BEŞİNCİ MEVSİM


( Değerli okuyucularım, yazımı okurken bu melodinin de size kısık sesli bir arkadaş olarak eşlik etmesine izin vermeninizi öneririm...)


En son kaç sene önce çay içtik birlikte? Hani seneler, Dünyanın Güneş etrafında dönüşünü temsil ederdi ya! Ben hiç o döngüde olamadım. Tekrar gelemedim aynı yere, hesap kitap tutamaz oldum. "Kaç sene oldu?" diye soruşum da ondandır. Yoksa hatırlamamaktan değil!.. 


Vereceğin her cevap ise peşinen söyleyeyim, kabulümdür. Çünkü yolum, yolculuğum, dikey benim... 


Mevsimleri de birer kez gördüm sanırım! Evet evet. Onları tanıyor, biliyor ve hatırlıyorum. Gönlüm binlerce gün sayarken, hafızam dört elektron dönüşü hatırlıyor! Sanki Karbon atomu olmuş da, son yörüngesinde elektron yerine, dört mevsim taşıyor... 


Güneşimin doğuşuyla batışı arasına kaç mevsim sığdırdım bilmiyorum!.. Günlerim yıl gibi benim. Yarım gün, yarım ay, yarım elma yok. Hiç olmadı hayatımda. Belki sana garip gelebilir ama benim gerçeklerim böyle. Dünyanın düz olduğunu savunanlar var hâlâ, deyip beni de o kategoriye koyup afallama. Dedim ya yolum, yolculuğum dikey benim. Günü, yıl eyleyenlerdenim ben... 


Sonbahar da kaç ay geçirdim acaba? Bütün günüm, Eylül gibiydi. Dökülen yapraklar benim altımda ezilirken, ben yağmurlar altında ıslanırdım. Hangi damlalar paralel düştü? Biri alnımdaki kırışıklara, diğeri ayaklarım altındaki yapraklara! Hangi kırışıklarım kesişti, içimin dışardan gözüken yaraları saydığım yaprak damarları ve kıvrımlarıyla?.. 


Hangi, hangisi?.. 


Bilmiyorum ama Eyvah diye içinden haykırdığın çığlığı duyabiliyorum ben! 


"Yıl, mevsim, ay derken, güne ve saate geldi. Dakika, saniye, salise diye gitmesin ne olur?" diye yalvarıyor ve bildiğin bütün duaları okuyorsun... Çünkü zaman daralmasın, ruhun sıkışmasın istiyorsun!


Ardından gelen Kış tı değil mi? Ellerimle dokunduğum karlar kaç derece ateşle su oldu? O sular hangi yağmurları taşıyor? O damlalar kimlerle paralel düşecek yere yine?


En çok hasret kaldığım mevsimim UMUT doldurdu bütün zamanımı, her yanımı. Hasreti kör gözlerime dokundu. Sağır kulaklarım oldu sensör... Her şey düzeldi derken, baktım ki dilim olmuş lal! 


Ama olsun. En çok ellerime dokunmuş olacak ki Umut, dokunduğum yerlerde kömürden harfler oyuldu... Duvarlara cümleler yazdım ben, bak! Sevgiye dair, ilgiye dair, şefkate dair, hatırı zamanın karesi sayılan bir yudum çaya dair...


Yaşamak da, yazmak gibiydi biraz. Eğer her harfi özenle seçip dizmezsen anlamı kaybedersin. 


Sen kalemle başlarsın yazmaya değil mi oğul? Fakat hayatta her bir paragraf silgiyle başlar!.. Çünkü üzerine doğduğun kağıt temiz değildir, bilir misin ey oğul?


Caddeler kirli, kaldırımlar kirli, asfalt kirli... 


Hırs kirli, aşk kirli, ihtiras kirli... 


Göl kirli, nehir kirli, ova kirli...


Gök kirli, dağ kirli, bayır kirli...


Hava kirli, su kirli, toprak kirli...


Mevsim Yaz değil, kulağıma gelen bu ses de saz değil! Bahar a, barışa, huzura ve güvene sıkılan kurşun sesleri... 


Korkma sen de duyacaksın bu sesleri hep. Hatta senden sonra senin oğul dediklerin de... Çünkü kirli kağıda doğduğun bu dünyada kutsal bir söz türetilmişti artık... "Silahlar savaşta değil barışta çekilir.


En çok zarar barışta verilir. En derin yaralar barışta açılır, en ağır sözler barışta işitilir, zannediyoruz artık biz... 


Bu denklem kaçıncı dereceden bilemem ama tek bir bilinmeyeni var. O da Tanrı.


Çözüme kavuşturmak, anlam ve anlamaya yüklenen misyonla alakalı.



Zamanı kavramaya kalkarken biz, kendi süremizi gözden kaçırıyorduk. Madde ile olan ilişkimiz kısadır oğul. En güçlü bağlar kopar, ufak bir sızıyla. Atomlar birer birer insanı terk eder. Bu belki de en ürpertici kader. Ama bende bir şey var, ölümsüz ve zamana yenik düşmeyen bir şey. Onu biliyorum, fakat anlatamıyorum...


Varsın kuşlar yüksekten yatay uçsun. Aslında uçmak yükselmektir be oğul. Hem de dikine dikine, gerekmez her zaman kanat. ‘’Ölüme çalar gözlerim, hayat ellere inat.’’


Enes COŞGUN

Yorumlar

  1. Benim çok hoşuma gitti, Enescim. Harikasın canım evladım. Derinlikli bir yazı okudum, ben de dikey bir uçuşa geçtim. Dikine dikine ve kanatsız...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Enes COŞGUN17 Ekim 2020 20:48

      Çok teşekkür ederim hocam. Rüzagar ne yönden eserse essin yolculuğumuz hep devam edecek...

      Sil
  2. Yine çok güzel. Özlemişiz Enes

    YanıtlaSil
  3. Enes Coşgun18 Ekim 2020 18:17

    Çok teşekkür ederim. Bir nebze olsun dokunabilsiysem gönüllere ne mutlu bana...

    YanıtlaSil
  4. Sen kalemle başlarsın yazmaya değil mi oğul? Fakat hayatta her bir paragraf silgiyle başlar!.. Çünkü üzerine doğduğun kağıt temiz değildir, bilir misin ey oğul?

    Hayatta her bir paragraf silgiyle başlar...

    Ben de bu paragrafa takıldım çıkamıyorum. Çok güzel bir yazı söyleyecek söz bulamıyorum. Yüreğinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Enes Coşgun29 Ekim 2020 19:43

      Güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim Mine Hanım. Yazarken ben de en çok orada kayboldum. Sonrasında kirli olanları yazacak o kadar çok şey vardı ki, biraz kısa kestim açıkçası...

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar