YÜK, YÜKLENENİ YÜKSELTİR Mİ?

 


Altaykan Eryiğit: Hocam Bakara 286'nın başında "Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden fazla yük yüklemez" deniyor. Devamında ise "Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme" deniyor. Burada bir paradoks var, algısı oluşuyor zihnimde. Bunu nasıl açıklarsanız?

Hayati Yaman: Allah kimseye gücünün yetmeyeceği bir şeyi yüklemeyeceğini beyan ederek kendini tanıtıp mümin kullarına güven aşılamaktadır.

Fakat herkesin imtihanı standart olmadığı için birine ağır gelmeyen o yük, başkasına ağır gelebilir. O da o imtihan karşısında asi olabilir. Ondan kaçınmak için önemli bir detaydır. Başımıza geldiyse mutlaka onunla birlikte o güçlüğü aşacak en az bir kolaylık vardır, ayetlerini hemen hatırlayıp sabırla iman dairesinde kalmak gereklidir. (Örneğin; İnşirah-5,6)

Gelelim ayetin sonlarındaki "...bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük!" ifadesine!..

Oradaki yük de, bizden öncekiler için ağır bir yük değildi! Çünkü onların başına gelen de güçlerinin yetmeyeceği bir yük değildir. Fakat aynı yük, bizim için ağır bir yük olabilir, şeklinde düşünmek durumundayız.

Gittikçe insanların yükü ve imtihanı bir yönüyle oldukça hafifleşmektedir. Temel sorunlar ve sıkıntılar haricindeki hayatın kolaylıkları ve konforu kaçınılmaz ki, insanın yükünü hafifletmektedir. Buradaki durum geçmiş kavimlerin ve ümmetlerin yükünün ağır olduğu gerçeğidir. Ve o gerçekle yüzleşmemek için Yüce Yaratıcıdan dua ve niyazda bulunmaktır. Çünkü insan gittikçe kendine yeterli bir canlı olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bu durum ise onun yoldan çıkması açısından gerek ve yeter koşuldur. (Alak-7) yükümüz hafifleşse dahi imtihanımız çetindir. Hatta Naim Cennetliklerinin çoğunlukla geçmiş kavimlerden olacağı da dile getirilmektedir. (Vakıa-12,13,14)

Fakat diğer Cennetliklerin bir kısmının ise hem önceki hem de sonraki ümmetlerden olacağı beyan edilmektedir.

Benzer şekilde mallar ve evlatların dünya ziyneti olduğu(Kehf-46) ama bunlarla ağır imtihanlar edileceğimiz de beyan edilmektedir. (Enfal-28) Biz buna rağmen "Allah'ım ne olur bizi eşlerimiz, evlatlarımız ve mallarımız ile imtihan etme!" diye dua ederiz.

Altaykan Eryiğit: İsra 45'te geçen "görünmeyen perde" ifadesinden kasıt nedir? İsra 46'da "Kur'an'ı anlamasınlar diye kalplerine perdeler ve kulaklarına da ağırlık koyduk" ifadesi geçiyor. Zaten Kur'an'ı anlamaları bu şekilde engellendiyse insan iradesi nerede kalıyor?

Hayati Yaman: Evet burada "görünmeyen perde, kalplerdeki perde, gözlere ve kulaklara perde, ağırlık koyduk" tarzında geçen ifadeler ile "kalplerini mühürledik" (Örneğin; Bakara-6 ve 7. ayetler) ifadeleri aynı noktaya işaret etmektedir. Yani bu ifadeler birer neden değil, sonuçtur. Haşa Allah kafadan o perdeyi, ağırlığı ve mührü koymuyor. Öyle olursa hem Kur'an'ın mantığına, hem insanın iradesine, hem de imtihanın gereksiz ve saçma olduğuna dair bir durum ortaya çıkar. O da Allah'ın adaletine aykırıdır. Dolayısıyla o izahların birer sonuç olduğunu görmek lazım. Kişinin kendi iradesiyle yüz çevirip vahiy mektubunun zarfını açmamak üzere kapatması durumunda Allah o zarfın üzerine mühür vurur. Ya da perde ve ağırlık koyar. Şeklinde anlaşılmalıdır. Çevirilerde bu açıklamalara dikkat edilmemesi sıkıntı doğuruyor. Yoksa Allah kafadan perde, ağırlık ve mühür koyduysa hangi güç onları bozar?

Ki kişinin kendisinin pişmanlık duyup istiğfar etmesi ve tevbe ile istikamet belirlemesi durumunda Allah o mühür, perde ve ağırlıkları kırar. O kulunu yine hidayete eriştirir.  Bu durumu zaten gerekçesiyle birlikte Bakara-88 ve Nisa-155'te bizzat kendisi açıklamaktadır.

Bahsi geçen her iki ayetin sonunda o kimselerden pek azının da iman ettiği beyan edilir. Yani talep edenler için mührün kırıldığı anlaşılır.

Son olarak şunları da eklemeliyim! Geçmişte müşriklerin, günümüzde ateistlerin Allah'ı en çok suçladıkları bir mevzudur bu konu! Ayetlerde geçen o “kalplerini mühürledik” ifadelerini delil göstererek, “Allah benim kalbimi mühürlemiş, ben ne yapabilirim ki?” beyanı ile Allah'ı suçlarlar!

Allah'ın insan iradesine ipotek koymadığı ve onu önemsediği mevzularının geçtiği, kişinin kendi iradesinin önemli olduğunu, dilemenin önemi yöndeki Kur'an'ın bakış açısını görmek için Saff-5 ve Araf-100 ile 101. Ayetlerini özümseyerek okumanı tavsiye ederim. Aksi halde bu beyanları bilmediğimiz zaman, ateistlerin ekmeğine yağ süreriz!

Altaykan Eryiğit: Fussilet 44'te "Muhatapları Arap olduğu halde Arapça olmayan kitap mı gelirmiş?" diye müşriklerin ifadesi geçiyor. Kur'an'ın muhatabı sadece Araplar değil, bütün insanlık değil midir? Bunda sadece müşriklerin yanlış kabulünden mi bahsediliyor?

Hayati Yaman: Evet ilk muhatapların Arap olduğunu beyan etmek üzere dile getirilen bir ayettir. Yoksa elbette mesaj bütün insanlığadır. Mekkeli müşriklerin başka dilde bir kitap getirseydin ya, taleplerinin anlamsızlığını açıklığa kavuşturan bir ayettir. Çünkü bu defa da bu neler saçmalıyor? Diye inkarlarına haklı bir zemin oluşturacaklardı

Altaykan Eryiğit: Tevbe 14'te "Kafirlerle savaşın ki, sizin ellerinizle Allah onları cezalandırsın, rezil etsin, sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın" ifadesi geçiyor. Kafirlerle yapılan her savaşı Müslümanlar mı kazanmış oluyor da böyle deniyor? Ayrıca Müslümanların yaptığı saldırı değil, savunma savaşı değil midir?

Hayati Yaman: Buradaki kâfirler de özel koşullar içinde değerlendirmesi gereken kimselerdir. Yani ayetin orijinal metninde "onlar" ifadesi geçer. Ayeti bağlamıyla okumak gerekir. Anlaşmaya yanaşmayan, saldırgan ve bozguncu tipler olan veya anlaşma yapmalarına rağmen anlaşmalarını bozan kafirlerden söz edilen pasajın içinde yer alır. Yine saldırı savaşı değil, savunma ve meşru hak müdafası var devrede... 14. ayetten değil de, Tevbe-10'dan başlayıp 16. Ayete kadar okumak gerekir.

Bir de Allah kâfirlerle değil zalimlerle savaşı emreder. Allah asla aykırı inancından, hakikatin üstünü örtmesinden veya Allah ile ayetler ile dalga geçmesinden dolayı insanlarla savaşı emretmez. Hatta konuyu değiştirinceye kadar oradan uzaklaşın, ayeti var. (Nisa-140)

Çokça bahsettiğimiz haksız yere adam öldürmenin tüm insanlığı öldürmek gibi görülmesi emri de, saldırı değil, savunma savaşı yapmamız gerektiğini vurgulayan kapsayıcı ayettir. (Maide-32)

Gelelim sorunun “her savaşı müslümanlar mı kazanacak, ya da kazanıyor?” bölümüne!..

Elbette her savaşı müslümanlar kazanmıyor. Şartların gereğini yerine getirmek koşulu ile daima Allah'ın yardımı müslümanlardan yanadır. Aksi halde zafer ve başarı beklemek, beyhude bir bekleyiştir.

Altaykan Eryiğit: Çok teşekkür ederim hocam. Yine görüşmek üzere, kendinize iyi bakın…

 

 

İhsan Altaykan ERYİĞİT

Yorumlar

Popüler Yayınlar