43’Ü 6 GEÇE
Dur! Hayır hareket etme ne olur, dur! Ya aptal mıyım neyim? Aslında beynimi bu sancıdan kurtarmam beni durmaya değil, harekete mecbur bırakıyor! Beynim ki artık şeffaf, bütün mahremiyetini açığa vurmuşken kafatasım dekolte kıyafet gibi duruyor üstünde… Artık dayanamıyorum burada beklemeye. Hareket et ulan!
***
Hiç ışık olmayan bu yerde 43 dakika ya da 43 saat... Hayır 43 yıl, yok yok 43 asır... Karanlığın hikayesi! Var mıyım yok muyum, ya da yoktan var edilmenin sırrı mı? Zifiri karanlıklar nasıl aydınlanır, onun şeffaflık hikayesi mi? Elim kolum bağlı gibi burada. Elim kolum dediysem aldırmayın siz bana. Bedenimi göremiyorum, kendimi hissedemiyorum ben! Karanlıktan değil. Gerçekten yok, hissetmiyorum hiçbir uzvumu. Beynim şeffaf dedim ya başta, işte bütün sır orada düğümlü! Bir zihin kalmış elimde. Bak yine ‘elim’ dedim. Kahrolası nasıl anlatsam ki acaba! Yokluktan başladı her şey, yola koyuldu. Ve o yolda ben de varım, varlığından habersiz siz, biz ve her kim varsa onun adına… Artık biliyorum yok olmayacak hiçbir şey. Elimde bulduğum son kerte çizik zihnim, bana onu fısıldıyor karanlığın derin sessizliğinden…
Üzerimde ağır bir baskı var oğul. Sanki 43 çimento torbası altındayım, 43 kez küçültmüşler beni. Haykırıyorum, yırtınıyorum ama sesimi kimseciklere duyuramıyorum. Ne denli küçüldüğümü, yükümünse ne derece ağır olduğunu farz eder misin oğul?
Zamanı nasıl daralttığımı 10-43 ten hesap eder misin kızanım? Mikro alemdeki bir bakterinin bir anda makro aleme geçişinin yabancılığında; varoluşumu, benliğimi, ‘ben’ oluşumu düşünüyorum. Hiç bilmediğim bir yerde en çok bildiklerimle olmanın sevimsiz rahatlığından da memnun değilim.
Hiçlik ortasında olamam, madde vardır elbet yani olmalı lakin göremiyorum. Ya çok küçük ya da çok büyük!
Ne kadar yükseldim ben böyle, o kadar karanlık bir yere geldim. Dünya, yıldızlar, galaksiler yoklar bile artık. Bildiğim termodinamik yasaları burada geçerli mi acaba? İşin içinden çıkılabilir mi ki? Evren modellerinin hangisi bu? Kapanan evren mi, Paralel evren mi? Kapandık mı yani, bu mu olay? Yoksa hiç kesişmeyecek paralel vagonlardan birbirimize el mi sallayacağız? Bak yine ‘el’ dedim! Öyle saçma şey mi olur ya!
Allak bullak oldu kafam. Bilincimin sınırlarının bu kadar kalın duvarlarla örülü olduğunu fark etmemiştim bugüne kadar; zorladıkça üzerine bir tuğla daha koyuyor girdiğim yanlış yollar. Ama eminim, evet eminim. Bu bilinmezlik ve gizlilik, müthiş bir bilinirliğin ardışığı olabilir ancak. Yani entropinin ucundayım. Amma başlangıcında amma sonunda! Hissediyorum oğul. Sen ne alemdesin?
***
Işık var! Hem de o eski, sobalı köy evlerindeki insanın içine akan huzur gibi sarı tungsten lambadan süzme... Valla bak, o lamba gibi ışığından çok ısısı var aslında evlat. Dışını ışıtırken, içini ısıtması ondandır. Ama enteresandır, ışığı doğrusal hareket etmiyor. Bir ressamın fırçasının inşa ettiği dans gösterisini sergiliyor sanki ışığının hüzmeleri !.. Bir pelerin gibi dönen dansözün ayakları yaklaşırken ve uzaklaşırken değişen renkleriyle Andreas Doppler ’e selam vermeyi de ihmal etmeden inşa ediyor dansını; önce birkaç kuark, ardından aritmetik bir dizinin a2. terimi olduğunu anladığım elektron, proton ve 1 hidrojen atomu, sonra yanına bir eş: H2. Devam eden geometrik artış olacak ki kavramakta çok zorlanıyorum. Adeta Newtonca konuşmaya başlıyor o bundan sonra. Bense dansın enstrümantal müziğiyim artık…
***
Ahh midem bulanıyor, başım dönüyor. “Dansa kendini o kadar kaptırırsan, pelerin gibi ortada dönen sen olmasan da miden bulanır başın döner elbet.” dediğini duyar gibiyim oğul! Ama öyle değil işte. ‘Araba tutması’ nedir, bilir misin sen? İstanbul-Zile arasını horlayan yaşlı bir teyzeyle, tozlu bir otobüste geçirmiş kadar yorgunum ki. Kulaklarımda yutkununca bile geçmeyen bir basınç farkı.
Ne! Bir dakika... Bedenim yerinde, ellerim çalışıyor. Bacaklarım hareket ediyor. Organlarım da yerinde... Fırçanın ucu yakınlarımdan geçmiş anlaşılan. Ressam bir şah eser olarak beni kabartmış tualinde! Ancak ben bu fırçanın yakınımdan değil üzerimden geçtiğini, bir oyma sanatı değil kabartma sanatıyla var edildiğimi, çok uzun yıllar ciddiye almayacağım, biliyor musun kızanım? Ta ki karanlığı yırtan o ışık, duygularını George Gamow ’a itiraf edene kadar.
Nasıl oluyor oğul? Bunca bilinirliğin bir bilinmezden rastgele gelmesini temellendirmeye çalışmak zor iş olsa gerek. Ha evet, öyle ortamlara gireceksin ki bunca bilinirliğin bir bilinçten düzenle geldiğini savunmak diğerine temel atmaktan daha zor olacak. Bak, Tanrı insanın kafasını karıştırmak istemiyor aslında. Windows için üretilmiş bir sisteme Windows yüklüyor sadece. Sen program dilini öğrenir gibi adım adım gideceksin ana karta. Donanım yazılım arası uyumu fizik ile anlayacak, matematik ile ispat edeceksin. Mac kurmaya çalışmak mı, o mantık hatası olur oğul. Ama çoğu kişi hayranlık uğruna patinaj çekmeye ve sitemlerine yük bindirmeye bayılıyor.
Peki bütün bunları anlamak ve mutlak karanlıktan aydınlığa çıkma aşamalarını görebilmek nasıl oldu oğul? Aslında bir fikrim var. Sanırım arada bir ‘selam’ daha vermek zorunda kaldığımız birini kaçırdık evlat. Bir selam dedim, oysa 43 selam olacaktı! Ben ona 49 selam demek isterim aslında ama Max Planck’ın 1 saniyenin 10 üzeri 43’te biri kadar daralttığı zamana saygısızlık yapamam. Fakat nedeni bende saklı olmak koşulu ile 10 üzerindeki o üslü ifadeyi ‘43’ü 6 geçe’ diye saygıyla bitirmek isterim....
Enes COŞGUN
Ooo! Müthiş bir çalışma! Emeğine sağlık Enesim. Bunu hemen bir solukta okudum ama çok kez okumam lazım. Beş boyutlu bir sunum olmuş! Termodinamik, kuantum, ileri fizik, açılan evren, dürülen zaman!.. kısacası müthiş beyin atraksiyonları dolu.
YanıtlaSilBayıldım doğrusu, harikasın canım evladım. Kutluyorum...
Çok teşekkür ederim hocam. Boyut sayısınca sahip olduğumuz duyu organlarımızın sınırı olayları anlamamıza fazlasıyla yetecektir. Sadece doğru işletim sistemi çalıştırılsın
YanıtlaSilCevabın da muhteşem. Amane yalan söyleyeyim defalarca okuyorum ve kendimi tekraren okumaktan alıkoyup bir türlü sosyal medya hesaplarımdan tanıtım paylaşımı yapamıyorum! Neredeyse beynim şeffaflaşacak benim de. Zaten kafatasım dekolte evelallah...
SilSağ ol, var ol evladım.
Eyvallah hocam. Ben de tekraren teşekkür ederim... ��
Sil