CHILL OUT
Modern dünya düzeninde, birbiri içine geçen dişli çarklar gibi kendisine tayin edilen yörüngede dönmeye mahkûm olan insanlar, bu monoton ve hızlı düzen içerisinde dinlenmeye fırsat bulamamaktadır. Hayatın bu hızlı akışına ayak uydurmak adeta genetik kodlarla aktarılan bir adaptasyon olmuştur. Çocuklar en küçük hallerinde itibaren bu ilkelerin sınırları içerisinde yetiştirilirler. Ebeveynlerinin de hayatlarına baktıklarında aynı durumun varlığına şahit olan çocuklar, ilerde aynı şekilde çocuk yetiştirmek için otomatik olarak şartlanmaktadırlar.
Özellikle
büyük şehirlerde insanın bir gününü; iş, trafik, uyku şeklinde özetlemek yanlış
olmaz.
Uyku,
dinlenmektir diyebilirsiniz. Doğrudur. Ancak temel olarak bedenin
dinlenmesidir, diyebiliriz. İnsanın ruhunu, psikolojisini dinlendirmesi uykudan
bağımsız eylemlerle gerçekleşir.
Bir nefes
alıp köşeye çekilmek, her insanın ihtiyacıyken bu insanlar farkında olmadan
boğulmaktadırlar.
İşte böyle
durumlarda herkesin kendi Chill Out Zone’una çekilmeyi bilmesi gerekir. Her ne
kadar hayat çok hızlı aksa da bir şekilde nefes almayı da öğrenmeli ve
çocuklarına da öğretmeliler. Ancak bu dinlenmeyi tamamen her şeyi bırakıp
hayattan uzaklaşmak olarak anlamamak lazım. Tanımlamak istediğim dinlenme şekli
Endospor haline gelmiş bakteri gibi elini eteğini her şeyden uzaklaştırmaktan
ziyade, her an işinin başına dönebilecek şekilde sadece biraz hayatını
yavaşlatmaktır.
1989 yılında
Londra’da Heaven Gece Kulübü’nde, ses şiddetinin hayli yüksek ve tiz-bas
frekanslarının uç değerlerde çalındığı ana pistte insanlar ister istemez
yoruluyorlardı. Aslında dans etmek ve eğlenmek için tam da olması gerektiği
gibi olan bu müzik, bir müddet sonra yorulan insanlarda baş ağrısı ve
yorgunlukların oluşmasına sebep oluyordu.
Dönemin DJ’leri
Jimmy Cauty ve Alex Patterson, bu yorulan insanları ana dans pistinden uzakta,
şiddetli müzikten izole ancak uyutacak kadar da loş olmayan odalara aldılar.
“The White Room” veya “Chill-Out Room” olarak isimlendirilen bu odalarda, bazı
sanatçıların müziklerinden aldıkları sample’ları miksleyerek oluşturdukları yavaş
tempolu (120 BPM ve altı) müzikleri çaldılar.
İnsanlar,
bu odalarda hem dinlendiler hem de tekrar ana piste dönebilecek enerjilerini
topladılar.
O zamandan
bu zamana Chill-Out tarzında birçok müzik piyasaya sürüldü. Bu müziklerin ana
amacı, insanları yormamak, dinlendirmek ama uyutmamaktı.
Yorgunluktan
bitap düşmüş ve gerçek anlamda dinlenmeye ihtiyacı olan insanlar için “müzik”
belki de ruhu dinlendirmenin ana formülüdür. Evden işe veya işten eve giderken
araçlarda çalınacak üç-beş şarkı belki de yıpranan sinir sistemini ve
psikolojiyi düzeltmenin en basit yoludur.
Bir an
olsun nefes alıp dinlenmek, tekrar çalışacak enerjiyi depolamayı da
sağlayacaktır.
Türkiye’de
bana göre çok bilinmese de Chill-Out tarzında müzik yapan değerli
sanatçılarımız var. Bu sanatçılarımız içerisinde benim dinlemeyi en çok
sevdiğim isim “Ah! Kosmos”
Ambiyans
müzikleriyle, insanı büyüleyip hayatın yoruculuğundan uzaklaştırırken sesi
kısık da olsa varlığını hissettiren “kick”ler sizi uyutmama görevini çok iyi
bir şekilde yapıyor.
Çalışmak
ne kadar zor olursa olsun, bana göre dinlenebilmek daha zordur. Umarım dinlenme
işini de çalışmak kadar etkili yönetebilirsiniz.
İyi
dinlenmeler. Kolay gelsin…
ENES
COŞGUN
Sorgulamaya başladığım lise birden beri dimağım dinlenmeyi Unuttu Enes'çiğim.
YanıtlaSilSorgulamak ve sorgulatmak bizim ana amacımız. Ne mutlu böyle dönüşleri bana bildirdiğiniz için. Çok teşekkür ederim.
SilDönüşün muhteşem oldu Enesim. Kutluyorum seni biyolojik kavramlarla karşılaştıkça acayip de mutlu oluyorum. Endospor kavramı cuk oturmuştu. Metnin tamamında ise bizim için harika bir şekilde "rejenerasyon" kavramını işlemiş oldun. Ben harika bir şekilde yenilendim ve dinlendim. Minnettarım canım benim.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim hocam. Biyoloji, tıpkı diğer bilim dalları gibi yaşamımzın her anında terimlerini bize hatırlatıyor. Bu hatırlatmada bir payım olduysa ne mutlu bana.
Sil