TANRININ DİLİ


Süreç içerisinde rayından çıkarılan Sekülerizm, pek çok akıma gebe oldu. Son yüzyıllarda Rasyonalizm, Pozitivizm, Materyalizm akımları revaçta olmak üzere pek çok akımı doğurdu. 
O akımlar başlangıçta var olan sorunlara çözüm odaklı ilerliyordu.  Sanırım bebek masumiyetine sahip oldukları için olsa gerek... Sonra ergenliğe giren bu akımlar yaşanan dinci hegomanyanın totaliter ve baskıcı tutumundan, sınıf farklarının ortaya çıkardığı ezilmişlik ruhundan ve bunları siyasetlerine alet eden yönetici tayfasından kurtulmak için haklı olarak kötü gidişatı fırsata çevirdi. 
Bu arada her dönem ortaya çıkan simsarlar yine sahnedeydi! Madem Tanrı vardı, neden bunlara müdahale etmedi, etmiyor? İşte bak biz bu akımlar aracılığı ile müdahale ediyoruz ve dünyayı, insanlığı bu tepemizde sallanan Demoklesin kılıcından kurtaracağız, dediler. Büyük bir hizmetle, insanlığı yeryüzü tanrılarından kurtarırken torba yasanın içine Allah'ı da kattılar!.. Ve sonuç, İnsan kitabını doğru okuyamamaya vardı. 
17. Yüzyılda doğan Rasyonalizm yani akılcılık akımını tanrılaştırmaya vardırdılar. Akıl her şeydi, her şeyi kuşatandı. Onun kollarının saramadığı bir şey düşünülüyorsa, o şey de yoktu!
Tarihi Eski Yunan'a dayandırılıyor olsa da 19. Yüzyılda tavan yapan Pozitivizm yani modern bilimi temel alan bilim dışı her şeyi reddeden akım müthiş bir kapı araladı ve insanlığa rahat bir nefes aldırdı. Ama bu defa onun -cıları devreye girerek bilimcilik üzerinden Tanrı’ya meydan okumaya ve akılla birlikte bilimi Tanrı’nın tahtına(!) oturtmaya kalktılar. Bak kardeşim dogmatik inanç insanlığı yolda koyuyor, sürekli gelişen, sürekli yenilenen ve sürekli ileri giden bilim Tanrı değil de nedir? Demeye vardırdılar işi...
Hele bir de 18. Yüz yıllın ikinci yarısında buhar makinelerinin keşfi ile Sanayi veya Endüstri devrimi başlayıp 19. Yüzyılda makineleşme baş döndürücü bir hızla ilerleyince değmeyin gitsindi artık, akıl ve bilim tanrılarının peygamberliğine soyunan zevatın keyfine... 
Oysa 20. Yüzyıl ve hatta 21. Yüzyıldaki bilimsel gelişmeler DNA nın şifrelerinin çözülmesi Tanrı’nın İnsan kitabının dilini çözümlemeye başladı. Astronomi ve Uzay bilimleri alanındaki buluşlar, yeni keşifler ve uzaya araç, uydu gönderme; onların matematiksel, geometrik hesaplamaları Tanrı’nın Tabiat kitabının dilini çözümlemeye başlattı. Ve artık insana Mars'ta koloni kurmanın planlarını yaptırmaya başlattı... 

(Konu ile ilgili ABD deki akademisyenlerimizden olan Prof. Bahri Karaçay'ın Yaşamın Sırrı DNA adlı eserini okumanızı Barış Özcan'ın YouTube kanalına abone olarak bilgilerinizi arttırmanızı öneririm.)

Pek tabi ki Mars'a gidenler evrenin devasa boyutlarına vakıf olurken, Tanrı’nın kudretine daha da şahit oluyorlardı. Buradan onların çalışmalarını hayranlıkla sunan simsar tayfa ise yeniden Tanrı tanımaz bir olguyu depreştirmenin planlarını yapmaya çalışıyordu. Çünkü onların eline koz veren dinci tüccarlar bastonuyla Challenger uzay mekiğini düşürüyor, depremi savuşturuyor, dünyayı parmağının ucunda oynatıyordu. Fantastik dörtlü filmi vizyonda gişe rekorları kırıyordu!..
Oysa tarihsel süreçte insanoğlu neleri Tanrı yapmamıştı ki? Bugün bilim ve akıl onların yanında çok daha kıymetli idi... İnsan cinsel organlarından tutun, zamanın kendisine; ay güneş yıldızdan tutun, fırtınaya şimşeğe kadar...
Hatta çok tanrılı pagan inanışını bir tarafa koyalım, taptıkları tek(!) varlığı güzellik ve güç sembolleri olarak tanrı ve tanrıça şeklinde ikiye böldükleri dahi olmamış mıydı? 
Bunların hepsi insanlığın evrimsel süreci içerisinde var olagelmiş gerçeklerdir. Son yüzyıl İnsan kitabında ve Tabiat kitabında Tanrı’nın dilini daha da çözümlemeye namzet bir şekilde ilerliyor ki, Sekülerizm'i çektiği ıstıraptan kurtaracak inşallah...
Yine Sekülerizm'den sezaryenle doğurtulan çevre katliamı ve Ekolojik dengenin bozulması da maalesef son yüzyılların gayri meşru çocuğudur. Çocuklar masum ama baş edilmesi mümkün görünmeyen bu sorununun suçlusu kim? Her şeyi dünyevî gören, ondan son derece vahşice ve can çekiştirerek yararlanmaya çalışan sırtlan insan! Her ne kadar küresel anlamda çözüm odaklı çalışmalar yapılıyor olsa da, -mış gibi olmaktan öteye geçmemektedir. Çünkü sorunu çözmek için uğraşanlar, bizatihi sorunu yaratanlardır. 
O halde daha iyi değil mi? Sorunu bildiklerinden dolayı çözümü de daha iyi bulurlar, şeklinde safiyane düşünce aklınızı kaplayabilir. Ama silahlanmaya hayır, savaşa hayır, nükleer, kimyasal, biyonükleer, sibernetik saldırılara hayır diyebilecek samimiyeti göstermeleri mümkün mü? Elbette ki kocaman bir hayır...
Dünyanın çoğunun sularla kaplı olması nedeniyle yüzen adalar şeklinde Ekolojik alanlar açma peşinde koşarlar mı yoksa? Dünya'dan kaçıp kurtulma planları üzerinde akıl yorarlar mı yoksa? Dünyayı hızla sona sürüklüyor ve sonlu doğal kaynaklarını bencilce harcıyoruz. Oysa kim bilir kaç nesil daha bu dünyadan gelip geçecek? Tıpkı bizden önce kaç neslin gelip geçtiği gibi!..
Çok güzel bir söz var ya! "Dünya bize atalarımızdan miras değil, çocuklarımızın emanetidir!" diye... İşte bu söz, tam da buraya ait durmaktadır. 
İnsan ve tabiat kitaplarını doğru okuyamadığımız için bugün kıyameti öne çekiyor ve kendi topuklarımıza sıkıyoruz! 

Kuşkusuz bu faciadan geri dönülmesinin yegane yolu da Ekoloji’deki Tanrı’nın dilini iyi çözümlemekten geçmektir. O da Albert Einstein'ın eylemsizlik formülü ile ortaya konmuş zaten. "Hiç bir şey Tanrı istemedikçe yok olmayacak, sadece dönüşecektir..." Dolayısıyla Ekoloji’nin bu anlamdaki dili de geri dönüşümdür. 
Ne kadar geri dönüşüme sarılırsak kaynakların israfının önüne o denli geçmiş oluruz. 
Unutmayalım ki israf, sadece yiyip içtiklerimizle sınırlı değil! Haydi Sekülerizm'in bu ıstırabına da eğitimli insanlar olarak biz son verelim...

Hayati YAMAN

Yorumlar

Popüler Yayınlar