BİR ZAMANLAR!..




Nasıl bizler bugün ülkeleri kalkınmış, halkı müreffeh bir hayat süren “Batı Medeniyeti”ne imreniyorsak; bundan bin yıl önce de onlar “Doğu Medeniyeti”ne imreniyordu!
Yukarıdaki haritaya bakıldığında 1018’li yıllara kadar “İslam Coğrafyası” diye bahsettiğimiz kesim bilim ve akılla hareket ettiği için çağın gereklerini, hatta ilerisini yaşıyor ve geleceğe ışık tutacak yeni keşiflere imza atıyordu. O sırada bugün “Batı Medeniyeti” diye bahsettiğimiz coğrafyanın Avrupa kesimi Kilise ve din adamlarının hegemonyası altında Orta Çağ karanlığını yaşıyordu. ABD ise henüz keşfedilmemişti bile…
Müslüman bilim adamları matematik, geometri, fizik, kimya, biyoloji, coğrafya, mimari, muhasebe, ticaret, tıp, astronomi alanlarında yepyeni buluşlarla insanlığa hizmet etmekteydiler. Ayrıca müzik, sanat, edebiyat ve spor alanlarında da son derece üretken ve başarılı idiler. Zaten bu disiplinler birbiri ile entegre bir sistem içinde geliştiği için aksini düşünmek akla ziyandı. Her birisinin insanlık tarihine katkılarını yazarsam metni çok uzatarak sizi sıkmış olurum. O nedenle aşağıda verdiğim isimleri siz araştırarak hayrete düşeceğiniz buluş ve hizmetlerini öğrenin lütfen!
-El Cezeri        -El Hazini        -Benu Musa        -İbni Sina         
-İbni Battuta   -İbni Havkal    -Mesudi        -İbni Nefis       
-Demiri        -İbni Baytar    -Zehravi        -Cahz
-Zekeriyya El Razi    -Cabir bin Hayyan    -İbni Heysem        -Kemalüddin El Farisi
-Farabi            -İbni Kesir        -Ali Kuşçu        -Zic-i Uluğ Bey
-Uluğ Bey      -Batruci        -Nasruddin Tusi    -El Biruni
-Battani        -Fergani        -Ömer Hayyam    -Abdülhamid İbni Türk
-Harezmi      -Itri            -Dede Efendi         -İbni Haldun
Avrupa’da ise; Kavimler göçü ile 375’de başlayıp 1453 İstanbul’un fethiyle sona eren Orta Çağın en karanlık dönemleri yaşanmaktadır. Oysa yaşananlar, işkencenin altın çağı idi! Sınıf ve mezhep çatışmaları ile oluk oluk insan kanı, kardeş kanı akıyordu. Postu seren, üzerine oturup canının istediğini cennete, istemediğini cehenneme gönderen papazların hışmından kurtulmak isteyen zavallı halk, ya servetini kiliseye kaptırıyor, ya da cadılığa, büyücülüğe merak sararak oradan geçimini temin etmeye çalışıyordu! Din ile iç içe girmiş olan siyaset, “Engizisyon mahkemeleri” ile yönetime, sınıfsal ayrım farkına karşı gelenlere, insan hakları arayışı içine girenlere ve bilimsel gelişmelere katkı sunanlara idam fermanı imzalamayı en büyük sevap sayıyordu. Papaza veya Yöneticiye karşı gelmek, Tanrı’ya karşı gelmek olarak kabul görüyordu. Baskı ayyuka çıkmıştı! Engizisyonun cezalandırdığı insanlar arasında  kimler yoktu ki? Felsefeciler ve bilim adamları da nasibini alıyordu. En bilinenleri; Roger BaconOckhamlı WilliamGiardano Bruno ve Galileo Galilei’dir. Büyütecin mucidi olan Bacon’ın suçu Fransisken tarikatını eleştirmekti. Bu nedenle 15 yıl hapis yattı. İngiliz filozof William, Papalığa karşı imparatorluğu desteklemenin İncil’e uygun olduğunu söylediği için mahkum edildi. Fakat hapis yatmadı ve kaçarak hayatını Münih’te sürdürdü. Bruno, Kopernik’in tezini destekleyip evrende dünyadan başka pek çok gezegenin de yer aldığını iddia etti. Ama o, diğerleri kadar şanslı olamadı ve “dinden çıktığı” söylenerek diri diri yakıldı. Galileo ise dünyanın ve diğer gezegenlerin güneş etrafında döndüğünü savundu. Fakat kilise tarafından yargılanınca, görüşlerinin yanlış olduğunu kabul ederek canını kurtarmayı tercih etti. Ardından da sürgüne gönderildi. 
Bu kısa özet haritanın ilk bölümündeki 1018 e kadar bilimle hayatına yön veren bir Doğu Medeniyeti ile Hikaye, masal ve uydurulmuş din kabulleri sonucu yerlerde sürünen Batı Sefaletini göstermektedir. 
1000’li yılların son çeyreğiyle birlikte durum hızla tam tersine doğru dönmeye başlamıştı. Savaşarak ve bedel ödeyerek kazandığı insan hakları, hürriyet ve bilimsel mücadelenin meyvelerini yemeye başlayan Batı sefaleti, artık kendi medeniyetini kurmaya başlamıştı. Akıl, bilim, sanat, spor, özgürlük, hak ve adalet kavramlarını merkeze alarak hızla ilerliyordu. Rönesans ve Reform hareketleri ile adımlar atılıyordu. Avrupa’da kurulmuş olan Endülüs Emevi İslam Devletinin kalıntı ve kırıntıları ile Avrupa, aydınlanma çağını başlatıyordu. Doğu Medeniyeti ise hızla sefalete sürüklenmekteydi. Şeyhülislam kurumsal kimliği ile yöneticilerin kuşatılması sonucu, bilimle uğraşan insanlar zındık, kafir, cehennemlik ilan ediliyor ve kendi öz vatanları onlara zindan ediliyordu. Kilisenin rolünü almış olan tekke ve zaviyeler ile papazların rolünü üstlenmiş olan şeyh, veli, ulu zat vs dinci zevatın hışmından kurtulmak isteyen Müslüman bilim adamlarına Endülüs kucak açmıştı. Irkçılığın hortlatılması sonucu tarumar edilen Endülüs Medeniyeti ve kütüphanelerinden geri kalan eserler Avrupa’yı ayağa kaldırıyordu! 
Artık 2018’lere gelindiğinde doğu mezhep savaşları ile oluk oluk kardeş kanı akıtıyor. Medeniyetini sefalete dönüştürüyordu. Uydurulmuş bir din ile uğraşıyor ve bilimi, aklı hayatın dışına atıyordu. Kaynaklarını verimli kullanamadığı gibi üretimden son derece uzak ve sadece tüketici konumunda idi. Doğal olarak insan hak ve hürriyetleri kaybolmuş, iç ve dış sömürü almış başını gidiyordu! Batı ise sefaletini medeniyete dönüştürmüş ve bizlere parmak ısırtarak gıpta ettiriyordu. Bizim kardeş kavgasında kullandığımız silahları dahi üretip bize peşin satarak bacak bacak üstüne atıp manzarayı keyifle seyrediyordu… 
“Bilim ve din ile meşgul olma” şeklinde Türkçeye çevrilmiş olan bu haritayı, “Devlet Yöneticilerinin zenginliği” veya “Devletlerin Halkının fakirliği” şeklinde yeniden dizayn etsek üç aşağı beş yukarı aynı fotoğrafla karşılaşırdık. Bu durum da size çok manidar gelmiyor mu?  
Bize düşen ne? Züğürt tesellisi… 
Batı dediğin ne ki? Onlar medeniyet bile değil, bütün bilimsel gelişmeleri biz Müslümanlar bulduk ve onlar bizden çaldı! Hem bu dünya onların cenneti, ahiret ise bizim cennetimiz! Şeklinde son derece mesnetsiz ve tutarlılığı olmayan hezeyanlar. 
Oysa Allah Yüce Kitabımız Kur’an’da bize ev ödevi olarak dünyayı cennete çevirme görevi vermişti. Bu dünyayı cennete çevirmeden ahirette cenneti beklemenin beyhude çaba olduğunu biz Müslümanların bilmesi gerektiğini vurguluyordu. Bu dünyayı yalan sayarak ahirette cennet ummanın arızalı bir beklenti olduğunu beyan ediyordu. Din de, Kitap da, İslam da bu dünyada ve insan için idi!... Rabbimiz birilerine kul köle olarak dogmatik bir inançla inanmamızı, din ve mezhep savaşları yapmamızı istemiyordu ki! Bilim ve akılla bilerek ve anlayarak inanmayı emrediyor ve insanlığın lokomotifi olmamızı istiyordu. 
Bu haritayı görünce, ödevlerimizi hakkıyla yapamamış olmanın ıstırabı ile utanarak ve bükük bir boyunla bu yazılarımı kaleme aldım Allahım. Bizi yeniden diriltir ve bizi yeniden formatlar mısın Allahım!?..




Hayati YAMAN

Yorumlar

Popüler Yayınlar