SU OKURYAZARLIĞI
BBC Haber’in 22 Ekim 2018’de paylaştığı bir makaleden önemli kesitler şöyleydi:
“Birleşmiş Milletler Hükümetler arası İklim Paneli'nin
(BMHİP) 8 Ekim'de açıkladığı rapora göre küresel ısınma, gelecek 20 yıl içinde,
sanayi öncesi dönemin ortalama sıcaklık derecesine göre 1,5°C’lik bir artışta
durdurulamadığı takdirde iklim krizi
artık geri döndürülemez bir sürece girecek. Küresel Isınma sorunun uluslararası
düzeyde ve iş birliği olasılıkları bağlamında ele alındığı 1992 Rio Dünya
Zirvesi'nde insanların gezegenin iklim sistemine yönelik tehlikeli etkileri
bağlamında, küresel ısınmanın 1800'lerdeki düzeyine kıyasla, 2°C’den fazla
artmasının önlenmesi hedeflenmişti. Rio Zirvesi’nden bu yana, uluslararası
düzeyde yapılan iklim değişikliği zirvelerinin hiçbirinden yasal olarak
ülkeleri bağlayıcı önlemler çıkmadığı gibi, ülkeler gönüllü olarak uymayı kabul
ettikleri hedeflerin hemen hiçbirine de ulaşamadılar!
Buna karşılık Rio Zirvesi’nden bu yana toplanan
veriler ve yapılan araştırmalar, 2°C artışın çok yüksek olduğu, artışın 1,5°C
ile sınırlanması gerektiğini göstermeye başladı. İklim değişikliğine yol açan
küresel ısınma olgusu, CO2 ve Metan gazı gibi sera gazlarının gezegenin
atmosferinde birikmesiyle doğrudan bağlantılı. Özellikle CO2 arttıkça, Sera etkisi yaparak güneş ışınlarının
atmosferde tutulmasına ve dünyaya geri yansımasına neden oluyor. Bu da dünyanın
ortalama sıcaklığını artıyor. Metan gazı ise atmosferde daha az oranlarda
birikmesine karşın, küresel ısınmaya CO2'den daha fazla katkı sağlıyor. Ne
yazık ki olumsuz anlamda bir katkı…
BMHİP'nin bulguları, İklim Değişikliği 2014 "Synthesis
Report" ve bu ay yayımlanan "1,5°C Küresel Isınma" (Global
Warming of 1.5°C) raporlarında ortaya konulan veriler, sera gazlarının
atmosfere salınmasıyla insan etkinliği arasındaki yakın ilişkiyi açıkça ortaya
koyuyor.
Veriler sera gazlarının atmosferde birikmesiyle
1800'lerden sonra hızlanan sanayileşme arasında doğru orantılı bir bağlantı
olduğunu, 20. yüzyılın ikinci yarısında ise tüketimi hızlandıran ve
yaygınlaştıran küreselleşme döneminde ivme kazandığını gösteriyor.
Bu etkilere küresel nüfus artış hızı ve
hidrokarbonlara dayalı yakıt kullanımı da eklendiğinde, uzun dönemli bakış
iyice tamamlanıyor. Bu veriler,
atmosfere CO2 emisyonu, küresel ısınma olgusunun ortaya çıkışı ve sanayileşme,
hidrokarbon enerjisine dayanan sanayi üretiminin, tarımın ve ticaretin artışı
arasında doğrudan bir ilişkisi olduğunu gösteriyor.
Bu gelişmenin tarihte önce ve en yoğun olarak Avrupa,
Amerika kıtalarındaki gelişmiş ülkelerde başlamış olması da dikkat çekmektedir.
Bu bilgiler de doğal olarak, Küresel
ısınmaya en büyük katkıyı en zengin ülkelerin yaptığını düşündürüyor.
Gerçekten de Kyoto İklim Değişikliği Zirvesi’ne
sunulan raporlar, tarihsel olarak birikimli toplam CO2 emisyonunun yüzde
20'sinin ABD'den, yüzde 15'inin Avrupa Birliği ülkelerinden kaynaklandığını gösteriyor.
("Historical Responsibility for Climate Change - from countries emissions
to contribution to temperature increase", sf:8, 2015, Climate Analytics,
Potsdam Institute for Climate Impact Research)
BMHİP'nin, daha önce yapılmış 6000 çalışmaya 44 ülkeden
uzmanların katkılarına, çalışmayı okuyanların bıraktığı 40,000 yorumu
değerlendirmeye dayanan 1200 sayfalık son raporu, küresel ısınmayı 1,5°C
artışla sınırlamak gerektiğine ilişkin yaklaşımı destekliyor.
Rapor, küresel ısınmayı gelecek 20 yıl içinde 1,5°C’lik
artışla sınırlayabilmenin, ısınmanın çevre ve canlı yaşamı, genel ekolojik
denge üzerindeki olumsuz etkilerini zamanla geri çevirebilme, onarabilme
açısından ne kadar yaşamsal bir öneme sahip olduğunu sergiliyor.
Gezegenin ekolojik dengesi o kadar hassas bir noktada
ki, küresel ısınmada, 0,5°C’lik artıştan doğan farkın, adeta yaşamla ölümü
birbirinden ayıran bir çizgi gibi karşımızda durduğu anlatılıyor bilim
insanlarınca... Örneğin (The Economist'ten aktarıyorum), sıcaklık artışı 1,5°C
ile sınırlı kalırsa, böcek türlerini %6'sı, bitkilerin % 8'i, omurgalı
canlıların % 4'ü yaşam alanlarının yarısından fazlasını kaybedecekler. Eğer
sıcaklık artışı 2°C’ye ulaşırsa, yaşam alanlarının yarısını kaybedecek
olanların sayısı, böcekler için %100, bitkiler için %200, omurgalılar için %100
artıyor. Rapor, küresel ısınmada 2°C’lik bir artışın, gezegenin 12'de biri ile 5’te
biri arası bir büyüklükte yeşil alanın çölleşmesi, mercanların %99'unun yok
olması, fazladan 450 milyon insanın düzenli olarak aşırı sıcakların etkisi
altında kalması, yüz milyonlarcasının iklim değişikliğine bağlı olarak
yoksulluk sınırın altına düşmesi anlamına geliyor. Buna karşılık Rapor,
sıcaklık artışının 1,5°C ile sınırlandırılabilmesi durumunda, ekolojik dengenin
zaman içinde yeniden kurulabileceğini, kimi türlerin yok olma sürecinin geriye
çevrilebileceğini mercanların yeniden canlandırılabileceğini savunuyor.
Küresel ısınmanın kontrol altına alınamaması durumunda
çölleşme artıyor, deniz seviyesindeki yükselmenim tarım alanlarını ve su
kaynaklarını kirletmesine bağlı olarak gıda ve su kıtlığı krizlerinin
derinleşme olasılığı atıyor. Bu olasılık, kaynak savaşlarının sıklaşması,
açlıktan ve savaşlardan kaçan göçmen nüfus dalgaları komşu ülkelerin
sorunlarını artırıyor. Bu arada göçler, Avrupa ve ABD gibi merkez ülkelerin
siyasi dengelerini değiştiriyor, aşırı akımları güçlendirerek iç barışın
olumsuz yönde etkilenme riskini de arttırıyor.
Son olarak, 2°C’lik artış, diğer bir değişle 0,5°C’lik
bir fark, yazları erimeyen (Örneğin Sibirya gibi bölgelerdeki)
buzların(permafrost) erimesine, bu buzların altındaki metan gazının serbest
kalarak atmosfere karışmasına yol açacak!.. Böylece, 2° C’lik bir artış,
küresel ısınmaya daha önceki artış hızı eğilimine göre çok daha hızlı, yeni bir
döngüsel süreç ekleyecek! Küresel ısınma arttıkça permafrost eriyecek,
atmosfere metan gazı salınacak, metan gazı salındıkça sıcaklık daha da artacak.
Sıcaklık arttıkça...”
Bu haber kesitinden gördüğümüz gibi artık
önlenemeyecek kadar küresel ısınmadan etkilendiğimizi açıkça görür haldeyiz.
Son olarak ise geçen yıl bizzat katıldığım eTwinning Projesi’nde öğrendiklerimi
sizlere aktaracağım.
“Bireylerin su, su kaynakları ve suyu kapsayan tüm
konular hakkındaki temel bilgiyi, suyun sürdürülebilir bir şekilde kullanımı,
yönetimi, hayat için önemi ve gerekliliğini anlamaya, su ile ilgili bilimsel
bilgileri kullanarak karşılaşılan problemlere çözüm üretebilmeye, açıklık
getirebilmeye su okuryazarlığı
denir.
Günlük kullanılan suyun nasıl dağıtıldığı, arıtıldığı,
bunun yanı sıra suyun kalitesi ve güvenliğini koruyan, ne kadar su
kullanıldığını ve tam olarak ne için kullanıldığını bilen bireylere de su okuryazarı denir. (TÜBİTAK, 2020)
Su okuryazarlığı pratik
su okuryazarlığı, canlı su
okuryazarlığı ve sosyal su okuryazarlığı
olarak üç başlık altında
incelenebilir.
Pratik su okuryazarlığı; yaşam için sonsuz öneme sahip
güvenli bir suya sahip olma, sağlıksız suyu ayırt edebilme, günlük yaşamda
suyun önemini kavrama konularını kapsar.
Canlı su okuryazarlığı ise en temel mana da su
kullanma yeteneği olarak ifade edilebilir. Evde ve sosyal yaşamda gerekli ve
yeterli miktarda su kullanımı ile suyun geri kazanımı süreçleri bu başlık
altında değerlendirilebilir.
Sosyal su okuryazarlığı ise bütüncül su kullanımı
yaklaşımını benimsemiş, suyun geleceği noktasında kaygı taşıyan, su sorunlarına
karşı optimum çözümler bulmak için çaba gösteren sorumluluk sahibi ve harekete
geçme isteğine sahip bireylere dönüşme aşamasını ifade etmek için
kullanılmaktadır. (Otaki, Sakura and Otaki, 2015, s.37)
Hui-Shuang (2018) su tasarrufu sağlayan bir toplum
inşa edilebilmesi için su okuryazarlığının önemli olduğunu vurgular. Hui-Shuang
tarafından geliştiren ve su bilgisi, su tutumu ve su davranışı alt başlıklarını
içeren su okuryazarlığı ölçeğinin çekirdeğinde su davranışının olduğu tespit
edilmiştir. Samendra Sherchan vd. (2016) tarafından yapılan çalışmada
öğrencilerin su hakkındaki temel bilgilerinde görülen eksiklikler dikkate
alındığında sağlık, kültür ve gelecek için su okuryazarlığının ele alındığı
yenilikçi kursların açılmasına ihtiyaç olduğu vurgulanmaktadır. Halk sağlığı ve
yaşam kalitesini etkileyen temel parametrelerden biri olan su hakkında halkı
eğitmek için ciddi çaba gösterilmesine ihtiyaç olduğunu vurgulayarak
disiplinler arası bir yaklaşımla yürütülebilecek su okuryazarlığı modeline ait
disiplinler arası ders uygulamasının bilişenleri ve modülleri hakkında verilen
bilgiler tablo halinde yayınlanmıştır. Su okuryazarlığının geliştirilmesi ve
sürdürülebilir bir su kullanımı ve su okuryazarı topluma ulaşılabilmesi için
interdisipliner yapıda bir ders ya da kursların geliştirilmesi büyük adımlar
olarak değerlendirilebilir. Bireylerin ilk eğitim-öğretim yeri olarak ailede
alınan bilinç, tutum ve davranışların etkisi çok büyüktür. Su okuryazarlığının
interdisipliner yapısı gereği eğitim kurumlarında okul öncesi dönemden itibaren
tüm derslerin işe koşularak hedefe ulaşılması için çalışılmalıdır.
Ursavaş ve Aytar (2018) öğrencilerin su ile ilgili
yeterli bilgiye sahip olmaları için konuyla alakalı derslerde su kavramına daha
fazla yer verilmesi gerektiğini ve bireylerin bunu davranışa dönüştürebilmeleri
için küçük yaşlardan itibaren, özellikle okul öncesi dönemden başlayarak,
eğitim görmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. “Su okuryazarlığının
interdisipliner yapısı içerisinde formal eğitim sistemimizdeki bazı derslere ve
bunların öğretmenlerine daha fazla sorumluluk düşmektedir. Bu branşlar arasında
sınıf, sosyal bilgiler, fen bilimleri, coğrafya ve biyoloji ilk sırada yer
aldığını söylemek yanlış olmaz. Öğretmenlerin konudaki yetkinlik düzeylerinin
yüksekliği su okuryazarı bir topluma ulaşılmasında doğrudan etkiye sahip
olacaktır.”
Suyun, Su kaynaklarının ve su okuryazarlığının önemine
yönelik bilgileri, elimden geldiğince sizlere aktarmaya çalıştım. Umuyorum ki
bu bilgiler, yaşamınızda dünyamız için yanlış olan bilinci değiştirmeye biraz
olsun yarar sağlamıştır. Artık daha da geç olmadan bunun için bir şeyler
yapmalıyız. Dünyanın sessiz çığlıklarına kulak verme zamanı. Bunu yaratan biziz
ve bunu değiştirecek olan da yine biziz…
Aslınur BAL
Mavi-yeşil Dünya'mızı hoyratça griliğe savuranlara karşı bir başkaldırı, bir yardım çığlığı... Sesinizin yankılandıkça büyüyüp duyarsız kalplere çarpması dileklerimle...
YanıtlaSilGüzel dilekleriniz için teşekkür ederim.
SilBu alandaki cehaletimi yenmeme ve su okuryazarı olmama katkı sağladım kızım. Ve artık öğretmenimsin...
YanıtlaSilSizler kadar olamasam bile bir şeyler kattıysam ne mutlu:)
Sil