GDS (Genetiği Değiştirilmiş Sevgi):Aşk
Önceki yazımda sevgiyi, daha eski yazımda ise, sevginin saklı bahçesi
kalbi işlemiştik, hatırlayın lütfen. Bu gün de
"aşk"ı işleyelim.
Aslında dünkü sunumumda sevgi kelimesinin yerine aşk yerleştirip öyle bir sunum
da yapabilirdim! Ama bu zulüm olurdu. Çünkü aşk, sevgiden rol çalan, sevgiyi
katleden, sevgiyi afyonlayan, sevgiyi atmosferinden çıkaran, sevginin ozon
tabakasını delen, sevgiyi taca çıkaran, sevgiyi kutsayan ama rafa kaldıran,
sevgiden görünen ama asla sevgi olmayan, sevgiden dem vuran ama sevgiyi
kemiren, sevginin doyuruculuğu yerine senin iştahını kesen,
sevginin kontrollülüğü yerine kontrolsüz bir güç aşılayan ve sevgiyi
öldüren bir şeydir, aşk!!!
Yapmayın hocam, dediğinizi duyar gibiyim bazılarınızdan! Ama sabredin
lütfen...
Çünkü aşk, aklını başından alır. Çünkü aşk, iradeni ortadan kaldırır. Çünkü
aşk, ayaklarını yerden keser.
Çünkü aşk,
aptal cesareti verir. Çünkü aşk, sarhoş eder. Çünkü aşk, seni senden alır.
Çünkü aşk, cinnet geçirtir.
Çünkü aşk,
hem sevene hem sevgiliye zarar verir. Çünkü aşk, sadece sevgiliye beğenme
odaklı yaşatır.
Çünkü aşk,
sevgili uğruna ölmeni fısıldar. Çünkü aşk, seni gazel yapar. Çünkü aşk, seni
sıskalaştırır, kurutur.
Çünkü aşk,
kalbini ağrıtır. Çünkü aşk, seni öldürür!!!
Neden mi? Aşk, "aşaka" bitkisinden gelir. Aşaka bitkisi ise
sarıp sarmaladığı, kucaklayıp her tarafını kuşattığı bitkiyi sonunda öldürür de
ondan. Severken öldürmek, sevgiyi de sevgiliyi de öldürmektir, aşkın ameli.
Habis amel! Asla salih amel olmaz, olamaz. Ayrıca -aşk böcüğü-
kime denir? Sadece sevgili odaklı yaşayan, her tavır ve davranışını
maşukuna beğendirmek için yapana! Yine “yusufçuk” diye de
bilinen pervane böcekleri yanacağını bile bile, mum/sokak lambası ateşine koşar
ve ateşe balıklama dalar! Aşk sanata, şiire, edebiyata, mitolojiye konu edinmek
olarak kalsa ne âlâ! Ama öyle olmuyor, durması gerektiği yerde durmuyor! Mecazi
aşktan gerçek aşka diye bir yolculuğa çıkarılıyor!
Değmeyin gitsin artık, o yola ve yolcuya! Kim durabilir artık aşkın önüne,
kim imrenmez ona, kim dalmak istemez o ateşe, kim girmek istemez o denize?
Çünkü ilahi aşk yolculuğu(!) nun yolcusu oluyorsun ve ucunda
güya Allah a ulaşıyorsun(!). Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leyla ile
Mecnun hikayelerde dursa, bir efsane ve hikâye olduğu bilinse, öylece
yerinde kalsa sorun yok! Ama öyle olmuyor, öyle kalmıyor. Onlar sevgilide Allah
ı görüyor ve sonuçta ilahi aşkla(!) yanıp tutuşuyorlar...
Oysa sizi temin ederim, imanımla haykırarak söylerim ki, “ilahi aşk” diye
bir şey yok. Bu yol sonu belli olmayan, ucu nereye varır asla
kestirilemeyen dehlizlerle dolu bir yoldur. Hani sevgi fişinizi çıkarmayın,
çıkarttırmayın; başka prizlere taktırmayın demiştim ya!
İşte sevgi
fişiniz artık başka prizdedir ve sevgiden cızırtılı yayınlar yaparak seni yavaş
yavaş kurbağa haşlamasına tabi tutuyordur. Çünkü Allah kullarından
-bana aşık olsunlar- istemiyor. “Allah
aşkı” diye bir şey yok. Allah Peygamberimize de asla
"habibim=sevgilim" diye hitap etmiyor. Yani aşkı kutsallaştırıp,
ALLAH ile kandırıyorsunuz yine.
Sevginin genetiğini değiştirip, GDS çakıyorsunuz yine. Yine aklımızın üzerini
örtüp
"ricsün min ameliş şeytan=şeytanın amelleri"ne davetiye
çıkarıyorsunuz! Oysa Yüceler Yücesi Rabbim, bize akledin. Aklınızı
çalıştırın. Çalıştırılmayan akla sahip değilsiniz. Öylelerinin üzerine pislik
yağdırırım(Yunus-100) diyordu.
Aklınızın
üzerini örten alkolü aldığınızda, ne dediğinizi bilene kadar namaza dahi
yaklaşmayın(Nisa-43)diyordu. Ama adamlar “ilahi aşk” adı altında
bizim aklımızı her daim örtüp, onu kiralayıp, bizi Allah a
yaklaştıracakları(!) vaadiyle yolumuzu saptırıyor ve bizi çıkmaz sokaklara sevk
ediyordu.
Bu Tasavvuf ekolü sıkıntılı, bu teori çökmüş ve bu yol bataklık
idi. Tasavvuf asla İslam değildir. “İslam soslu atalar dini”dir. Hele
ki bir de "İslam'ın özü" diye camilerde vaaz kürsülerinden bile öyle
dillendirilmez mi? Allah'ım kafayı yememek elde değil! Nereden bu kanaate
vardın? Bir tane olsun ayet göster kardeşim. Yok ezberlenmiş
bilgileri daya gitsin... Bakın size bir kaç örnek vereyim:
Tasavvuf ekolünün
ağababası Muhittin Arabi "Öyle bir ummana daldım ki, peygamberler bile
sahilindeydi!!!" deme cüretini gösteriyor.
Beyazıt Bestami "Cübbemin
içinde ALLAH'tan gayrisi yok" diyor. Hallaç Mansur
"Enel Hakk=Ben ALLAH'ım" diyor. Bunlardan kıyamet
gibi. Mektuplarını okuyun hayrete düşersiniz. Bediüzzaman=zamanın
eşsiz yaratıcısı, Mevlana=Bizim mevlamız/ilahımız...
Süleymancıların
son veliahtı Alihan Kuriş beyefendi, "Hem nübüvvet,
hem velayet izinli, ehliyetli" diye çakılıyor, cemaatine. Yazın
videolarını görürsünüz. Menzil şeyhi Abdulbaki Erol müritlerini kibrit
kutusunda Peygamberimize teslim ediyor...Yine vefat etmiş olan Menzil şeyhi
Muhammed Raşid Erol ise; "Biz istesek, ahırı meleklere! (Sadece Allah'ın
izniyle iş yapan ve Onun isteğini yapan meleklere) temizlettiririz, siz kazanın
diye size temizlettiriyoruz." diyor. Ayrıca İsmail Ağa cemaati şeyhi
Mahmut Efendi(!), Allah'ın ete kemiğe bürünmüş hali olarak sunuluyor Cübbeli
Ahmet tarafından...
Celalettin
Rumi'nin şeyhi Şems ve Kimya hatun ilişkisi yazın bakalım Google'ye, neler
göreceksiniz!!!
Kimya
hatun, Celalettin Rumi nin müridi ve 15 yaşında çiçeği
burnunda bir kızdır. İstememesine rağmen Celalettin
onu, 80 kusur yaşında Şems’e eş olarak veriyor. Kimya
istemediği bu evlilikten kurtulmak için bir yolunu bulup kaçıyor.
Celalettin erkek müritlerini onun peşine takarak, bulup getirmelerini
emrediyor. O arada Celalettin sıkıntılı bir şekilde ve bir an önce Kimya’nın
bulunup getirilmesini arzu ederek avluda volta atıyor. İleri geri o gezişleri
sırasında Şems’in odasının kapısını aralıklı görüyor. Bakıyor ki, Şems’le Kimya
çok affedersiniz sevişiyor. Tabi ki duruma şaşıran Celalettin oradan
biraz uzaklaşıyor. Sonra da şeyhime bir hikmetini sorayım diyor. Odadan Şems
çıkınca ona soruyor. "Efendim ben Kimya’yı arattırıp size
getirecektim. Ama o sizin yanınızda ve cima ediyordunuz. Hatta
şimdi odadan da yalnız siz çıktınız. Kimya nerede? Bu işin hikmeti
nedir?" diye soruyor.
Cevap:
-Ben
Allah ın o kadar sevgili kuluyum ki, kimi dilersem, Allah o kişi
kılığında bana gelir!!!
İşte vaziyet
bu. Bakın haşa Allah ile sevişiyor!!! Bataklık derken boşuna
söylemiyorum.
Tabi ki,
Şems’in yolundan giden Celalettin, hayatta iken Allah ile birlikte
olamayınca, ölünce Allah ile öyle bir kavuşma
gerçekleşeceğine inanarak ölümüne, “şeb-i aruz=gerdek/zifaf
gecesi” diyor işte!!!
Sonra,
ısrarla evliliği kabul etmeyen Kimya hatunu da öldürtüyorlar...
Biz de
ballandıra ballandıra anlatıyoruz. “Ne aşk beee! Ne
anlayış beee!” diye...
Bataklık, bataklık...
Tevhid yok, Vahdeti vücut var. "La ilahe illallah"
yok, "La varlık'a illallah" var. Yani ayrı ilkeleri
olan bir din! O nedenle gelin sevgimizi kirletmeyelim. Allah'ın
sevgisini mü'minler olarak kazanalım. Birbirimize dost olalım. Hakkı
ve sabrı tavsiye edelim. Ne mutlu dostça ve kardeşçe yaşamayı ilke
edinenlere, hayatını Kur'an'a arz edenlere!!!
Hayati YAMAN
Güzel yazılarınız için teşekkür ederiz.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, ilgili olduğunuz için okumanın anlamını kavradığınız için. Daha güzel anlarda buluşmak dileğiyle...
Sil"Kurban bayramını ve kurban kesmeyi bu sekilde aciklayan kutsal kitabımıza karsı kurban bayramını buzlukları et ile doldurma bayramı olarak algılayan müslanlara ne demeli?"
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık...
Sanırım kurban başlıklı dersimizin sunumuna yapılacak bir yorumdu. Ama olsun yine de teşekkür ederim. Kurban sunumuna da yazdıysanız ona da cevap vermişimdir.
SilCok guzel bir yazi olmus hocam yureginize saglik
YanıtlaSilAllah razı olsun kardeşim. Gönül birlikteliği tesis edebilmiş ve edebiliyorsak ne mutlu bizlere...
Sil