ALLAH’IN VARLIĞINA BİLİMSEL DELİLLER 

Öncelikle, başlığın şahsımda verdiği rahatsızlığı dile getirmek istiyorum. Ben kim, Allah’ın varlığını delillendirmek kim? Bir kul olarak böyle bir işe kalkışmanın hicabı sarıyor içimi. Ama insan böyle bir mahluk! Boş durmuyor, deliller üretmek istiyor.

O halde şu soruları sorarak yazıma başlamalıyım.
-Allah’ın varlığının ispata ihtiyacı var mı?
-Din ile Bilim çelişir mi?

Rabbimiz açısından, Allah’ın varlığının asla ispata ihtiyacı yoktur. Zira Kendisi, Kur’an da kendi varlığının şahidi olduğunu, ezelden ve ebediyyen var olduğunu, tek ve eşinin benzerinin olmadığını, yaratılmışların hiç birine benzemediğini, kendisinin görülemeyeceğini vs bizlere bildirmektedir. O nedenle deliller aramanın veya sunmanın, Allah açısından değil, bizler açısından gerekli olduğunu bilmemiz icap eder. Bizlerin de Rabbimizin varlığını ispatlamaya çalışmaktansa; yokluğunu kabul edenlerin ispata çalışmasının daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Çünkü inanan insan, şahit olduğu her şeyin O’nun varlığı ile var olduğuna inanır. Yokluğunu iddia edenler ise var olan, şahit olduğumuz ve ileride nicelerine şahit olacağımız her şeyin tesadüfen olduğunu iddia ederler. Buna inanmak, Allah’ın varlığına inanmaktan daha zor ve mümkün olmayan bir inançtır.

Bu durumda bizler, Allah’ın varlığına deliller bularak veya sunarak ne yaparız? Enfal Suresi 42. Ayet gereği, yaşamımıza veya ölümümüze/helakımıza delil getirmiş oluruz. İnancımızı veya inançsızlığımızı delillendirmeye çalışmamızı isteyen Rabbimizin emrine amade eylemler gerçekleştirmiş oluruz. Allah tasavvurumuzu ve bilincimizi doğru temellendirerek, hayatımızı anlamlandırmış oluruz. Zira bu gün yeryüzünde 4300 farklı inanış söz konusudur. Ancak Sosyal bilimciler, bu inanış biçimleri ve inanç sahipleri üzerinde yaptıkları araştırmalar sayesinde, “Din dogmadır.” sonucuna varmışlardır. Doğrudur, bilimsel bir veri olarak bu sonuç çıkar. Ama Rabbimiz bizden dogmatik bir anlayışla inanmamızı istemiyor. Delille inanmamızı, Kur’an ın dahi Allah kelamı olup olmadığını sorgulamamızı, üzerinde tefekkür etmemizi, bilimsel verilerle çelişmediğini görmemizi istiyor. Eğer Allah kelamı olmasaydı, O’nda birçok çelişki bulurdunuz, şeklinde inanç temellerimizi bir bilinç inşasına tabi tutuyor. Bunlardan bir tanesinin örneği, Nisa Suresi 82. Ayettir. İşte gayret ve çabamız, Rabbimizin bu emirleri doğrultusunda hareket etmektir. Çünkü Allah insanı muhatap alarak, yeryüzünün halifesi seçtiği için, fabrika ayarlarımıza(fıtratımıza) Kendisini bulabilecek bir kodlama yerleştirmiştir. Ayrıca bize görev ve sorumluluk vereceği için de, insanoğlunu/insan türünü akıl, vicdan ve irade vahiyleriyle donatmıştır. Zikrettiğimiz bu üç önemli özellik, insana Rabbimiz tarafından üflenen RUH tur. O nedenle ilahi öğretiyle (Peygamberlik kurumu ve indirilen Kitap anlamında) tanışmamış olsa bile her insan, yukarıda saydığımız özellikler çerçevesinde eylemlerinden ve misyonundan sorguya çekilecektir.

Kısaca dün yaşayan insan da, bu gün yaşayan insan da, yarın yaşayacak insan da akıl nimetiyle yüklü olduğu için Allah’ı bulabilecek, bilebilecek ve O’na inanacaktır. Vicdanının sesini dinleyerek, iradesiyle Allah’ı bulabilecektir. Aksi halde bağnaz bir tutumla Allah’a inanmamayı tercih etmiş olacak ki, bu bir zulümdür. Adaletli insan, asla zulm etmez. Şirkten arındırılmış, tevhid bilincine dayanan Allah inancı ise, adil olmanın ilk doğru adımıdır…

Sonuçta bilimsel bilgi, bulgu ve veriler ışığında Allah’ı daha iyi tanıyan, hücrelerine kadar sindiren, O’nu anlayan ve hayatı O’nunla anlamlandıran, kalbi itminan (sonuna kadar tatmin olmuş)a ermiş bilim adamları Fatır Suresi 28. Ayet gereği, Rabbimize karşı gerçek ve hakkıyla duyarlılık sahibi kimseler olur. Bilim, ilme dönüşür. Bilim adamı da, alim ve arif kimse olur.

Birinci sorumuzla ilgili yapacağımız son açıklamalar, ikinci sorumuza da açıklık getirecektir. Bilimin, hangi alanı ile ilgilenilirse ilgilenilsin, o alandan mutlaka Rabbimize yönelik iz/işaret/ayet bulunacaktır. Ancak görmek isteyenler veya görebilenler, bilim ahlakına sahip olanlar ve Yaratan Rabbinin adıyla okuyanlardır. Alak Suresi’nin 1. Ayetinden haberdar olmamasına rağmen birçok batılı bilim adamı, bilimsel çalışmaları sonucu müslüman oluyor. Bunun yanında yaşayan dinleri ve mensuplarını baz alan, bilim-din arasında çatışma vardır öğretileriyle yetişen bilim adamları ise, İslam coğrafyasında dünyaya gelmiş olsalar dahi, ateist kalmayı tercih ediyorlar.

Din ile Bilim çelişir mi? Sorusuna ise hiç eğip bükmeden vereceğim en kestirme cevap, “Asla” dır. Çelişki varsa, sunum hataları veya algılardaki çelişkilerdir. Hele Kur’an ın, kesinlikle bu çelişkiye meydan vermeyeceğini belirtmek isterim. Çünkü ikisinin de kaynağı aynı, tek ve birdir. Alim olan Allah, sonsuz ilmiyle bütün bilimleri de kuşatmıştır. Bunun için soruya vereceğim cevap, elbette “Asla” dır.

Geçmişte Kilise ile Bilim çelişkiler yaşamış. Bu çelişkilerden canı yanmış Batı, Rönesans ve Reform hareketleri ile bu çürümüşlükten kurtulmuş ve aydınlanmaya geçmiştir. Hem de bu geçişlerini, Endülüs Emevi Devletindeki Kütüphanelerde bulunan Müslüman alimlerin birkaç eseri ile sağlamışlardır…

Üzülerek belirtelim ki, geleneksel islam anlayışı, bu gün bütün İslam coğrafyasında Din ile Bilimi ayırmıştır. Fenni ilimler-Dini ilimler, Müsbet/Modern ilimler-İlahi ilimler, Dünyevi ilimler-Uhrevi ilimler vs gibi saçma sapan ayrımlara tabi tuturak, korkunç hatalar yapmıştır. Paralelinde okul ayrı, cami ayrı; medrese ayrı, üniversite ayrı; hoca ayrı, öğretmen ayrı mantığı oluşmuştur. Bu ayrımla, farklı tellerden saz çaldıkça ortaya bir takım sesler çıkmış ama bir türlü ahenkli bir müzik eseri çıkmamıştır. İşte Müslümanlar bu ahenge, uyuma hasret ve muhtaçtır…

Ülkemiz açısından değerlendirme yapıldığında benzer durumun, Yavuz Sultan Selim Döneminden başlayan makas değişikliği ve kırılmanın etkileriyle başladığı görülecektir. Öncesinde akıl ve bilimi önde tutan Maturidi anlayış, Yavuz Dönemi'yle selefi, ilham yoluyla ilahi öğreti alan ilim adamlarının kabulüne dayanan Eşari anlayışına evrilmiştir. Doğulu alimlerin ülkeye getirilmesi ile evliya, ledün ilim sahibi zatların Farabi, İbni Sina, El Biruni, İbni Hazm gibi bilim adamlarını tekfir etmesine neden olmuştur. Bu makas değişikliği, bilimde gerilemeyi başlatmıştır.
(Bu konuda Prof. Dr. Hasan ONAT’ın You Tube den ders ve konferanslarını izleyebilirsiniz. Ayrıca Osmanlı’nın Maturidilikten Eşariliğe geçişi ile ilgili makaleleri internetten okuyabilirsiniz.)

Din ile Bilimin çelişmediği, bilakis örtüştüğü anlayışına nasıl açıklık getirmeliyiz? Allah’ın Tabiat kitabının ayetlerini, Tabiat bilimleri tefsir eder. Dolayısıyla Fizik, Kimya, Biyoloji, Coğrafya, Paleontoloji, Jeoloji, Astronomi, Matematik vs birer tefsir ilmidir. Allah’ın İnsan kitabının ayetlerini Biyoloji, Embriyoloji, Tıp, Genetik vs gibi bilimler tefsir eder. Bu bilimlerin, Allah’ın üçüncü kitabı olan ve bütün insanlığa rehber olarak, hayat kitabı olarak indirilmiş olan Kur’an ile çelişmediğini, örtüştüğünü göreceğiz. Bilimsel bulgu ve keşifleri biz müslümanlar yapacağız. Zira bu, Rabbimizin bize emri ve bizden isteğidir. Onlarca Kur’an ayetinde; yeryüzündeki ayetleri, gökyüzündeki ayetleri, atmosfer olaylarının ayetlerini, onların etkisi sonucu yarattığı ayetleri, yaratılışın nasıl başladığıyla ve insanın nasıl yaratıldığıyla ilgili ayetleri inceleyip araştırmamız ev ödevi olarak verilmektedir. Bizler, Rabbimizin bu görevlerini yerine getirmemekle büyük bir hata ve günah işlediğimizi anlamak yerine; Batılıların buluşları karşısında, onların Cennet’e gidip-gitmeyeceğini tartışır konuma geldik. Sanki bizim yerimiz garanti Cennetmiş gibi, haşa Allah’ın danışmanıymışız gibi, O’nun hükmünü, tartışır olduk. Emeksiz, sadece tüketerek, taklit ederek, ameline güvenmeden; birini sev, ondan ol ve kurtul mantığı dinimiz ve inancımız oldu. Ahkaf Suresi 9. Ayeti hiç anlamaya çalışmadık. Peygamberimizin kızına öğütleri, Nuh AS’ın oğluna, İbrahim AS’ın babasına, Lut AS’ın karısına fayda sağlayamadığının anlatıldığı kıssalardaki ayetler bize hiç inmedi. Ancak bizim yerimize yarın ahirette, Cennete gidip-gitmeyeceğini tartıştığımız kişilerin Peygamberimizle birlikte olduklarını görürsek hiç şaşırmayalım. Ben şimdiden Allah’ın o emirlerini (tabiat, gök alemi kitabı ve insan kitabı ile ilgili emirlerini) tutamamış olmamdan dolayı Rabbimden af ve mağfiret diliyorum…

Bu bakış açısıyla bu günkü verileri ışığında Biyoloji biliminin, muhteşem tasarım ve gerçek kudret sahibi olan Allah’ı işaret eden delil ve ayetlerinden bir kaçını, Kur’an ile örtüşmesini kendi tespitlerimle sunmaya çalışacağım.

-192 cm olan insan DNA sı, mikroskobik olan bir hücrenin çekirdeği içine nasıl ve kim tarafından sığdırılabilir? 10 cm lik DNA ya sahip olabilen kromozomlar da olmasına rağmen bir hücredeki bütün DNA lar açıldığında yaklaşık 2 m uzunluk çıkar. Vücudumuzdaki 50 trilyon hücre düşünüldüğünde ise, yaklaşık 100 milyar km yapar. (En ince bir kağıt bile, en fazla 12 kez katlanabilir. Bilim Teknik-Merak ettikleriniz)

-192 cm olan DNA mızdaki genlerin %98 ortaktır. Farklılıklarımız %2 lik bir alanla sınırlıdır. Hatta günümüzdeki farklılıkların %0,1 olduğu İGP(İnsan Genomu Projesi) ile ortaya konmuştur. Buna kimin gücü yetebilir? (Mehmet SALTUERK/The Institute for Genetics of the University of Cologne)

-Tek bir hücrede 3 milyar nükleotit bulunur. Bunlar arka arkaya dizilse, 3000 km yol yapar!!! 3000 km, vücudumuzdaki 50 trilyon hücre ile çarpılınca ise, Güneş ile Dünya arasında 500 milyon kez gidip-gelmek anlamını doğurur ki, buna kimin gücü yeter? (Mehmet SALTUERK The Institute for Genetics of the University of Cologne)

-4 Harfli alfabeyi kullanarak milyonlarca ciltlik ansiklopedik bilgiyi kim yazabilir? Bizler 29 harfli alfabeyle günlük 300 kelimelik cümleler kuruyoruz. Oldukça geniş kapsamlı yazılan ansiklopediler dahi, 30-40 cilt olabiliyor.

-En basit canlı olan bakteri ile en gelişmiş canlı olan insan DNA sında bile %40 düzeyinde ortak genlerin olduğu ve ortak atadan türediklerinin, Big Bang teorisi ile Kainatın oluşumunun, kocaman bir organizmanın tek bir hücre olan zigottan meydana gelmesi ile kocaman bir ceviz ağacının bir tohumdan oluşmasının ip uçları, hangi adrese çıkar?

-61 çeşit antikodon ve 20 çeşit amino asit ile, canlı çeşitliliği kadar farklı proteinleri kim sentezlettirebilir? Yine aynı veriler ışığında tüm canlılarda ortak genleri ve proteinleri kim dizayn edebilir?

-Her protein AUG kodonu ve Metionin amino asiti ile başlarken, her proteinde ilk amino asitin Metionin olması beklenirken, sentezi başlattıktan sonra o amino asitin proteinlerin bazılarından düşmesindeki muhteşem tasarımın nedenini kim tesadüfe bağlayabilir?

-Normal yoldan döllenmenin olabilmesi için, en az 35 milyon spermin vücut içine bırakılmış olması gerekmektedir. Buna rağmen sadece bir tanesinin döllenmeyi gerçekleştiriyor olması, diğerlerinin ise asla işe yaramıyor gibi değerlendirilmemesi hikmeti ile Güneş Sistemimizdeki Dünya ile diğer gezegenlerin varlığı ilişkisindeki paralellik ve hikmetlerin örtüşmesindeki ölçüyü, düzeni kim tasarlıyor olabilir?

-Vücudumuzdaki sinirsel iletişim, kan dolaşımı ağı gibi her tarafa serpiştirilme ile Kur’an ın kendine özgü sunum ve ifade tekniklerindeki serpiştirilme uyumunu, ölçüsünü kim koyabilir?

-Vücudumuzdaki damarların boyu, ekvatoru iki kez dolanacak boyutta olmasına rağmen, onları hiçbir karmaşaya sebebiyet vermeden bedenimize kim döşeyebilir?

-Sinir sistemi ağındaki muhteşem dizayn ve tasarım sayesinde bedenimizdeki etki tepki, refleks, duyular organizasyonu ile mevcut donanımımızı kim sağlayabilir? Sinirsel iletişimdeki elektrik akımından doğan kısa devre ve kontaklama olayları yaşanmayacak şekilde bir tasarımı kim kurabilir?

-Embriyonun ilk üç ayında 3-3,5cm boyunda ve 5gr ağırlığında, bir kaju kadar olan minyatür insana bütün organlarımızı kim sığdırabilir?

-İnsana özgü biyolojik iz olan ve Adli Tıp ta delil olarak kullanılan parmak izlerine, “Sizin parmak izlerinizi bile yeniden yaratmaya muktediriz”( Kıyame-4) diyerek dikkat çeken Rabbimizden başka kim olabilir?

-400nm ile 700nm lik görünür ışık arasında görme güzelliğini O’ndan başka kim bize bahşedebilir? Zira bu aralık biraz kaysa Röntgen ışınları ile görsek, birbirimizi iskelet olarak görecek ve tanıyamayacaktık. Bu tasarım tesadüfen olabilir mi?

-İşitme duyumuzun desibel aralıklarındaki sapmalar da, hayatı anormal zorlaştıracaktı. Bu ölçülerdeki muhteşem uyumu kim sağlayabilir. Çok hassas işitmeye sahip olsak, belki elektronların hareketlerini duyacak ve dayanılamaz acılar içinde bir hayat sürecektik. Böylesi bir ölçünün rastgele olması mümkün mü?

-Bu verilen bilgilerin bir tesadüfler zinciri sonucu olduğuna inanmak mı daha akıl karıdır? Yoksa bir sahibinin ve tasarımcısının olduğuna inanmak mı?


Yarattığı bu kadar nimeti, bedavadan bize bahşeden Rabbimizi neden anlamayız? Bu kudret ve yetkiden insanda bir pay olsaydı, sizlere zırnık koklatmazdı, diyen Rabbimizi sınırsızca övüyor, sadece O’nu yüceltiyor, sadece O’na kulluk ediyor ve sadece O’ndan yardım diliyoruz. Gerçek sahibimiz olan Allah’ım Seni çok seviyoruz.


Hayati YAMAN

Yorumlar

Popüler Yayınlar