BİR BAŞKADIR HAYAT
Herkese merhaba. Ben Gözde, otuz üç yaşında evli ve iki çocuk annesiyim. Hayati hocamın isteği ve benim de onay vermem üzere burada sizlere hayat hikayemden bahsedeceğim. Aslında, bu cümleye şöyle bir bakıldığında; “Ne gerek vardı ki!” diyebilirsiniz. Hocamın kendisiyle Ahbap Platformu aracılığıyla tanışık olmamıza rağmen, onun da bilmediği ve öğrendiğinde ise kendisini hayrete düşüren, bir o kadar da eğitici yönü olduğunu vurguladığı hayat hikayemi paylaşmak istedik. İstedik ki, insanların bilerek veya istemeyerek ne denli acımasız olabildiklerini görmelerine vesile olalım!.. Hiç üzerlerine düşmeyen mevzularda dahi kendilerini yargıç yerine koyup hüküm vererek, nice gönüllerde yargısız infaz yaptıklarını bilsinler istedik. “Bu paylaşımım sadece o konuda bir amaca hizmet edecekse bile ben varım hocam.” dedim. Sizlerle de paylaşmak istedim…
Kendisi ayrıca senarist kabiliyetli öğrencilerine müthiş bir
veri olabileceğini de dile getirdi.
Umarım herkesin hayatında, her şey dilediğince gerçekleşir!
Senaristler bu bilgiyi satır aralarına yayarak olaya daha
gizem katabilirler muhakkak, ama ben yekten ve dobra olarak belirteyim ki, “Evlat edinilmiş bir birey” olarak sizlere
yazıyorum.
Belki tüm okuyucular, belki de pek çok okuyucu için kavram
kargaşasına asla düşülmeyecek olan “Anne
Baba” kelimeleri dahi sizi o kargaşa içine çekebilecek bir hayat hikayesi
bu! Ama ben sizi bu açıklamalarımla o kargaşadan da kurtaracağım. Çünkü ‘anne ve baba’ kelimelerinin
karşılığının ne olduğunu bana yaşatan ve tattıran yüce kişiler; benim dünyaya
gelmeme vesile olan kişiler değil, dünyada hayata tutunmama her şeyleri ile
katkı sağlayan kişilerdir. Varsın sosyologlar, psikologlar, biyologlar,
filozoflar biyolojik ya da etik değerler açısından kimin anne ve baba olduğunu
tartışadursunlar. Ben vicdan denen içsesimi ve bana Tanrının yüklediği en
nadide vahiy ve ilham kaynağımın sesini dinleyerek kararlı bir şekilde
söylüyorum ki; Anne olmak çocuk doğurmak değil, baba olmak da çocuk
doğurtturmak değil! O nedenle hikayemde içi dolu dolu kullanacağım anne ve baba
kelimelerinin karşılığının biyolojik anne ve biyolojik babama ait olmadığını
bilmenizdir. Onları kast ettiğim her beyanımda “biyolojik” kelimesini ekleyerek anne ve baba hitaplarımı
yapacağım…
Ayrıca çok önemli bir hususu daha dile getirmeliyim ki;
Sizinle paylaşacağım bu hikayemde ben
ve Hicran Ablam dışında kullandığım
tüm isimler takma. Ben hikayemi anlatırken başkalarının hayatının olumsuz etkilenmemesi
için orijinal isimleri kullanmadım…
Haydi başlayalım o zaman…
Bu Hayatın Öznesi
Gözde
Her şey sadece Ahmet'in
Ayşe teyze ve Ali amca tarafından evlat edinilmesiyle başlamış. Ayşe teyze ve Ali
amca biyolojik olarak anne-baba olamadıkları için bir ailenin 3. çocuğu olan
Ahmet'i evlat ediniyorlar. O sırada Ahmet’i evlatlık veren ailede biyolojik
anne 4. çocuğuna da hamiledir...
Annem ve babam da biyolojik olarak anne-baba olamadıkları
için evlat edinmeye karar verirler. Ve evlat edinmek için kendilerince bir
takım çalışmalara başlıyorlar. Onların bu çabaları bir şekilde duyulmaya
başlayınca, nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde, Ahmet'in akrabalarından biri
annemle tanışmış. Ahmet'in evlatlık verildiği durumundan ve biyolojik annenin yine
hamile olduğundan, doğacak o çocuğu da evlatlık verebileceklerinden bahsetmiş.
Çünkü “Biyolojik ailenin” maddi durumunun iyi olmadığını doğacak o bebeğe de
bakamayacakları için uygun bir aileye evlat verebileceklerini söyleyerek anneme
adres vermiş! Siz, doğacak o 4. çocuğun ben(!) olduğumu tahmin ederken, ben de
1989 doğumlu olduğum için bu yaşanan olayların 1988 yılında gerçekleştiğini
tahmin ediyorum. Bakın bunlar henüz hâlâ tahmin!
Annem babama durumu anlatıp sevincine babamın da ortak
olmasını sağlamış ve aldıkları adrese gitmişler!
. . .
Biyolojik anneye kendilerinden bahsederek durumu anlatıp, bebeğine
aile olmayı teklif ediyorlar. Biyolojik anne, zaten bakacak durumları olmadığı
için doğumdan sonra gelip bebeği alabileceğini söylemiş kendilerine. Bugün ben
de bir anne olarak empati kurup nasıl bir duygu dünyasına sahip ki, teklif
gelir gelmez olayı kabullenmiş sorgulamasını dahi yapmadan; “Alkolik ve eşine sadık olmayan üstüne
üslük neredeyse her yıl çocuk doğurtturan bir kocanın kendisine yaşattığı mecburiyetten
olduğunu anlayarak ve bağrına taş basarak!” olmalı diyorum. Ayrıca 3. çocuk
Ahmet’i de evlatlık verdiğinden dolayı -alışık olmalı ki- diye düşünmekten de kendimi
alamıyorum! Dikkat edin hem şimdiye kadar anlattığım süreçte, hem de bundan sonraki
karar verme süreçlerinde biyolojik babadan hiç söz edemeyeceğim! Çünkü adamın
olayla bağı, sadece çocukların dünyaya gelmesindeki rolü. Başka hiçbir bağlantı
kuramıyorum ben…
Sözü almış olan annem ve babam artık benim doğumum için bir
yandan gün sayarken, diğer yandan da hazırlıklara başlıyorlar. Evde bayram
havası var. Mamalar, bezler, kıyafetler vs tüm hazırlıklar tamam. Ve derken o
gün gelip çatıyor.
Annem ve babam büyük bir heyecanla, içleri kıpır kıpır bir
şekilde biyolojik aileye gidiyor. Ama bir yandan da annemin içinde bir korku ve
panik hakim! Daha soğukkanlı olan babamı da o endişeli atmosfere çekiyor aynı
zamanda!
-Ya çocuğu vermekten vaz geçmişse!
-Ya heyecanla beklediğimiz ve sevgi selleriyle bağrımıza
basacağımız çocuğumuzu almadan, bugün eli boş bir şekilde geri dönmek zorunda
kalırsak!
Bu duygu karmaşası içinde eve gelen anne ve babam, biyolojik
anne ile 1 ve 2 numaralı iki çocuğunu evde kös kös oturur vaziyette bulurlar! Biyolojik
anne, 3. çocuğu olan Ahmet’i evlat edindirdiği için kahrolduğunu ve 4.
çocuğundan da ayrılırsa hayata tutunamayacağını dile getirir. Ondan dolayı kararından
vazgeçtiğini söyler!
Annem ve babam zayıf bir ihtimal de olsa -hayır- cevabını almamak için yol boyu
bildikleri bütün duaları okuyarak girdikleri o evde bir süre yığılıp kalırlar.
Ama yapacak bir şey yoktur! ‘Hayır’
cevabı olan o kartopu, çığ olmuş ve onları altına almıştır. Kendilerine gelip kaderlerine
razı olduktan sonra büyük bir heyecanla girdikleri o evden çok daha büyük bir
hayal kırıklığıyla çıkmak zorunda kalmışlar. Annem ve babam yaşadıkları
travmanın etkisiyle, evlat edinmekten vazgeçip hayatlarına öyle devam etmeye
karar almışlar…
. . .
Annem ve babam yeni normallerine alışmaya çalıştıkları
sırada, bu defa Tarih, 1989 yılı Aralık ayını gösterir. Biyolojik anne, annemle
ilk irtibat kuran Ahmet'in akrabasını anneme gönderip haber salmış... Haberci
akraba, “Evlat edinme girişiminde bulunduğunuz ailede anne 5. kez doğum yaptı.
Bebek ortalama 2 aylık oldu ve isterseniz bebeği size evlat edindirebilecek.”
Benden bu haberi size iletmemi istedi, demiş. Tabii annem daha önce yaşadıkları
hayal kırıklığı ve hüsranla sonuçlanan deneyimden sonra doğal olarak kabul etmemiş
ve anında reddetmiş. Fakat o esnada annemin yanında olan anneannem ve bazı
akrabalar devreye girmişler. Çocuk hasretiyle yanıp tutuşan annemi, ani karar
vermemesi ve gidip tekrar denemesi konusunda ikna etmişler.
Babam öğretmen, okulda ve hiçbir şeyden haberi yok!..
Anneannem, annemin yanına bir akrabasını da takıp aynı gün göndermiş biyolojik
ailenin evine. Eve gitmişler ama evde kimse yok! Sokakta top oynayan 2 numaraya
"Annen nerede?" diye
sormuşlar.
"Babaanneme gitti. Siz içerde bekleyin, ben hemen
çağırıyorum." diyerek annesini çağırmaya gitmiş. Annemler içeri
girdiklerinde kundağa sarılı halde, mahatın üzerinde yatan beni görmüşler. Annem
mahatın üzerine (yanıma) oturmuş ve
biyolojik anneyi beklemeye başlamışlar. “Yanıma” kelimesini parantez içine
alırken, sanki -sıcaklığını hissetmiş olduğum- duygusunu size aktarabilmek idi
maksadım! Çünkü siz yukarıdaki anlatımlardan 4. çocuk olanı ben zannetmiştiniz
ve artık o olmadığımı anlamış oldunuz. Ben de artık o yılın 1987 olduğunu
biliyorum…
Biyolojik anne beklenirken, daha önce yaşadığı tecrübeyi
anımsayan ve zaten tedirgin olan annem akrabasına, "Sanırım kadının evde olmayışında bir hikmetli mesaj var. Ben yine
hayal kırıklığına uğrayacağım. Kalk anam kadın gelmeden gidelim bu evden."
diyerek ayaklandığı anda; ben uykudan uyanıp anneme bakmış ve ağlamaya
başlamışım. Annem, o canım ciğerim annem işte! Sıcaklığını ve varlığını hep
yanımda, yanı başımda hissettiğim kadınım anlık refleksle beni kucağına alıp
susturduğu sırada biyolojik anne gelmiş ve içeri girmiş.
Anneme bu defa beni verebileceğini, ama sadece arada sırada
beni görme talebine engel olmamalarını istemiş. Annem de doğal olarak kabul etmiş
ama onun da tek şartı varmış. "Biz çocuğumuza
evlatlık olduğunu söyleyene kadar başka bir sıfatla görebilirsiniz!” demiş.
Zamanı geldiğinde kendisi öğrenecek ve yine kendisi isterse sizi annesi olarak
tanır ve o şekilde de görüşmek ister, diyerek ağlayan biyolojik anneyi teselli
etmiş.
Biyolojik anne kesinlikle maddi veya manevi başka hiçbir
talepte bulunmamış. Annem ve akrabası beni kucaklayıp tam evden çıkarken
kolundaki bileziklerden iki tanesini buzdolabının üzerine bırakarak,
"Bunları çocuklarının ihtiyaçları için bırakıyorum." demiş. Biyolojik
anne kabul etmek istemese de annem, “Olmaz senin çocukların da artık bizim
çocuklarımız ve zaten bu yavrumuzun kardeşleri. Lütfen anlayışla karşılayın ve
kabul edin ki, bizim de içimiz rahatlasın.” diye anneyi bir kez daha teskin
edip zorla da olsa bilezikleri bırakmış.
Annem kucağında bebeğiyle yani benimle, yanında da
arkadaşıyla evin yolunu tutmuş. Tabi babamın hala hiçbir şeyden haberi yok. Ve
babamın eve dönüş saatinden önce evde olmak isteyen annem, ona çok büyük bir
sürpriz yapmak istemiş. Akşam okuldan eve gelen babam bebeğini görünce şok
olmuş. Annem oturup her şeyi anlatmış ona ve Dünyalar onların olmuş. Evlat
hasreti çeken, insan yetiştirme aşkıyla yanıp tutuşan bu ailenin artık nur topu
gibi bebekleri olmuş. İkisi de sanki beni değil de evreni kucaklıyorlarmış
adeta…
Hikayemin buraya kadar olan kısmı, “İyi ki seçilmiş bir çocuğum ve iyi ki annemle babamın kızıyım!” dediğim
ve kendilerini çok ama çok sevdiğim anne ve babamın hikayesiydi aslında!
Onların bana anlattıkları doğrultuda yaşadıkları heyecan, korku, panik ve coşku
dolu kesiti sizlere yansıtmaya çalıştım…
Devamında anlatmaya çalışacağım kesitler ise bizzat
yaşadıklarım ve asla yaşamak istememe rağmen toplumsal baskı neticesinde
yaşamak zorunda kaldıklarım olacaktır…
Gözde ÖRGEL
Çok teşekkür ederim Gözde başkanım. Gerçekten paylaşıma izin vermiş olmanızla bizleri ve blog okurlarını ziyadesiyle memnun ettiniz. Anne ve babanıza sonsuz hürmet ve saygılar sunarım. Rabbim sağlık afiyet içerisinde nice yıllarınızı birlikte geçirmenizi nasip etsin inşallah...
YanıtlaSil