YALNIZLIK VE DEVRİM
YALNIZLIK
… Ne
büyük ve ne acılı bir süreç! İnsan yalnızlığa âşık olunca öyle sessizleşiyor,
öyle garipleşiyor ki nasıl anlatsam bilemem! Aslında hem yalnızlıktan
bahsediyor, hem de birilerine bir şey anlatmaktan!.. Bu da kendi içinde bir
paradoks gibi gözükse de, sessizim ve garibim, anlatımlarım da bana. Kendi
kendime! Ha sen de alırsan eğer sana ve senin yalnızlığına da…
Hayata yalnız geldim, yapayalnız ve üryan!
Kalabalıklar içine karıştım, ama sonra kalabalıklar içinde bile yalnız
kaldığımın farkına vardım. Ve yapayalnız gideceğimi de kavradım, çift kişilik
tabutları hiç görmediğim günden beri.... Acıların yalnızlık çektirdiği de
vakidir insana! Derin ve travmatik acıların… Aşkın acısı, hayatın getirdiği
yükün acısı, fikir sancısı acısı. İnsan acı çektikçe kurtulur bu hayatın
bayağılığından...
ACI
… Acı
çekelim mi, çağrımın kendisinde karşılık bulduğu ey dost? Mazoşist bir
yaklaşımla acıyı kendimize çekmeyelim de, ‘neyin acısını çekmemiz gerektiğini
bilelim’ demek istedim. Sen anladın beni değil mi ey dost? Biz çekelim acıyı
içimizin derinliklerine, bedenimizse derin bir kuyuya çekilsin isterse… O kuyuda,
acıyı merdiven yapar titreye titreye çıkarırız titrek bedenimizi yükleneceğimiz
ruhla, asil dava insanı misyonumuzla…
Acı çekelim ey dost! Acı çekelim ki bulalım kendimizi.
Kendimizi bulalım ki, yol açılsın bedenden o yüce hakikate. Aşkı bulalım ve aşkla
keşfedelim o yüce değerleri. Fark edelim o hakikatin ve varlığın gerçek
sahibini! Yoksa biz o değerler için o hakikatleri keşfetmek için mi varız, onun
için mi gelmişiz? Onlar olmazsa biz de yokuz, ölü biriyiz. Ruhsuz bir bedeniz
yani yaşayan ölüyüz… Değil mi dost?
Ama öyle değil! Bak ruhumuz var bizim; yani duamız,
büyük bir davamız var!
DAVA
…
Ne asaletli bir ilkedir o! Ve sahibine asil bir duruş kazandırır. Yalnızlıktır yine
davaya maya katan, sahibine ruh giydiren! Çünkü her şeyden soyutlanman ve
sadece kendine ait olan neyim, kimim, neredeyim ve ne içinim? Sorularını
yapayalnız cevaplayabilmen, asil ruha bürünebilmen, dava adamı olabilmen için
yalnız kalmaya adanmış olman gerekir... Asiller kaçar basitlikten! Nereye mi?
Kaçabildiği son yere ve sonunda Allah’a… Önce başka bir âleme kaçarlar. Bu
hayat onların aradığı yer değildir çünkü. Herkes onları melankolik bulsa da, onlar
başka bir dünyanın ve idealin peşindedirler, umduğunu bulamadıkları bu çağda acılıdır
ve yalnızdır onlar. Kim oralı olur ve kim anlar onları bilinmez?..
ÇAĞ
… Bu
çağ kalabalıklar çağıdır ama aslında kendi içinde yalnızlar türeten bir çağ!
Fakat çağın çarklarında kaybolan insanların pek çoğu yalnızlığını bile fark
etmiyorken, biz yalnızlığımızı biliyor, onu fark ediyor ve seviyoruz. Bu çağın
kargaları gibi leşlerde dolaşmayalım, kartal olalım uçalım gökyüzünde, özgürce
uçalım, uçarak kaçalım bu çağdan. Çıkalım ve gökte kurduğumuz ama aslında
içimizde olan mağaramıza kaçalım. Olgunlaşalım ve başaklar gibi eğelim kafamızı,
tevazu olsun şiarımız. O da ne yüce bir şiar değil mi ey dost?
Boş başak gibi dik başlı insanların yürüdüğü bu çağın sokaklarında
olmayalım biz. Bu çağın insanları varsın kendince başını eğecek nesneler
edinsin, biz eğik başımızla Allah’ın huzurunda duralım. Biz bu çağın
uyuyanlarından ya da yaşayan ölülerinden olmayalım. Zaten istesek de asla olamayız,
acıyı dert edinen, yalnızlığı seven, davayı ruh diye giyinenler olarak…
UYKU
… Hayatı
rüyada yaşayanlar uykuyu hayat edinenlerdir. Uyku hafif ölümdür. Ölümün
provasıdır aslında. Yine seni yalnızlığa götürür. Varsın yaşarken uyuyadursun
bu çağın insanı. Biz harekete geçelim, hayatı canlı ve diri yaşayalım, uykuyu
öldürelim, ölünce uyuyalım! Varsın dursun o kalabalıklar karanlıkta. Biz yalnız
da olsak çıkalım aydınlıklara. Zaten sadece kalabalıktan sıyrılan ve çağları
aşan yalnızlar, acı çekenler, aşkla davaya sarılanlar ve vahyin suyundan kana
kana içen ruhlar çıkar aydınlığa. Onlar kahkahalar atadursunlar, biz kapatalım
gözlerimizi tefekkür edelim; yaşayan ölü müyüz, hayatı oyun, eğlence ve rüya
gören uykucu mu? Yaşayan ölü olmaktansa, mezarda yapayalnız ölü olmayı tercih
etmez misin ey dost?
Yalnız gelip yalnız gideceğimiz gibi uykuda da
yalnızız demiştim ya dost! Gelişinde senin yalnızlığını amniyokoryon, gidişinde
kefen, uykuda ise yorgan gidermeye çalışır. Aralarındaki tek fark odur diye
düşünüyorum ben dost. Ama sen hayat boyu yalnızlığımı ise dostların
gidereceğini hatırlatırsın hep bana. Seni de onun için seviyorum biliyorsun
değil mi can dost?
DOST
… Yalnızlığın
yegâne ilacı dosttur. Dost olmak, dost bulmak, dostu bilmek ve dost kalmak
insanın en önemli görevi iken, dostu kaybetmek ise en dehşetli acısı değil
midir? Gerçek dostluk, mahlukattan yalnızlığa kaçışla, yalnızlığın son durağı
olan Allah’a varışla kurulmaz mı? Allah’la dostluk kuran, neyin yalnızlığını
çeker ki? Acıyı da yalnızlığın derin sancısını da yok eder evelallah. O ne
güzel dost, o ne güzel yardımcı ve o ne güzel vekildir! Onunla aramıza kimse
giremedi değil mi? O acı çekenleri de duydu, sızlanan, kıvranan ve titreyenleri
de… Onun için derin kafalara vahyetti, kalabalıklarda
zevkü sefa sürenlerin nasiplenmediği vahyi... Sadece O duydu, yalnız kullarını.
O duydu, sadece isyan eden kullarını! Zulme karşı, zalimin karşısında olmak
için isyan edelim haydi kalk ayağa! Kalk, kıyam et ve uyar be yalnız dostum! Çok
yalnızsın evet ama yine de kalk ve uyar dostum! Haydi rotanı sevdaya çevir, davaya,
yani hakikate…
HAKİKAT
… Hakikat
olursa derdimiz, aşkla dolar gecelerimiz. Gecelerin de gündüz gibi parlar. Haydi
durma kalk! Âşıklar uyumaz, uyuyamaz. Bu çağın karanlığı da parıl parıl
parlamak istiyor, haydi kalk... Çünkü aydınlığa âşıktır karanlıklar. Hakikate
âşıktır yalnızlar. Biz yoldayız, yürüyoruz bu ıssız ve sancılı yolda. Haydi
kalk ve gel beraber yürüyelim. Kır zincirleri at üstündeki yükü. Belini
ağrıtmış bu çağın yükünden kurtul ki yol alabilesin yoldaşım. Rabbine secde et
ve katıl devrime! Her secde, her kıyam yeni bir varoluş, yeni bir devrim! Kıyam
et bu çağa! Başkaldırımızın sembolüdür kıyam! Kibirden kaçıp yalnız o Yüce Hakikate
boyun eğişimizdir secde! Hala kaçmak istemiyor musun bu çağdan, gerçekten razı
mısın bu kandan, nefretten, silahtan? Haydi kaç tut kalemi, bir aşk aşıla
yüreğime. Aşıla ki, yoldaş olalım biz. Kavga etsin bu çağ, tutsun elindekini
vermesin kimseye; biz sevişelim, biz paylaşalım… Zincirlesinler, atsınlar insanları
zindana, biz özgürleşelim biz o sarp yokuşu geçenlerden olalım. O sarp yokuşu
ancak yalnızlar geçer, bir avuç yalnız… Ve o bir avuç hakikatin insanı
saraylara başkaldırır. Hayır der, olmaz der, bu düzen böyle gitmez der. Evet
çünkü o yalnızlığında toplamıştır isyanını! Bu yüzden korkma yalnız olmaktan. Asil
ol ve yalnız ol, yalnızlığımız bizim sevdamız olsun…
Kutlu dost titre, akıt gözyaşlarını ateşimiz sönsün. Yalnızlığını
merdiven yap ve tırman bu kuyudan tırman! Biz buhranlar içinde kalmak istemiyoruz,
biz hakikate kaçıyoruz, Allah’a sığınıyoruz ve Rabbimize iltica ediyoruz!
Muhakkak ki O, bize doğruyu gösterecektir. O ne güzel bir dost, O ne güzel bir yardımcıdır…
SÖZ
… Sen
kimden yanasın; güçten mi, yoksa sözden mi?
Sözden yanasın değil mi dost? Çünkü bu dava sözün ve
aydınlığın davasıdır. Güçten yana olan dost olamaz, olsa bile dost kalamaz. Güç
sahip olduğu insanı zehirler, diğerlerini sindirir. Sen güçlü isen gücü
kaybedince yanında dost kalmadığını görürsün, diğeri isen güçlüye sahte dostluk
gösteriyorsundur.
Oysa söz, yüce davanın en güçlü silahıdır. Gücünü
sözden alanlar silahla mağlup edilemeyenlerdir. Bak işte bizi ve sözümüzü
bekliyor yoksullar, ezilenler. Haydi dirilt yüreğini, katıl bana, çık artık kuytulardan,
dal artık sokaklara! Dal ki tanıyasın hayatı.. Haydi yalnızlaş! Bak ben yapayalnızım,
geziniyorum bu sokaklarda bir devrimci olarak…
Haydi yalnızlaş, kaç kalabalıktan! Ruhunda bir devrim
yap! Çevir o nefsini sözünün çıktığı nefesinin yönüne! Ve vicdanı hâkim kıl
ruhunda. Aklınla yüreğin sevişsin, ortaya capcanlı bir devrim çıksın. Devrim bu
devrim! Yalnızlığın pek yüce meyvesi…
Bize nasip olsun aşk ve özgürlük. Nasıl mı nasip
olacak? Yalnızlaşarak… Şikayetçi değiliz ki yalnızlığımızdan. Çünkü biz aşka
susamıştık ve âşıklar da yola yalnız çıkarlardı. Aşkı öldüren nefretin
besmelesi ise kalabalıklardı. Hem de öyle bir kalabalıktı ki o, sadece bedenen
değil ruhen de çok kalabalıktı. Yanında bin bir hırs ve öfke de vardı. Çırpınır
dururdu şehvetinden, onların yolcusu olan insanlar nefsinin kulu olmuştu! Kini
ve nefreti öldüren âşık ise Allah’ın kuluydu…
Başlangıçta yalnızlıktan inim inim inliyorken sen, şimdi
kalktın bak ve kıyamdasın artık! Artık yalnız değilsin. Daha doğrusu yalnızsın
ama asilsin… Sen şimdi vahyin sözüyle hemhal olup, sözün gücüne râm olarak Allah’la
konuşabilirsin. Konuş haydi! “Rabbim artık beni bir başıma bırakma! Bıktım ben
sensizlikten!” de… Bırakmaz o seni hiç endişelenme. Ve vicdanından seslenecek
olan onun sözünü kulağınla değil yüreğinle duyacaksın artık sen…
Sen de o kutlu sözün ışığıyla başkaldıracaksın ve yön
vereceksin bu çağa. Korkma, Allah seninle, acı ve yalnızlık çeken herkesle…
Hakan KURT
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.