiz eksikmiş… Şükredelimmiş. Ben zati günde beş öyün
Rabbime şükrediyom. Şükrümü sana mı soracam?
Macit Bey —Napıyım Kezban, Allah’a isyan mı
edek.
Kezban Hanım
—Onu bunu bilmem. Gidersin, ek iş
bulur çalışırsın. Erkek deel misin? Gahve köşelerinde, çay ocahlarında hasdalıklı
tavuhlar gibi büzüşüp oturanaca.
Macit Bey —Sayende evde de oturamaz oldum.
Tartışmıyah diyi evden gaçıyom, o da suç oldu…
Kezban Hanım
—Suç tabii. Gomşular buzdolabını
açıp bahsalar sadaha verirler.
Macit Bey — Gene başlayacan sen, valla ben
de çıhıyom; bu lafları ezberledim. Senin ağzına yazıh, benim de gulahlarıma.
Kezban Hanım
—Gaç hemen, gaç… Bana bah, ahşam
saat sekizde “Aşk Yahıyor” var. Tek başına izleyemiyom, canım sıhılıyor; guru
yemişi de al, en geç saat sekizde evde ol. Duydun mu gulahları dikilesice!..
Macit Bey —Millet aşkdan yanıyor. Benim de marketlerde
ciğerim yanıyor Kezban!.. Guru yemişin kilosu…
Kezban Hanım
—Ciğerin ağzından gelsin!.. Çoh gonuşma
Macit!.. Gecikme ha!.. Sekizde!..
Macit Bey —Fiyatlar da beni yahıyor diyom!..
Hemi de cayır cayır!..
Kezban Hanım
—Alışın işde, kötü mü? Cehennemde
yabancılıh çekmen!..
Macit Bey —Hasbinallah!.. Bugün çekirdek
alıyım da başga zaman guru yemişi şeyedek artıh!..
Kezban Hanım
—Yanında da leblebi al bari!..
Sarısından olsun. Beyazı dişimi ağrıdıyor!..
Macit Bey —Dişlerin kerpeteninen sökülsün
inşallah!..
Kezban Hanım
—Ne dedin, duyamadım?
Macit Bey —Kerpeten diyom, lazım oldu, gaç
gündür bulamıyom. (Söylenerek çıkar.)
(2. sahne biter.)
(Sahne 3. Aylar sonrası... Çocuk
doğmuştur. Ad konacaktır. Komşular ve hane halkı bir aradalardır.)
Nilay Sude—Anne, kaç gün oldu. Çocuğa doğru dürüst
bir isim bulamadık.
Kezban Hanım
—Yavrum doğru söylüyon da didiğimiz isimlerin hiçbirini beğenmedin.
Nilay Sude—Napiyim anne ya, doğru dürüst bir
isim söylemediniz ki.
Kezban Hanım — Ben gene bişiyler söyledim.
Baban sede Ahmet olsun dedi, başga da bişiy dimedi.
Nilay Sude—Anne kaç kere söyledim, dünyada
milyarlarca Ahmet ismi var diye.
Kezban Hanım —Eymen dedim, yok dedin.
Nilay Sude—O ney anne ya, Eymen mi? “Beni
yemen” der gibi. Hem ben bir değil iki isim istiyorum. İkisi de modern olmalı,
daha önce kullanılmayanlardan. Bu benim çocuğum anne. Anlıyo musun? Kimseye
benzememeli, adı bile!..
Kezban Hanım —Hacca’nın söylediği Rüzgâr ismi
de guzel, gızım?
Nilay Sude—Olmaaaz, çok var onu koyan!.. Hem
Ayten Hanımların torununun adı Poyraz. Tutar, bir de bizden kopya mı çektiniz
derler.
Kezban Hanım —O da doğru ya. Tülin Hanım, sen
de bişiy söylesene. Gurban olduğum. Kultürlü gadınsın.
Tülin Hanım—Valla bana hiç sormayacaksınız
sandım. Ben dersime çalışıp da geldim kızlar. Evet, elhamdülillah hepimiz
Müslümanız. Kurandan isim seçip koymak da güzel bişey. Fakat biliyosunuz.
Çocuğun geleceği söz konusu. Toplumda saygınlık için isim çok önemli. Ben iki
tane güzel isim buldum. Bilmem, beğenir misiniz?
Nilay Sude—Ay Tülin Abla, neden bizi
uğraştırıyosun ya, söylesene hemen!..
Tülin Hanım—Bunlardan biri Arjin. Diğeri de Benat.
Nilay Sude—Aaaaaaaa!.. Ya bunlar çok sevimli, çok tatlı isimler. Nerden buldun bunları?..
Tülin Hanım—Benim başka torunlarım olursa diye
araştırmıştım. Size gelmeden önce de abdestimi aldım, kıbleye döndüm. Besmele
çekerek birkaç ismin içinden bu ikisini çektim.
Kezban Hanım —Allah senden razı olsun Tülin
Hanıııım. Çoh sevaba girdin. Oh, çoh şukür. Valla boön bir fuharaya sadaha verecem.
Nilay Sude—Valla öyle anne. Hemen Kamil’e telefon açayım. Çocuğun
kimliğini çıkarsın. Peki Tülin Hanım, Arjin ve Benat ne demek? Anlamları ney?
Güzel mi bari?..
Tülin Hanım—“Arjin” Farsça, anlamı “yakıcı
volkan ateşi”. “Benat” da Arapça, “ayı gibi güçlü” demek.
Kezban Hanım — Maşşallah, Annamları da pek
eyiyimiş. Dimek benim torunum ilerde gızların canını çoh yahacah, Hemi de onun
bileeni kimse bukemeyecek. Çoh güzel. Hemen ara Kâmil’i gızım, gaç gündür bebe
adsız geziyor. Allah gorusun (tahtaya vurarak) iyi sıhhatte olsunnlar isimsiz
bebeklere musallat olur, dirler.
Nilay Sude— Ay korkutma beni anne. (Kulağını
çekip tahtaya vurarak)
Tülin Hanım—Kezban Hanım ya, Nilayı bırak ben korktum ayol. Onlar nasıl
sözler öyle?.. Tövbe estağfurullah…
Kezban Hanım — Hemen gorhmayın gızım. Bah ben
önceden ecük tedbir aldım. Çocuğun yanına Guran’ınan böyüğünden bidene pıçah goydum.
Nilay Sude— Öf, Kamil de telefona bakmıyor ya!
Anne, bıçak yeterli olur mu ki. Çok korktum şimdi. (Beşikte yatan bebeğe
korkuyla bakarak) Benim yavruma bişey mişey yapmasınlar sonra?
Kezban Hanım —O gadar da gorhma sen, unutdun mu
alt gattaki Salih Bey imam deel mi yavrum? Bişey olacah olursa onnara sığınırıh.
Bah hemen garşımızda da emniyet binası var zati. Sen şindi yüreeni ferah dut. Hemen
Kamil’e ulaşmıya bah.
Nilay Sude— (Eli telefonda) Dur bi dakka; dur,
açtı. (Çok heyecanlı) Aloo, Kamil, hayatım. Bebeğe sonunda isimlerini bulduk.
Evet evet, Rabbime şükür. Dinle şimdi, hemen kağıt kalem al. Ha, telefona mı
yazıyosun? Tamam, söylüyorum. Yazıyo musun? İlk isim “Arjin”, yazdın mı? Yanlış
yazma ha, kodluyorum. (Kodlar.) Tamam mı? Diğerini söylüycem şimdi. Yazıyosun
değil mi aşkım, hah. Diğer isim de “Benat”. Beni at değil ya, Benat, Benat.
Sağır mısın Kamil Allah aşkına ya!.. (Onu da kodlar) Evet Benat. Tamam, hemen
çıkar oğlumun kimliğini!.. İş miş anlamam, hemen çıkacak kimlik Kamil!.. Çok
önemli. Sana sonra anlatırım. Kapadım, bay. (Diğerlerine dönerek) Ya bu
erkekler hep aynı. Ben “Benat” diyorum, o “Seni nereye atayım?” diyor. Ay bu
Benat dalga konusu falan olmaz inşallah Tülin Hanım ya.
Tülin Hanım—Tatlım, kadınların bile pek duymadığı,
modern isimler bunlar. Bırak dalgayı herkes kıskançlıktan çatlayacak. Bilmeyenler
cahilse biz ne yapalım? Onlar da bizim hızımıza alışacaklar elbet. Sen rahat
ol…
(3. Sahne biter.)
(Sahne 4. Bu kez aradan beş yıl geçmiştir. Bu
sürede Arjin Benat büyür, anaokulu çağına gelir. Anaokuluna yazılan Benat;
annesi, anneannesi ve bakıcısına aşırı bağımlı olduğu için anaokuluna pek
gitmek istemez. El bebek gül bebek büyütüldüğü için çocuğun sosyal yönü de çok
gelişememiştir. Anneannesi her zaman olduğu gibi bu konuda da çocuğun en büyük
destekçisi (!) konumundadır. Dede Macit Bey ise, her zamanki gibi onlara söz
dinletmekten çok uzaktır.)
Kezban Hanım —(Ağzında bolca tükürükle
gerçekten de tükürerek) Tüh Allah seni gahretsin! Boyun bosun devrilsin
işallah! Çarpılıp da peygamber devesine dönesice herif!
Macit Bey —İyi de Kezban gene ben ne yapdım,
zabahdan beri laf sayıyon bana! Suçumu bile daha demedin.
Kezban Hanım —Napıyım; daha içim ferahlamadı,
yüreem soğumadı. Sen niye benim biricik Benat’ıma sahip çıhamıyon? Bi de dedesi
olacan!
Macit Bey —Gine mi o gonu?.. Hanım iyi de ben
napıyım?.. Çocuhlar anaokulunda birbirleriynen oynarken Benat’ın gözüne top çarpmış.
Vurannar da çocuh. Bilerek mi yapmışlar sanki?..
Kezban Hanım —Tabi bilerek yapmışlar! Bahsana
çocuğun gözüne! Şalgam gibi mosmor olmuş. Besbelli gısganıyorlar benim ahıllı,
zeki torunumu elin sıpaları. Bidene benim torunum. Geçenlerde oğretmeni “Vatizzonneym?”
diyi sormuş, gosgoca sınıfdan bir benim çocuh “Ayleymis Benat” dimiş. Yaaaaa!..
Sana sorsam şindi annamını bile bilmen daş gafa!..
Macit Bey —(Torununa sarılarak) Çoh acıyor
mu guzum?
Arjin Benat —Çek elini, pis dede! Sen bana vuran
o çocukları dövmedin. Seni sevmiyorum ben.
Kezban Hanım —Yaaa, çocuh seni sevmiyor. Helbet
sevmez. Seni gören tavuhlar yumurtadan, inekler sütten kesilir. Hele şu surata
bah! Meymenetsiz, nursuz herif! Guş gadar yürek yok sende…
Macit Bey —Kezban, gurban oluyum, gaç kere gonuşduh.
Top vuran çocuhlar özür dilemişler işte. Oğretmenner abartmayın didiler ya.
Gonu çohdan gapandı.
Kezban Hanım —Özür dilemişimiş. (Kalkar
aceleyle, mutfaktan oklavayı kaptığı gibi Macit Bey’in kafasına, gözüne, neresi
denk gelirse dalar.) Sen de vur Benat, ellerini yirim ben senin; çal şu adama
bir iyce!..
Macit Bey —Kezban dur, yapma noluyor. Ne
vuruyon bana, delirdin mi? Of anam, gafam, vay gözüm!.. (Bu arada Benat da
dedesine ne bulursa fırlatır.)
Kezban Hanım —“Öksküsmi” Macitciğim. Bak senden
İngiliççe özür diliyom. Özürünen geçiyormuş ya hanı!..
Macit Bey —(Ağrıyan yerlerini ovalayarak)
Valla Kezban, sen eyice ahlını oynatdın gayrı. Çocuğa kotü örnek oluyon. Oğlan
senden saygısızlıh oğreniyor.
Kezban Hanım —Kes sesini. Saygısızlıhmış. Sen
çoh saygılısın maşallah. Sen saygılısın da bu yıl bana evlilik yıldönümünde, sevgülüler
gününde niye hediye almadın? Ruhsuz, galpsiz adam.
Macit Bey —Hanım niye yalan söylüyon, çiçek
almadım mı?
Kezban Hanım —Çiçeğe, otu napıyım. Mal gibi
yiyecem mi? Al da başına çal çiçeklerini!.. İnsan ya bir yüzük alır, ya bir
küpe. Ya da eve bir eşya ney getirir. Heç mi o gadar hatırım yoh?..
Macit Bey —Kezban yapma Allahını seversen.
Sanki yeni evliyik de…
Kezban Hanım —Benim neyim eksik gençlerden.
Senin her gahrını çekmedim mi bu zamanaca. Hemi benim yaşımda başımda ne varımış?
Macit Bey —Yaşını söylesem her seferinde gavga
çıharıyon. Daha duzağına düşmeyecem senin. Sen gızından gençsin vallaha.
Kezban Hanım —Ha şunu bileydin. Özür dile çabuh
Arjin Benat’ımdan da. Çocuğun gözüne bah, şişmiş de gaz yumurtasına dönmüş.
Gızım Nilay üzüntüsünden piskoloklara neyim gitti. Senin ruhun bile duymuyor.
Macit Bey —(Çocuğun önünde eğilerek) Özür
dilerim guzel torunum. Affet beni. Sana vuran o çocuhları tükana ney giderken
ben sıhışdırırım, sen canını hiç sıhma.
Arjin Benat —Onu çok döv dede, tamam mı?
Kezban Hanım —Valla gücücük bebeden dayah yiyip
gelirsen heç şaşırmayacam. Hatırlıyon mu Macit, evlendiğimin ilk yılında bana
posta goymah için bidene dekme salladın da gerisin geri arha üstü düşüp yere
oturduydun ya!.. (Gülerek) Gene o işine dönderme de bunu!..
Macit Bey —Aman Kezban, açma şimdi onnarı. Oldu
bitdi. (Çocuğa dönerek) Tamam torunum, ben geriden daş vururum o sıpalara.
Kezban Hanım —Kesin az sonra tükana giderler.
Bunnar nası insan, annamıyom ki. Ben gosgoca Berke’yi gondermeye gorhuyom.
Onnar beş yaşındaki el gadar bebeyi tükana salıyorlar.
Macit Bey —İyi de ne olacah ki?..
Kezban Hanım —Ne olacağı var mı? Hırhız var,
haydut var, sapıh var. Çocuhları kesip kesip boğreklerini satıyorlarımış. Hem
barnah gadar çocuh ne annar alışverişden! Başgalarının çocuhları ahşamaca
sürtük gibi dışarda gezip ounuyorlar. Bah benim Benat’ım öyle mi? Tertemizce
oturur, annannesiynen gider, annanesiynen gelir. Bidenecik torunumu bahıcılara
bile guvenmedim de onnarı geri govdum. Neme lazım, çocuğun yabancıynan işi yoh.
Macit Bey —İyi de bu çocuh gaç zamandır
sizin yüzünüzden anaokuluna bile alışamadı. Çocugu dışarı hiç salmadınız. Evdeki
sahsı çiçekler gibi en fazla balhona çıhıyor. Ne anası ne de sen… Anaohulu hadi
neyse de ilkohulda ne yapacah?
Kezban Hanım —Alışır benim yavrum. Bişiy olmaz.
Bize çekmiş o. Bah gozune top çarpdı çarpalı evde yapıyor bütün ödevlerini. Torunumunan
barabar kesiyoh, yırtıp yapışdırıyoh kaatları neyi. İngiliççeyi de internetten dinniyor.
Daha ne lüzüm var! Nilaya da söyledimidi. Anaohulu olmasa da olur diyi.
Macit Bey —İyi de bunun arhadaşları neyi olmayacah
mı?
Kezban Hanım —Arhadaşın boynu altında galsın!..
Ahrep sohsun ellerini ayahlarını!.. Hepisi
de aynı yamyam gibi. Çocuğun depesine çullanıyorlar, didik didik didiyorlar
beynini. Ahbabalar gibi. Gorhuyor benim torunum. Ne etsin, annayışsız adam sen
de. Arhadaşa gerek yoh. Teleyzon var, internet var. Canı sıhılırsa onunan ben oynuyom.
Macit Bey —İyi bari asgere de git büyüyünce
beraber.
Kezban Hanım —Sana ne!.. İsder giderim, isder gitmem. Hemi şimdi paralı çıhdı. Bir ay
yapana gadar asgeryeye yahın ev bile dutarım. Gine de onun boğazını zefil
etmem.
Macit Bey — Allah sana ahıl fikir
versin!.. Daha başga da bişiy dimiyom. Ben
namaza gidiyom.
Kezban Hanım —Ahıl en çoh da sana ilazım cücük
beyinni herif seni! Bayramlıh ağzımı açdırma şindi benim. Torunumu sevmek,
gorumah suç mu şindi?!.. (Torununu kucağına alır, öper, sever. Pencereyi açarak
hem evden camiye gitmekte olan Macit Bey’e, hem de yoldan gelip geçenlere boşta
kalan elini yumruk yapar, avazı çıktığı kadar haykırır.) Benim torunum gral
ulan, var mı daha ötesi; en böyük gral o!..
SON
Tiyatro senaryo ile Blogta bir paylaşım yapmış olmanıza çok memnun oldum hocam. İyi ki varsınız...
YanıtlaSilAslında amacım bunu öyküleştirmekti. Yazarken mizah ve tiyatro görünümü aldı. Mesaj kaygısı ön planda olduğu için sanatsal yanı geride kalmış. Bu da böyle olsun artık.
SilToplumumuzdaki cinsiyetçi-çarpık yapının kaynağına inip bunu çok güzel bir şekilde analiz etmişsiniz hocam. Bu analizinizi de yine harika bir tarz ve üslupla bizlere sunduğunuz için çok teşekkür ederiz. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilİltifatın için çok teşekkur ederim kardeşim. Erkek egemenliğini kırmaya çalışırken enkaz bırakılabiliyor bazen.
YanıtlaSil