SİYAH TÜRKLER

Ebeveyniyle aynı okulda eğitim faaliyetinde bulunan bir öğretmen çocuğu bir bakıma yaptığı hataların, her çocuk gibi tolere edilememesi yönünden ve hatalarının, yanlışlarının öğretmen olan ebeveynine fatura edileceği psikolojik baskısıyla okulunda kısmen Siyah Türk muamelesi görür. Ya da o hissi yaşar!

Müftü, İmam, Kur’an Kursu hocası çocukları toplumda “Bir de hoca çocuğusun…” cümlecikleriyle başlayan yargılamalar, evde ise “Aman ha yavrum millete, hocanın çocuğu şöyle şöyle yapmış!” dedirtme tembihlerine dayalı baskılarla yetişmesi nedeniyle Siyah Türktür.

İHL öğrencileri, diğer dengi okullarda okuyan arkadaşlarına göre Siyah Türktür. Çünkü yine onlar da hayatlarında en az bir kez yüzlerine çarpılan sözlü şiddete maruz kalmışlardır. Şiddet içerikli cümlelerin ya sonunda, ya da başında “Ulan bir de imam olacaksınız! Tu size…” diye azar işitmek durumunda kalmışlardır.

Çoğunluğun hakim olduğu topluluklarda, azınlıkta kalan kişi veya gruplar da içinde yaşadıkları o toplumun Siyahisidir. Buna etnik köken, mezhep, meşrep farklılığı, cinsiyet ayrımcılığı vs çok rahatlıkla girer.

Siyasal yapılaşmalar ve siyasi partiler genelde bütün seçmene hitap ederken karşıt görüşlü partileri, özelde ise benzer tabana hitap eden yakın görüşe sahip daha az oy almış partileri Siyah Türk kabul eder. Ya da öyle görür, adını koymasa da öyle lanse eder…

Gücü eline alan iktidar mensupları devletin, bürokrasinin, yasaların ve yönetmeliklerin yetkisini ve rüzgarını arkasına alarak kendince türettiği Siyah Türklere kamusal alanı zindan edebilir ülkemizde. Ya da Kamusal alandan eşit yurttaşlık ilkesi gereğince yararlanmasının önüne geçebilir. Her siyasi partinin “öteki”si vardır. Ve kim iktidar olursa, onun ötekisi Siyah Türktür ülkemizde... 

Seçimler yapılıp iktidar değişikliği gerçekleşince; anında formalar değişir. Ev sahibi ve deplasman takımları yer değiştirmiştir artık. Tribündeki amigoların kışkırtıcı sloganları eşliğinde taraftarları karşıya küfür, hakaret, hakemi aşağılama ve bütün hıncını ondan alma dürtüleri ile psikolojik tatmin yaşıyordur doyasıya...

Rövanşist bir anlayışın hakim olması nedeniyle yıllarımız siyah ile beyazın futbol müsabakasını izlemekle geçti ülkemizde. Kimimiz Siyah Türk, kimimiz Beyaz Türk olarak tribün kavgalarından ve küfürlerinden hissemize düşeni fazlasıyla almıştık defalarca! Fakat Siyah Türk muamelesini iliklerine kadar hissetmiş, kamusal alan tanımlamaları ile evrensel hukuka ve temel insan haklarına aykırı tutumlar sergilenerek önü kesilmeye çalışılmış inançlı, dindar bir kesim olarak milletin oylarına talip olmuş şerefli, onurlu Kapkara Habeşli Bilal oldukları iddiasıyla gelenler uzun yıllar ev sahibiydi artık. Ve iktidar süresi uzadıkça yanında olmayan deplasman takımlarını aynı şekilde Siyah Türk muamelesine tabi tutuyordu. Oysa adaletin tecelli ettirilmesinden, daha çok özgürlük alanlarının açılmasından, kalkınma ve refah seviyesinin yükseltilmesinden, sanat, spor, edebiyat, sinema, bilim ve teknoloji alanında ilerlemelerden hiç söz edemez hale gelmek, seksen milyon olmakla övünüyor olmamıza hiç yakışıyor muydu? Feleğin çarkından geçmiş, kendisine kurulan tuzakların hepsini çok iyi öğrenmiş, ayrık otu gibi söke söke ben de varım savaşı veren, askeri ve sivil vesayet odakları ile mücadele etmiş olan Habeşli Bilallerin, Michael Jackson gibi estetik ameliyatı olarak Beyaz Türk olmasıdır bizi şaşırtan!

Asker ya da sivil hiç fark etmiyor. Demokrasiyi özümseyememiş, içselleştirememiş despot kişiler her dönem ve kamunun her alanında bir Siyah Türk üretmiştir. 1980 askeri darbesi sonrasında başlatılan, 28 Şubat sürecinde ise zirveye çıkarılan başörtüsü zulümleri bugünün Siyasal İslamcı zihniyetini iktidara taşıdı. Ve şimdi başörtüsü, yeniden belli mahfiller tarafından piyasaya sürülmeye çalışılmaktadır. ABD karşıtı gibi görünüp, her zaman CIA ve ABD çıkarlarına hizmet eden derin sol şahsiyetleri gibi hiçbir zaman, hiçbir güç odağıyla mücadele etmemiş kişiler, ülkeyi yeniden sol adına kamplaşmaya kutuplaşmaya taşımamalıdır. Halkın arasında zerre kadar karşılığı olmamasına rağmen yeniden siyaseti dizayn etme aracı olarak başörtüsü ve dindar karşıtlığı mağduriyeti oluşturulmamalıdır. Gündem ekonomi, işsizlik, açlık, yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklardır… 

Toplum olarak iktidardan beklentilerimizin önüne hiçbir suni gündem geçmemelidir! O beklentilerimiz; İnsan hakları ihlalleri, hukuksuzluk ve adaletsizlikler, ayrımcılık, torpil, nepotizm, hırsızlık, yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin sona erdirilmesidir. İşsizlik sorunlarını çözmek, daha çok istihdam alanları açmak, fikir, inanç ve teşebbüs hürriyetinin önünü açmak, gençlerin geleceğe güvenle bakmasını sağlamaktır. Bunlar son derece insancıl beklentilerimiz olup, her devrin iktidarından beklenmesi gereken koşullardır aynı zamanda. Aydın insan yöneticisinden hesap verilebilir bir yönetim anlayışı içinde bunları bekler. Bir eğitimci olarak dar çerçeveli siyasetten uzak kalarak, genel bakış açısı kazandırmak için tarihe kayıt düşmek istediğimden dolayı bunları not ediyorum…

Daha müreffeh ve daha zengin bir halk, hukukun üstün olduğu, bir görevi hak etmişse eğer birilerinin kendi önüne geçirilebileceği endişesine kesinlikle kapılmamış, hayallerini gerçekleştirme umudu asla dumura uğratılmamış, özgürlüklerin tavan yaptığı bir ülkede ortaya çıkar. Öyle bir ülkeyi de aydın, demokrat ve insani değerleri sadece çocukluk dönemine hapsetmemiş her yaşa yaymayı başarabilmiş nitelikli bireyler ortaya çıkarır… 

Ama nerede?..

Aynı sarmalın içine girdirilmekten ve rövanşist anlayışla tribünlerde yer değiştirilmekten gına geldi, bıktık artık. Siyasetten umutlar kesilmeye yüz tuttu. Bizleri, "Acaba gelen, kimleri Siyah Türk ilan edecek ve kimden rövanş alacak!" endişesi ile karışık bir merakta bırakmayın artık. Zira artık biz, hepimiz; hakisi, açığı, koyusu olmayan yeşiller olmak istiyoruz!..


Hayati YAMAN

Yorumlar

  1. Hepimizin yeşerdiği o günleri görür müyüz ki hocam? Umutlarımızın heveslerimizin güvenimizin yeşerdiği günleri görür müyüz? İnşallah🙏🏻 Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnşallah görürüz. Ümitsiz olmak bize yakışmaz. Ama Araf-155 ve 156 ya sığınıyorum. Bir çıkış yolu gösterir inşallah Rabbimiz diye umut ediyorum...

      Sil
  2. Enes Coşgun3 Ocak 2021 00:18

    Çok önemli bir konuya daha değinmişsiniz hocam. Gerçekten Türkiye'de siyaset yapmak biraz farklı işliyor. Siyasi partilerin kuruluş felseleri aşağı yukarı güzel şeyler içeriyor, ülkeyi daha ileri bir seviyeye çıkarılmak isteniyor, vs... Birisi bir partiye girmek isterken de herhangi bir sıkıntı yok, girebilir, üyesi olabilir. Ancak siyasetçi olmaya karar verdiğinde işin içine siyaset geleneği giriyor. Nasıl yani ? Ailen ne kadar tanınıyor, kaç kuşaktır bu görüşün içerisindesin, yeterince paran var mı... Dolayısıyla milleti temsil eden vekiller, siyasetçiler çoğunlukla (yine bir açık kapı bırakayım) atalarından aldığı geleneği devam ettiriyor. Ve genelde kullanılan cümleler de 'Benden öncekiler gibi ben de şucuyum, benden sonrakiler şucudur !' Kullanılan 'şu' kavramı kötüdür, iyidir demiyorum ama böyle olunca bahsettiğiniz gibi 'Benim oğlum-kızım öyle olmaz, bizim aileden öyle kişi çıkmaz' benzeri cümleler söyleniyor. Dolayısıyla aslında 'hoşgörü' amacıyla kurulan partiler geleneğe kayıyor. Ben A partisindeysem, çocuğum B partisinden olamaz, oluyor sonunda. Elbette çocuklar kendi iradesiyle aynı görüşü seçebilir, sıkıntı: Çocuğa seçme hakkı veriyor muyuz, seçtiği her kararda arkasında durabiliyor muyuz ?
    Hâl böyle olunca sevgili hocam; iktidar yer değiştirince de kendisi kuşaklardır aynı görüşte zorunlu olanların hoşgörülüğü sadece sözde kalıyor. Mesele; parti içi fikir ayrılığından öte, aile içi ideoloji ayrılığına saygı gösterebiliyor muyuz.? Her olayda olduğu gibi bu da 'aile' den başlıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun süper analizler içeriyor ve katılıyorum her alandaki çürüme kuşkusuz siyasette de kendini gösteriyor. Hatta yönetim erki siyasetle geldiği için dizayn olumlu veya olumsuz yönde tepeden aşağı doğru şekillenerek
      ortaya çıkıyor. Ülkemizde kim veya hangi siyasi görüş neyi savunuyorsa, iktidara gelince o değerler o siyasi yapı eliyle erozyona uğratılıyor. Doğal olarak halkın refleksleri de köreltilmiş oluyor. Çünkü karşıt argüman, "Sen ondan daha mı fazla o davayı ya da sen değeri savunuyorsun, i değeri biliyorsun?"oluyor.

      Siyaset pahalı ve paralı olanların işi olduğu gibi siyasetle ilgilenenler de paralı olmaya başlıyor. Geçim ve zenginleşme kapısı...

      Artık ailelerde kuşak çatışması ve yaş farkına bağlı kamplaşmalar yaşanıyor. Gençler geleceğini kararttığı düşüncesiyle yaşlılarına siyasi fikir olarak değer vermiyor ve onları oksijen israfı gibi görüyor. Çünkü her iki kuşağın hayattan beklentisi farklı...

      En önemli bir problem de okumuş ve kendini geliştirmiş ama memuriyet hayatında olan insanımıza da siyaset yasak. Çok masum bir bakış açısıyla parti ayrımı yapılmasın maksadıyla alınmış bir karar olsa da günümüzde o yasağın da kaldırılması gerekiyor diye düşünüyorum. Dolayısıyla resmi olarak siyaset yapması yasak olunca bu defa sivil toplum kuruluşları siyasi partilerin arka bahçeleri gibi faaliyet gösteriyor. Nereden baksan tutarsızlık almış başını gidiyor. Ümidimiz sizlersiniz gençler...

      Sil
    2. Düşüncelerinize sağlık hocam. Moneradan Yolculuk sürecinin ve kitap sürecinizin başlangıcından beri bu hayalin içinde olup, büyük bir başarıya ulaşması gerçekten çok mutluluk verici... Şuanda yetiştirdiğiniz öğrencilerinizden biri olduğum için bir kez daha gurur duydum hocam. Burdan belirtmek isterim ki bu kitabın herkese ücretsiz bir şekilde ulaşması için üstüme düşen neyse yapmak isterim. Saygı ve selamlarımla hocam...

      Sil
    3. Çok teşekkür ederim Muratcım. Gerçekte sizler benim gururumsunuz. Eğitim insana yapılan yatırımdır ve uzun vadelidir. Etkilerini, geri dönüşlerini çok sonraki yıllarda gösterir. Ne mutlu bana ki ve Şükürler olsun Yüce Mevlama ki, bana sizler gibi etkilerini kısa sürede gösteren canlar nasip etti.


      O halde ben de buradan çağrıda bulunayım, hem öğrencilerimden, hem öğretmen arkadaşlarımdan, hem de öğretmen olan eski öğrencilerimden bana ulaşanlara adres verdikleri takdirde "Sen de Anlarsın!" kitabımı "Senin hediyen" olarak gönderirim Muratcım...

      Tekrardan çok teşekkür ederim bu kadirşinazlığına...

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar