CUMA HUTBESİ Niyetine


İki gün önce, yine bir 15 Temmuz yıl dönemi öncesi Diyanet İşleri Başkanlığı, camilerimizden Cuma Hutbesi okutturdu. Elbette yine toplumumuzun yarısını teşkil eden kadınlarımızın camilerden uzak tutulduğu bir ortamda… Hem de Fetö vb yapılaşmalar bizzat kadınları aktif olarak görevlendirip, erkekleri dahi kadınlar aracılığı ile teşkilatlarına katma eğilimde olurken... Kadının elinin değdiği her faaliyette başarılı olunacağı ve hangi alanda olursa olsun -kadını eğittiğin zaman toplumu o alanda eğitmiş olursun-, gerçekliğinin önemini kavrayamamış olarak… Ayrıca Cuma Suresi-9. Ayette Yüce Rabbimiz “Ey İman edenler, Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman…” şeklinde kadını ve erkeği ayırmadan top yekün inananları camiye, namaza ve hutbeye çağırıyor olmasına rağmen, Kalem Suresi-37. Ayette beyan buyurulduğu gibi kendimize kitaplar edinerek, onları din adına kaynaklar yaptık ve Allah’ın Kitabı yerine onlara uyar olduk. Dolayısıyla yaşadığımız din, dinin yegane sahibi olan Allah’ın gönderdiği dinden(Zümer-3) fersah fersah uzaklaşmaya başladı…

Hutbenin konusu takdir edersiniz ki, 15 Temmuz darbe girişimi ve hain Fetö yapılaşması hakkında idi. Gönül isterdi ki; sekiz Bakanlığın ayrı ayrı bütçesinden daha fazla bir bütçeye sahip olan Diyanet, "Sonuçları konuşmak yerine, öngörülerimize uyulmamasının acı faturasını ödedik." şeklinde bir sunum yapsaydı. Benzer yapılaşmaların da aynı tehlikeyi içerdiğini söyleyebilseydi. Dinde tek otoritenin Allah olduğu, tek kaynağın Allah’ın Kitabı Kur’an olduğu, bunun dışındaki her kaynağın doğruluğunun Kur’ana arz edilerek kabul edilebileceği gerçeğini açıkça beyan etseydi.

Yoksa bu gün herkes Fetö’yü tanıyor ve tanımlıyor. Ülkemizde dini anlamda resmi bir kurum olan, yaklaşık doksan bin camisi ve yüz on bin cami görevlisi, bir o kadar Kur’an Kursu hocası olan devasa bir teşkilat olmasına rağmen hala ülkemizde Fetö kalkışması yaşanıyor, hala milletimiz merdiven altı bu yapılaşmaların kucağına itiliyorsa, bu bizim ayıbımızdır. Bunda en büyük pay sahibi bizleriz. Milletimizden özür diliyoruz ve aklımızı başımıza devşirdik. Bundan böyle Allah ile kandıranlara, Allah ile kul arasına girenlere, din sömürüsü yapan tüccarlara, din adına kutsal üreterek onlardan geçinen imtiyazlı şahıslara geçit vermeyeceğiz, diyebilseydi.

Allah dostu, mürşit, veli, evliya, kutup, müceddit, gavs, kutbul aktap, şeyh, hoca efendi, kainat imamı, mehdi vs her ne ki Allah ve Resülünden rol çalan, uyanık din bezirganları varsa o zevatın hepsini sınava tabi tutacağız, mal varlıklarının denetlenmesini sağlayacağız, gelir gider bilançolarını ilgili mercilerle paylaşacağız, diyebilseydi. Siyasete, ticarete, bürokrasiye ve eğitim-öğretime ne gibi sızmaları mevcut açıklığa kavuşturacağız, deseydi. Ama nafile Fetö terör örgütüdür, Aklınızı kiraya vermeyin. Sureti haktan görünerek bizi teslim almıştır. Evlatlarımızı kandırmıştır vs… İyi de zihniyet aynı olduktan sonra bu gün benzer şekilde cemaat ve tarikat yapılaşmaları aynı tehlikeyi bünyesinde barındırmıyor mu? O konuda hangi öngörüleriniz var? Allah rızası için çalışıyorlar, Din-i Mübin-i İslam’a hizmet ediyorlar şeklinde bir yaklaşımla onların faaliyetleri görmezden gelinip, hatta vakıf ve derneklerine resmi kurumlardan finansal kaynak aktarılmıyor mu? Fetö’nün yardım kuruluşları, yayın organları, dernek ve vakıfları kes kopyala yapıştır tekniği ile benzer yapılaşmalar tarafından ahtapot gibi hayatımızın her kademesini sarmıyor mu? Hatta zamanında “hizmet hareketi” diye herkes Fetö yapılaşmasına övgüler dizip, desteklemiyor muydu? Adil Öksüz’ün doktora jürisinde bile DİB’in mevcut başkanı yok muydu? Hocalar dahi bizzat kendi çocuklarını onların okullarından, dershanelerinden ve yurtlarından geçirtmiyorlar mıydı?...

Kısacası hiç ders almıyoruz ve benzer hadiseleri belli peryotlarla sürekli yaşayıp duruyoruz. En çok da din alanında kandırılıyoruz. Oysa bir kez Kur’anı anlayarak okusak kimse bizi kandıramayacak. Çünkü Ruhbanlık sınıfına geçit olmadığını, aracılık kurumunun apaçık şirk olduğunu, Allah’ın bize şah damarımızdan yakın olduğunu(Kaf-16) göreceğiz. O araya hiçbir aracının giremeyeceğini, Allah’ın bize çok yakın olduğunu, dualarımıza icabet etmesi için dahi aracı koymanın gereği olmadığını, -yüzü suyu hürmetine- diye aksi davranışların şirk olduğunu(Bakara-186), sadece ve sadece Allah’a kulluk yapıp, Allah’tan yardım dilememiz gerektiğini(Fatiha-5) bileceğiz. Din bezirganlarına geçit vermeyeceğiz.

Allah’a kulluk ile hürriyetin zirvesine çıkacak, irademizin ve özgürlüğümüzün sınırsız tadına varacağız. Ama kula kulluk ile irademizi ve aklımızı ipotek altına alan cemaat ve tarikat yapılaşmaları bizi köleleştirecek ve insan olma erdeminden uzaklaştırarak sürü psikolojisine büründürecektir. O zaman da lider veya önder kabul ettiğimiz kişilerin her sözünü ibadet aşkıyla, cennete girme beklentisiyle, sorgulamadan gönül rahatlığıyla yerine getireceğiz!!!

Gelin bu sürü psikolojinden kurtulalım. İnsanı aşağılayan, dini jargonlar kullanarak -kıtmir- olmaya geldim güzellemeleri ile adeta bir kapıya köpek yapan, kul ve köle edindiren bu yapılaşmalardan uzak kalalım ki, canlarımız yanmasın. Dünyamız ve ahiretimiz kararmasın…


Hayati YAMAN

Yorumlar

Popüler Yayınlar