AKLIMI SEVEYİM AMA HANGİSİNİ? 


Akıl, bir isim değil, eylemdir. Var olmasından ziyade aktive edilmesi gereken bir cevherdir. Akıl; beşeri, insan mertebesine yükselten, onu irade ve vicdanla tamamlayan ruh bileşenidir.

İnsanın müteal bir güce inanma ya da o gücü reddetme, karşılaştığı bir problemi çözebilme ya da problem karşısında aciz kalma, hayata eleştirel bir bakış yöneltebilme yeteneği, perçeminin döküldüğü (varsa saçları) ön beyinde yer alır. Mutlak Kudret; kim evren, tabiat ve insan kitabını kendisinin gözbebeğiyle değil de şeytanın gözbebeğiyle okursa o kişiyi günahkâr perçeminden sürükleyeceğini söylemektedir. O halde diyebiliriz ki: Hakikate kalbinin ayaklarıyla değil, beyninin ayaklarıyla yürümektir akıl.
   
Sahi kimim ben, gerçek bir varlık mıyım yoksa bir gölge mi? Etten ve kemikten oluşan ellerim, dün bahçede somururcasına kokladığım çiçek, emeklemesine şahit olduğum bebek birer hayalden mi ibaret? Gölgesi düşen varlıkları tanımam için, zincirlerimi kırıp mağaramdan çıkmam mı gerekiyor? “Dünya” adı verilen yer, ezelden beri var mıdır yoksa dünyanın bir nüfus cüzdanı mı var? Evrende neden çok şey var? İçine doğduğum hayatın bir anlamı var mı yoksa hayata anlam vermeden yaşayamayan ben miyim? Bilim insanları: “İnsan sönmüş mavi yıldızdan bir parçadır. ” diyorlar. Kendisini sıradan zanneden ben, aslında bir star mıyım? Şu hiç durmayacakmış gibi yağan yağmurun müsebbibi Tor ve çekici mi? Çekiciyle gökyüzünü yırtan Tor, yağmur yağdırıp şimşek çaktırırken çekicini bir yerde unuttuğunda ya da çaldırdığında kuraklık mı oluyor? Yoksa Mutlak Kudret, rüzgâr ve bulut arasında bir cazibe mi kurgulamış? Ben, evren, yaşam… Tanrı’nın gördüğü bir rüya mıyız? Yoksa rüyada olan ben miyim? Herhangi bir yerde meydana gelen bir patlama yıkıma neden olurken nasıl oluyor da “Büyük Patlama” denen teori bir inşa oluyor? Her şey zıttı ile varsa Dünya adlı gezegen de ahiretle mi evlilik planları yapıyor? Keşfedici tasarımcıya duyduğumuz hayret aslında yaratıcı tasarımcıya duyduğumuz hayret mi yoksa tesadüfler tanrısı mı kusursuz çalışıyor?

 
Sorular, sorular… Akıl, en çok da içinde bulunduğumuz labirentin çıkış yolunu aramaktır.
   
Görmek beyinde olur, göz sadece objektiftir. İnsan evrene aklıyla bakar, ayrıntıyı aklıyla görür, benzerlik ve farklılıkları aklıyla fark eder. Akıl, hakikate ulaşana dek şüphe duymak, ulaşınca da teslim olmaktır. Hal böyleyken Zeytindağı’nda elini kavli ayetlere uzatan ve babasız bedenini tüm insanlık için Golgota tepesindeki çarmıhta bırakan İsa’dır akıl. Akıl; kazara adam öldürdükten sonra “Ben kendime zulmettim. ”diyerek kana buladığı elini koparıp atmayıp elini yıkamayı tercih eden “Yed-i Beyza” Musa’dır. Nemrut’un narına nuru ile direnen İbrahim, Kenan ilinde kaybettiği Yusuf hasretinden damarlarından kan, gözünden ışık çekilen Yakup’tur bazen de akıl. Akıl; kavmindeki tek kişinin bile kalbine dokunamadığına inanıp kendi kendisine kahredip onları bir gemi ile terk eden Yunus, oğlu Kenan’ı asıl tufanın Nuh ile değil, Nuhsuz olduğuna inandıramayan yaşlı Nuh, muhteris Züleyha’nın eliyle gömleği arkadan yırtılan Yusuf’tur. Secdede başından aşağı içi pislik dolu işkembe boşaltılıp Taif’te çocuklar tarafından taşa tutulan, sığındığı mağarada en yakın arkadaşına “Üzülme, Allah bizimledir.” diyen Muhammet’tir akıl.
   
Etten ve kemikten oluşan peygamberlerin yanı sıra, beynimizin kıvrımlarını yurt edinen gizli, doğrudan görünmeyen ama radyasyon gibi, hava, stres, merhamet gibi dolaylı olarak “Ben buradayım.” diyen bir peygamberdir akıl.
   
Her daim şüphe rahatsızlıktır. Aklın izm’le biteni tanrı, rasyonalite olanı karardır. Nietzsche’ye göre tanrıyı öldüren silahtır akıl. Akıllı, daha az akıllının tanrısıdır; güçlü, daha az güçlünün tanrısı… Galileo’yu hapse tıkan, şair Bruno’yu çiçek pazarında öldüren engizisyona karşı cüretkâr bir duruştur akıl. “Din adamı ve kadınları zinhar evlenemez. Doğrunun ve hakikatin tek kaynağı kilisedir.” diyen Skolastik kafaya, “Biz İsa ile evlendik.” diyen tecrit edilmiş rahibeye “Evlenmek bedenle olur, bende beden yok.” dedirtilen İsa’ya, “Biz kiliseyle evliyiz. Biz bilmeyiz, kilise bilir.”diyen ruhbana başkaldırının adıdır akıl. Kilisenin duvarına 95 maddelik bir bildiri kondurup , “Doğrunun, hakikatin tek kaynağı kilise değildir. İnsan aklı ile doğruyu bulabilir. Ben de insanım, benim de fizyolojik güdülerim var. Benim de soyağacım asırlara uzansın. Benim de oğlum, kızım olsun.” diyen Luther’dir akıl…
   
“Tanrının yarattığı ilk cevher akıldır.” Evet, tam olarak böyle söyler Farabi. Aklını kullanmak fiilinin ilk öznesi ise şeytandır.Kendisine yaratılışın hammaddesini nişangâh kılıp şoveniz bir kurşun sıktı:Ateş!!! Netice: Karavana. Nardan olana da bu yakışırdı zaten.
  
Elbette insanoğlu da zaman zaman şeytani aklı kullanarak kocaman dünyayı soğuk bir morga çevirdi. “Hayvan Çiftliği,1984,Dava…” gibi distopyalar, toplumlar, için alevden kostümler şeklinde hazırlandı.
   
Avrupa’nın göbeğinde, Bosna’da, erkek çocukları kıyma makinesinden geçiren, Müslüman kadınlara tecavüz eden Sırp Çetniklerdir akıl. Atom bombası, biyolojik ve kimyasal silah üreten kadın, yaşlı, çocuk demeden Führer’le 21 insanı gaz ocaklarında yakan, Stalin’le Kırımda milyonlarca insanı soykırıma uğratan, I.ve II. Dünya Savaşı’nda 70 milyon insanın katilidir akıl.
  
Aklını seç… Rahmani olan mı yoksa şeytani olan mı?
 
(Ayarsız Dergisinde yayınlanmıştır.)
 
Fırat KÖKLEN 

Yorumlar

Popüler Yayınlar