KORKMA


Milli şairimiz merhum M. Akif Ersoy’u rahmet ve minnetle anarak satırlarıma başlamak istiyorum. Bu başlığı atıp da, milletimize her daim ümit ve azim aşılayan O kahramana dua ve niyazda bulunmazsam harflerin hışmından, sözlerin esaretinden vicdanımı kurtaramam!
Diyanet’in dünkü Cuma Hutbesi’nde imamlar aracılığı ile minberlerden fırça yedik. Allah Cuma-9. Ayette kadın-erkek ayırt etmeksizin Cuma namazına bütün inananları çağırmasına rağmen, alimler eli ve diliyle vaz edilmiş geleneksel İslam dininde kadına Cuma farz kılınmamış olduğu için tabi ki yine kadınlarımızın olmadığı mabetlerde biz erkekler yedi fırçayı!
Mevzu ne? Sosyal medyayı doğru düzgün kullanmıyorsunuz. Boşa zaman geçiriyorsunuz. Doğru yanlış bi dünya habere inanıp kanıyorsunuz vs… Ve Harika bir de hatırlatma! “Alemlerin Rabbi olan Allah, sanal alemlerin de Rabbidir. Ve orada yapıp ettiklerinizden de hesaba çekileceksiniz!” Diyeceksiniz ki;
-Hocam neyi var bu uyarıların? Neden bunları fırça olarak kabul ediyorsunuz? 
Haklısınız. İçerik olarak son derece dolu dolu ve her bir satırının altına imza atarım. Benim itirazım zamanlamasına ve bir de çağı okuyamamasına olacak!
Yukarıda bahsettiğim kadınlara Cuma farz değil, fetvasında olduğu gibi, iki gün önce “TOKİ den sosyal konut amaçlı ev alanların zaruret olduğu için Kamu bankalarından faizli para almaları caizdir.” şeklinde Kur’an’dan referans almayan, bilakis taban tabana zıt fetvasının ardından sosyal medyada kıyamet kopunca kendi itibarını kendi eliyle zedeleyen Diyanet, sosyal medyayı ve o mecrayı kullanan bizleri tabiri caizse haşladı! 
Çok değil bundan birkaç hafta önce de; “Camiler kiliseye dönüyor, bizim inanışımızda sabit oturaklarda namaz kılmak yok. Katlanabilir taburenizi yanınızda getirin.” diye genelge yayınlayarak zaten yaşlılar lokaline dönmüş olan camilerden kibarca yaşlı ve engelli olanları kovmuş oldu! Gelenler de bazı camilerde tabureleri kalorifer peteklerine bisiklet kilitleri ile kilitlemeye başlamışlar çok şükür! Bunları da nereden öğreniyoruz? Elbette ki sosyal medyadan…
Oysa kurumsal anlamda sürekli kendisini gözden geçirmesi gereken Diyanet, siyasi otoritenin güdümüne daha çok girerek kendisini tartışılır konuma düşürmekte ve itibar kaybına uğramaktadır. Ya olayın vehametinin farkında değil, ya da devletin bekası için kardeş ve oğul katline fetva veren padişahların kölesi durumuna düşmüş şeyhülislamların konumuna talip oluyor! Oysa Diyanet, Tarikat ve Cemaat yapılaşmaları ile kuşatılmış olan, sürekli din istismarcısı ve din taciri türeten zihniyetin elinden İslam’ı kurtarıp, yeniden arı duru haline döndürmesi için kurulmuş, Cumhuriyetin en güzide bir kurumu idi. Kur’an’ın doğru ve düzgün anlaşılması için çaba sarf etmek, halkı doğru bilgilerle aydınlatmak üzere kurulmuş bir kurum idi!
Kur’an’da çok çeşitli günahlar sayılmış, onların bireysel ve toplumsal zararları ve sonuçları açıklanmışken, onların arasından faiz için yapılan bir tanımlama başka hiçbir günah için kullanılmamıştır! Bu konu ile ilgili de Bakara-278 ve 279. Ayetleri okumanızı tavsiye ederim. Bakın görün eğer öyle davranırsak, kiminle savaş halinde olduğumuzu? Ve o savaşa aklı başında olan girebilir mi? O savaşın galibi kim olabilir? Sen Diyanet olarak faizsiz bir sisteme nasıl geçilir? Onun mesuliyeti içinde çalışmalar yapmak dururken, Allah’ın haramını helal kıl! Olur canım başka bir talebiniz ve tavsiyeniz var mı? 
Size bu emri ya da tavsiyeyi kim verdi? Faiz dünya gerçeğidir, diyerek katılım bankalarının kar payı adıyla faiz ölçeğinde kredi vermesi tartışılırken şimdi bankaları ayırıp, Kamu bankaları için cevaz var, şeklinde bir fetva yayınlıyorsun! Ee öbür bankalar da mahkemeye verir. Fırsat eşitliği yok, hukuksuz bir karar. Laik bir ülkede nasıl böyle bir karar alırsınız? Bu kararla halkı bize karşı kin ve nefret temelli bir ayrımcılığa tabi tutuyorsunuz? Ne olacak o zaman? İşte “Emevi İslamı” tam da böyle bir şey! Dini siyasete alet etmek, (hatta kurban etmek demek daha doğru) tam da bu olsa gerek! İktidarın sakalına göre tarak sürmek böyle bir şey olsa gerek!..
Diyanet hutbede geçen bu açıklamalarını; trol olarak çalışan linç ve karalama kampanyası ile çalışan insanlara karşı; masum ve ilgisiz insanlara iftira, küfür, hakaret edildiği dönemde, onun adımları atıldığı dönemde yapsaydı, bizlerin vicdanında daha kabul görecekti. Ayrıca sürekli halkı eleştirmek yerine onların dilinden anlasa daha iyi olmaz mı? Kendi imamlarına “Minberlerden çok güzel selfie/öz çekim yapılır. Gençlerle kaynaşın onların dilinden anlayın. Hutbelerinizi cep telefonlarından okuyun. Cep telefonlarına mealler yükleyin. Veya internet üzerinden meallere erişim sağlayın. Okuduğunuz Kur’an ayetlerinin sure adları ve ayet numaralarını verin ki, cemaatiniz cep telefonu üzerinden meallini takip etsin, okusun ve Rabbimizin ne dediğini anlasın.” şeklinde genelgeler yayınlayıp özellikle gençlerle buluşmak dururken, bu tarz güdümlü eleştirilerle, her türlü habere herkesten daha iyi erişim sağlayan gençleri daha da soğutmaktadır. 
Ayrıca sömestr tatiline girmiş çocuklarımızı yine camilere çekme ajitasyonu bu eleştirel yaklaşımın üzerine tam da kapak oldu! Bunu yazınca şahsımı cami düşmanı, cemaat düşmanı, imam düşmanı, çocukların dinini öğrenmesine karşı çıkan din düşmanı gibi algılamanızı istemem!(Gerçi tanıyanlar bilir ama sosyal medya üzerinden tanışmadan tanıdık olduklarım için yaptım bu uyarıyı!) Bir hakikati dillendirmek adına yazıyorum. 
Bırakalım şu çocuklarımızın yakasını, emin olun onlar özgür oldukça hakikati daha iyi kavrayacaklar. Çünkü Kur’an herkesin fıtratına yüklü. İslam her insanın fabrika ayarlarına kodlanmış durumda zaten. O çok dert ettiğimiz ve korktuğumuz çocuklarımız, gençlerimiz tertemiz fıtratlarına biz yetişkinlerden daha yakın! Biz onların o arı duru kodlarını fabrika ayarlarını bozuyoruz. Sonra onu küçükten atalar dini öğretisine tabi tuttukça tortulanan hurafelerini atması çok zor oluyor. İtiraz edince de “Bu çocuk dinden çıktı! Ya da Deist, Ateist oldu veya olacak...” paniklemeleri! Ardından biz yetişkinlere daha da yanlış adımlar attırıyor. Merak etme o çocuk senin atalar dininin deisti veya ateisti! Korkma kimse fıtratına kodlu olan, tamamen kendi öz benliği ile örtüşen Yaratıcının göndermiş olduğu İslamın deisti veya ateisti olmaz, olamaz. Yaşanan İslamla aklın ve bilimin çeliştiğini gördükçe çocukken bütün tahakkümünü kurduğun yavruların reşit olunca elinden avucundan çıkmış gibi hissediyorsun. Bu geleneksel algı daha dindar nesil yetiştireceğim, Allah katında bu benim mesuliyetim tedirginliği ile sübyan mekteplerine kadar güya din eğitimini(!) indirgemeye vardırdı bizleri. Her Cemaat ve Tarikatın kendine özgü sübyan mektebi var da Diyanet durur mu? Benim de 3 yaş, 4 yaş, 5 yaş sübyan mekteplerim olsun(!) mantığı ile neredeyse kundaktaki bebeklere Arapça ve atalar dini öğretmeye kadar inecekler!    
Ya Allah aşkına soruyorum size; konuşunca %98’i Müslüman diye mangalda kül bırakmadığımız, gerçekte bozuk ve sahtekar olan toplumumuzun hali pürmelalinde çocukların ve gençlerin etkisi ne kadar? Kim bozuk, biz tedaviyi kime uyguluyoruz? Yalancılık, hırsızlık, kamu malını iç etme, rant aracılığı ile köşe dönme, torpil, rüşvet, adaletsizlik, yolsuzluk, yoksula sahip çıkmama gibi hem bireyi hem de toplumu kemiren hastalıklar çocuklar da mı, gençlerde mi? Yoksa biz kaşarlılarda mı? Keşke dünyayı çocuklar ve gençler yönetse! 
İşte onun için KORKMA diye başlık attım. Kimse korkmasın, ne ebeveynler, ne öğretmenler, ne de Diyanet!  Bir şeyden ya da bir kimseden korkacaksak, doğru örneklik sergileyemediğimiz, çocuklarımıza rol model olamadığımız için yetişkinler olarak biz kendimizden korkmalıyız. Kurumsal olarak ise Diyanet  kendisinden korkmalı! Kurumun tabelasında Diyanet yazması, o kurumda çalışan kimseye cennet bileti vermiyor! Sözümüzle yaşantımız bir olmadığı için kalabalıklarda dürüstlük abidesi kesildiğimiz, yalnız kaldığımızda ise her haltı yediğimiz için bu davranışımızın Allah’ın gazabını celb ettiğinden dolayı biz kendimizden korkmalıyız! Lütfen Saff-3. Ayeti okur musunuz arkadaşlar?
Her ne kadar Milli Marşımız, Yüce Türk Milletinin bayrak, vatan, millet, din, ezan, devlet,  bağımsızlık kavramlarını işlemiş olsa da, aynı zamanda bir İman Marşı’dır! O nedenle marşın ilk dörtlüğünde bayrağımızı temsil eden şafaklarda yüzen al sancak ibaresini hücrelerinde taşıdığın DNA na kodlanmış İslam, fıtratına yüklü Kur’an olarak düşün ve öyle oku bakalım kardeşim. Her şey nasıl farklı ve özel olacak?...
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
   
       
   

Hayati YAMAN

Yorumlar

  1. Hayati sosyal medya işlerine gelirken böyle bir dertleri yoktu.Troller kendileri gibi düşünmeyenlere en gaiz küfürleri yapıp hiç bir incelemeye tabii tutulmuyorlardı.Ne zamanki bu sosyal medyada güçlerini kaybettiler bu konu ahlak ve din konusu oldu.Bundan sonra diyanetin vereceği fetvalardan alemleri rabbi olan Allaha sığınırım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet arkadaşım ben de, o nedenle zamanlamaya dikkat çektim. Bütün alemlerin rabbi olan Allah, bütün zamanların da Rabbidir... Yüreği yetiyorsa ve zerre kadar samimiyse, bütçesini sorgulasın ya!

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar