AN


Bulmacalarda -zamanın en kısa dilimi- olarak sorulup, iki kutucuğu doldurmamız istenen o sihirli sözcüktü AN! Siz sevgili evlatlarım, o kısacık zaman diliminin ne kadar önemli ve anlamlı olduğunu vurgulamak gerektiğini bana hatırlatmış ve gündemimize almamız hususunda söz almıştınız! Ben de ilerleyen günlerde “Geçmişe özenirken, günü ve geleceği ıskalama” gerçekliği ile baş başa kaldığımızı dikkatlerinize sunacağıma dair söz vermiştim. İşte geçmişte verdiğim o sözün gereği olan gün, bugündür biiznillah…

Dikkat ederseniz çoğunlukla geçmişimizle övünen, tarihi başarıların gölgesine sığınan, içinde yaşadığımız âna göre geçmişin daha makbul, kaliteli, değerli, güvenli ve yaşanabilir bir zaman dilimi olduğu özentisi ile hayata bakış açısı geliştiren, o şekilde yaşamaya alıştırılan bir topluma dönüştük...

Bu bakış açısı, özünde üzerinde hiç durulmaması gereken, bir argüman olarak hiç ileri sürülmemesi gereken bir tezi soru olarak da her alanda karşımıza çıkarabilmekteydi! Hatta çok önemli bir farkındalık oluşturan olgu gibi kabul görür hâle gelmişti! Ve hiç farkında olmadan sığındığımız gölgeleri, cehaletin karanlığında kaybetmemize vesile oluyordu! Oysa biz gölgelerden aydınlığa çıkmayı, ânı yaşamanın lezzetine varmayı ve keyifli gelecekleri kuşatmayı arzu ediyor ve hak ediyorduk!..

Neydi geçmişe takılı kalmamızı sağlayan, geçmişte asılı kalıp gölgesine sığınmamıza neden olan o argüman?

Şu kadaaar âlim gelip geçmiş, onlar öyle bilmiş, onlar doğruyu bilememiş de, şimdi sen mi doğruyu biliyorsun?

Oysa saf ve arı duru bir akılla olaya yaklaşıldığında, o kadaaar eskiden yaşamış insanların bugünün sorunlarını ve çözüm önerilerini bizden daha iyi bilmesinin mümkün olamayacağı aşikâr değil miydi? Tıpkı bizim de yıllar sonrasına ait problemlerin çözümlerine yönelik her şeyi bilemeyeceğimiz gibi…

Bilgi çağına doğmuş nesilleri, neredeyse ‘Google’ diye konuşmaya başlayan, YouTube’de fink atan çocukları geçmişi kutsayarak yetiştirmenin ne âlemi var Allah aşkına? Emin olun överek o yere göğe sığdıramadıkları eskinin âlimleri dahi kendilerinde takılı kalan nesiller yetiştirilmesini arzu etmezlerdi, azıcık bilim ahlakı taşıyorlarsa… Önemli olan kendi devirlerinde akıllarının yettiğince, bilgi ve gözlemleri ışığında o döneme ait sorunlara çözümler üretebilmiş o insanlara hak ettikleri değeri vermek, yanlışları varsa onları beyan edip, isabet ettikleri görüşleri daha ileri taşıyabilme kadirşinaslığı gösterebilmektir. Öngörü ile çağlar ötesi fikir ve görüşlerini takdir etmektir. Aksi halde geçmişe özenerek zamanın tutsağı olmak, esaret zincirini kişinin kendi ayaklarına yine kendinin takması demektir.

Günümüzde bilgi çağını yakalayamamanın temel nedenlerinden biri olan bu paradigma (ki onu da ayrı bir başlık altında sunacağım!) doğal olarak sürekli atalarımızla övünmeyi, tarihsel anlamda geçmişin hatalarından ders almak bir yana onlara göz yummayı, tekrarlanan hatalardan bir türlü kurtulamamayı ve son olarak da aynı yerde patinaj yapmayı doğurmaktadır. Neo-Osmanlıcılık fikrinin yeniden neşvünema bulmasının sebebi ne olsa gerek? Hiçbir şey üretmeyip, her alanda tüketici bir toplum haline geldiğimiz günden beri sanatından kültürüne, edebiyatından sinemasına, akademiasından sokak ağzına daima bir hamaset ve kılıç kalkanla fetih ruhuna diriliş kazandırmak! Başka bir şey yok. Oysa yeni şeylere ne kadar ihtiyacımız var! Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz Allah aşkına?

Bilimsel çalışmalar, ar-ge çalışmaları, liyakatli kadroların iş başına getirilmesi ve hayal edinen bir gençlik! Hayallerine ulaşmak için canla başla çalışmak isteyen gençlerine sınırsız olanaklar sunan bir Devlet aklı! Her alanda ilerlemeyi ve kalkınmayı hedefleyen yetişkin insanlar, umutla yeni gelişmelere adım atan spor, sanat ve edebiyat insanları, gençlere azim ve karalılık aşılayan eğitimciler, kalkınmayı hedefleyen bürokratlar ve hepsinden önemlisi haklının ve hakkın yanında olduğuna halkının inandığı hukuk ve adalet mekanizması!

Böyle bir ülke içinde yaşanılan ânın keyfini, huzurunu ve mutluluğunu yayan bir millet oluşturmaz mı? O huzurlu ve güvenli yaşama iklimi de, çok kısa sürede muasır medeniyetler seviyesine yükselmeyi getirmez mi?..

Görüldüğü gibi geçmişe takılı kalmak insanlarımızı ne kadar köreltiyorsa, ânı yakalama ve yaşama hazzı da, geleceğe kucak açmayı ve hayal edilen ufukları kucaklamayı doğurur. O da insanlarımızı öngörülü ve yüksek hedefli bireyler olarak yetiştirme olanağı sunar. Ümit ediyorum ve ümidimi seviyorum…

 

Hayati YAMAN

Yorumlar

  1. Geçmiş, ansiklopedi gibidir. Bunu yeterince incelemek ve okumak bazı sorularımıza cevap olabilir, bazı şeylerin nedenini öğrenmemizi sağlayabilir. O yüzden tarih bilimi ve tarihçilerimiz çok kıymetlidir. Ancak bir şeyin farkına varmak gerekiyor. Zamanın oku hep ileriye doğru hareket ediyor. Bu doğa yasasına aykırı bir şekilde olduğu yerde beklemeye çalışmak veya geçmişe gitmeye kalkmak çok akıl dışı bir hayal olur. Maalesef ki günümüzde çok müşteri bulan ticaretlerden biri de geçmişe insan taşıyan bu yalancı trenlerin bilet satışlarıdır. Ortada ne tren, ne makinist ne de ray var... Ancak insanların duygusal boşluklarından biri de geçmişe özlem olduğundan bu, bazılarına çok büyük malzeme veriyor.
    Bunun farkına varılmasında çok büyük katkı sağlayacak bu yazınız için çok teşekkür ederiz hocam. Ayrıca sözlerinizi bir bir tutuyorsunuz. Bunun için de minnettarız...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin betimlemelerin de beni alıp bir maziye, bir geleceğe götürüyor ki, sayende -kökü mâzide saklı âtiyiz- diyebilme cesareti hep diri tutuluyor belleğimde! Çok teşekkür ederim Enesim, canparçam...

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar