VİCDAN: “ KENDİ AĞZINLA KONUŞ”
Sende değerler değil, kurallar kutsanmıştır. Gök katmanlarına
çıkabildiğin oranda özgür, yerin derinliklerine inebildiğin kadar mesutsundur. “Gönül
erlerinin en etkili silahı kelamıdır” derler. Senin en tesirli silahın
kontrolsüz gücündür.
Sen, sevdiğini ticarî seversin. Onun yalın hâli
keçiboynuzundan daha tatsız tuzsuzdur. “-i” hâli kirlenmiş gururuna dokunur.
Zira onu belirtmek değil, onun tarafından belirtilmektir sana göre aşk. Yönelme
hâli mi? Hiç hoşlanmazsın bundan. Erinirsin ona meyletmekten. Yaptığın onca
bencilliğe rağmen onun hâlâ sende bulunması, sana sırt çevirip senden uzaklaşmaması
şunu bil ki; senin gibi eşeklerin şansıdır.
Senin göğüs kafesinin solunda hem ruhuna hem
de insanlığa kin ve kir pompalayan yumruğun büyüklüğünde bir lağım çukuru vardır.
Ayakların mütecaviz eylemlerin baş failidir. Ellerin İblis ’ten süresiz alınmıştır.
Gözlerin de tanrıya ait değildir. Âdeta vücudunca günah kesilmişsindir. Bırak
kırk tası, tüm okyanusları üzerine boca etsek seni paklamayacaktır.
Sen kafasında kipa, elinde Kabala, insan avı
için safariye çıkan ana soyu baskın Şaronsundur. O hâlde aşağılık bir maymun
olmuşsundur. Zira senin mutlu yuvan, senden olmayanların gözyaşları üzerine bina
edilmiştir. Tanrı Yahve’nin göbek kordonunu da sen kesmişsindir. Sana karşı
kendini mahcup hisseden tanrı, sırf sen mutlu ol diye güreşte Yakup’un kolları
arasında nefessiz kalmış; seni ve soyunu kutsamıştır.
Senin renkli gözlerinde zemheridir zaman.
Kurduğun cümleler bana, bize ve hayata dair kurgulardır. Gerçekler bir sancıdır,
seni her dem kıvrandıran. Pek tabi ki, eylemlerin yamuk tasavvurunu
aşamamıştır. Bildiğini sandığın her şey, aslında duymak istediklerindir.
Sen; dizeler seni vurguluyorsa şiire ilgi duyarsın.
Okuyacağın tek kitap kahramanı sen olandır. Saatler senin arşınladığın yollarda
vuslatı vurur. İçinde seni barındırmayan vakit, hicranın adıdır. Sende takılı
kalmayan akrep ve yelkovan olsa olsa bir aksesuardır.
Sensindir mukayyet, içkin bedenine âşık olan.
Aşkın ve mutlaklık, patentini yalnız senin gümrüğünden geçerse alabilir. Senin
teveccühünle yaşamını idame ettiren tanrı, sana rahatsızlık verecek fetvalar
vermemelidir. Sırtını sıvazladığında iştahını kabartacak tüm yanıtları
kendisinde bulmalı, sen leb demeden o leblebiyi anlamalıdır. Velev ki, nefsine
ağır gelecek bir tavır sergilesin; hemen infaz timini harekete geçirirsin.
Sen bazen de kendini, yokluğu düşünülemeyen
ulvî varlık görürsün. O halde senin; baba adı, aile sıra no vb. bilgileri barındıran
bir kafa kâğıdın yoktur. Zamanın mâliki de sen olduğundan vakit, canlılara
dağıttığın bir cülustur.
Sen zaman zaman da saygıya mazhar olmak adına
harman yerine omzunda tırpanla gelirsin. Oysa ortada tırpanladığın ne bir deste
vardır ne sap ne de saman. Biliyorum, senin de çiçeklerin renge bürünür. Lakin
beş yüz sene çiçek açsan tek bir meyvesi olmayan akasyadır adın.
Senin pencerenden dünya bir savaş meydanı, sen
de onun yılmaz ve yıkılmaz bir savaşçısısın. Bu cephede kimi gün kendinle kimi
gün doğayla kimi gün de ötekiyle çarpışırsın. Oku sadağından, kılıcı kınından doğduğun
gün çekersin. Ne hikmetse üç sıfır yenik başlamışsındır hayata. Bu acı tecrübe
sana göstermiştir ki; durumu eşitlemenin yahut öne geçmenin yolu haklı değil,
güçlü olmaktır. O zaman oyunun kurallarını kendin koyarsın. Artık hakemin adının,
rakibin renginin bir önemi yoktur. Ve oyun doksan dakika ile de sınırlı değildir.
Sen, galip gelinceye kadardır süre. Bu öyle bir oyundur ki, serçe parmağının
giremeyeceği deliklere kocaman gövdeni sokarsın. Zira cesaret ağacını
korkuların sulamıştır.
Senin, yarasalar gibi, geceye müptela olduğun
aşikârdır. Hâl böyle iken gündüz seni kavuran bir nâr, gece ise altında sere
serpe uzanıp aydınlandığın bir nurdur. Zira gece fitne ve fücura gebedir.
Sen her insanın aslında masallardaki bir
karakteri temsil ettiğini bilir misin? Kimi; komşunun kümesine dadanan kurnaz
bir tilkiye, kimi; hakikatin heybeti karşısında başını kuma gömen bir deve kuşuna,
kimi de, bir elmayla kandırılan kırmızı başlıklı kıza karşılık gelir. Sen ise bana
kurtla keçi masalındaki omurgasız keçiyi hatırlatıyorsun. Hani o, ormanda kurt
ile ne zaman karşılaşsa boğazına ham bir ayva oturur, altına pisler ve kaçacak
delik arardı. Günlerden bir gün yine kurda rastladı. Ancak bu kez gelecekte daha
büyük bir zindana atılacağından habersiz ellerindeki kelepçeyi, ayaklarındaki
prangayı kırmakta kararlıydı. Kendini güvenli bir yere atıp kapıyı, pencereyi kilitledi.
Sonra başını kurda doğru uzatarak sinkaflı küfürler etmeye başladı. Tanık
olduğu manzara karşısında şaşıran kurt, keçiye dönerek “Ben senin gençliğini de bilirim. Bana bu
cümleleri kuran senin ağzın değil, bulunduğun yerdir.” diye yanıt verdi.
Hatırlar mısın? Ben de seninle bu masaldaki kahramanlar gibi az göz göze gelmedim.
O anlarda senin de sesin titrer, cümleler
boğazında düğümlenir ve kaçacak delik arardın. Görüyorum ki, bir değirmen gibi
her şeyi öğüten zaman sana iyi gelmiş. Yaralarını sarmış, sırtını sağlama
almış, semirmiş ve cesaretlenmişsin. Mesela seninle karşılaşana dek mideyi
insan bedenine eklemlenen bir organ sanırdım. Yanılmışım. Demek ki, işkembeye
eklemlenen bir bedene de insan denebiliyormuş. Çocukken hiçbir vurgu içermeyen cümlelerin
iki dudağının arasından cımbızla çıkardı. Çoğu kez de seni duyabilmek için kulağımı
âdeta bir stetoskop yapıp ağzına dayardım. Şimdi ise bunu bana yapan sensin.
Tek bir farkla, senin amacın beni duymak değil susturmak… Bunun içinse
olabildiğince konuşuyor, bağırıyor, haykırıyorsun. Görenler imreniyorlar
cesaretine, bilmiyorlar ki korkularından kaçıyorsun. Bununla beraber sana
söyleyebileceğim son cümlelerim şunlardır: “Yüzüme karşı, içini bir put gibi
oyup tapındığın ihtiraslarının ağzıyla değil, kendi ağzınla konuş!”
Fırat KÖKLEN
(Ayarsız Dergisinde
Yayınlanmıştır)
Vicdanının ses tellerini koparıp zulme yemin etmiş insanlara karşı, en ufak bir fısıltıyı dahi işiten güzel yürekli insanların varlığına şükürler olsun. Harika anlatmışsınız hocam, yine hayranlıkla okudum...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Enescim. Şiddetin ve gücün kutsandığı bir gezegende vicdanın otoritesine ekmek ve su kadar muhtacız.
YanıtlaSil