BİMARIMA ÇARE MİMAR


Günaydınlar.
Yazmak benim için bir düşünme metodu, bir deneme tahtası olsa da bu formatta daha önce nasıl yazılacağı konusunda oldukça acemiyim. Elimden gelenin en iyisini yapmaya, mümkün olduğunca sıkmamaya ve akıllardaki soruları büyük oranda yanıtlamaya çalışacağım. Kendimi yahut okulumu bir paragrafla açıklayıp geçmek de istemiyorum. Bu sebeple hem benimle, hem de okulumla yazı ilerledikçe tanışacaksınız. 
Şuan için, mimarlık hakkında konuşacağımızı/yazışacağımızı bilmeniz yeterli sanıyorum.
Elbette unutulmamalı ki, her ne kadar uzmanlığım hakkında genel yorumlar getirmeye çalışsam da bunu eğitim aldığım okuldan ve içinde bulunduğum ekolden soyutlanarak yapmam bir hayli zor olacak. Bu sebeple bu metni değerlendirirken tespit ve eleştirilerimin aldığım eğitim şekliyle direkt alakalı olacağını ve farklı okullarda eğitim gören arkadaş ve meslektaşlarımın aynı konularda farklı düşünceler beyan edebileceğini de unutmamanızı hatırlatmam gerekiyor. 
Pozitif bilimler içinde bu “farklılık” ne derece ayırt edilir düzeydedir, bilmiyorum? Sonuçta bilim ve gerçekler sübjektif değildir fakat mimarlık için kanıtlanabilir ve değişmez doğruların olduğunu söylemek mümkün değil. O halde üzerinde durmamız gereken ilk soru bu olabilir: 
-Mimarlık nedir?
Tarihin en eski mesleklerinden biri olduğunu biliyoruz. Atalarımız nasıl ki ekip dikmeyi keşfetti, işte ondan buyana toprağa, tam anlamıyla saplanıp kaldılar.  Barınmak gibi çok temel ve insani bir ihtiyaçtan çıkıp basit ve pratik çözümlerle üstesinden gelinebilse de mimarlığın bugün geldiği nokta inanın bunun çok ötesinde. 
Mekân denen bir boşluğu inşa etmeden önce onu, türlü işlemlerden geçirip inceltme zanaatı diyebiliriz, mimarlık için... 
Bahsettiğim gibi bir bilim, mühendislik gibi ele alamıyoruz. Çünkü içerisinde değişmez ve kesin sonuç veren formüller yok. Diğer yandan bir sanat da değil. Çünkü mimarın problemi sadece estetik değil kullanılabilir çıktılar üretmektir… 
Taş taş üstüne, tuğla tuğla ardına koyduğumuzda da barınaklar, müzeler, kütüphaneler inşa edebiliyoruz. Gecekonduların barınma ihtiyacını karşılamadığını iddia edebilir miyiz? Mimarlara ihtiyaç duyuşumuzun sebebi, temelde bu inşa eyleminin yöntem ve biçiminden ziyade yarattığı mekânın örgütlenişi, çevresiyle ilişkisi, ihtiyaçların en verimli ve kullanışlı şekilde karşılanmasındandır. Yani aslında bir mimar, yarattığı kabuk yahut duvar kadar bunun içinde kalan hacimleri de düşünmek zorundadır. 
Zihinlerinizi karıştırmaktan bir hayli korkuyorum. :(( 
Açıkçası bir mimarın işi, kullanacağı malzemeyi seçip onu ayakta tutmaktan ibaret değil. Mimarlık bir bakıma tasarım işçiliği! Mimarın problemleri de neyin nasıl inşa edildiği kadar, bunların getirdiği anlam, hissiyat ve deneyimlerdir. Bir mimar, sizin bir odaya girdiğinizde ne hissedeceğinizi, hangi mekânı nasıl kullanabileceğinizi düşünmek zorundadır. Pratik elbette teoriyi yanıltabilir ama bunun düşünülerek tasarlanması gerekmektedir. İşte bu mimarın görevidir... İkinci soru da şimdi geliyor haliyle!
-Nedir bu tasarlamak?
Tasarlamak için, somutun soyutta planlanması diyebiliriz. Aslında bu bir mimarlık kavramı değildir. Hayatınızın her yerinde karşılaşırsınız ve farkında olarak ya da olmayarak siz de yaparsınız. Tasarlamak, her şeyden önce düşünsel bir eylemdir. 
Mimar mekânı düşünür. Arazisi nerededir, coğrafya nasıldır, orda yaşayan insanlar kimlerdir, kimin için ne inşa edilecektir, bu kimselerin ihtiyaçları nelerdir? Mimar bunlar vb sorular sorup kendi penceresinden yanıtlamaya çalışarak mekân ve yapı kimliği oluşturur. Evet, üstünde düşünülerek yapılmış her binanın dikkatli bakıldığında kimliği görülebilir. 
Işık da, ses de, koku da, ekmek kesilecek alan ihtiyacı da, gece uyunacak gündüz çalışılacak oda ihtiyacı da, aklınıza gelebilecek her şey bu tasarım sürecine dâhil olabilir. Burada da mimarın seçim ve tercihlerinin çıktıyı nasıl direkt etkilediğini görüyoruz aslında. Aynı alan üzerinde ışıkla oynayıp insanı kasvete boğan ya da çevredeki seslerin içeri dolmasını sağlayarak huzur veren bir müze tasarlanabilir. Bu yönüyle mimar da bir bakıma mekân manipülatörüdür. Tasarlamak olmadan, mimarlık olamaz. Bu sebeple benim okulumda ve çoğu mimarlık okulunda, eğitim için asıl olan bu “tasarlamak”tır. Okulum mu? Eski adıyla Teknik Üniversite, yeni adıyla İstanbul Teknik Üniversitesi
İTÜ için mimarlığın çok önemli bir yeri var. Aslında ülkemizdeki mimarlık gelişimi için de fakültemizin çok önemli bir yeri var. Fakülte, Emin Onat önderliğinde açılıyor. Okulun örgütlenmesinde Emin Onat kadar Paul Bonatz’ın da çok iz bıraktığını görüyoruz. Diktatörlük döneminde ülkemize sığınan akademik isimlerden birisi olan Bonatz, beraberinde kendi mimari anlayışını da getiriyor. Taşkışla’da bu ilticanın yarattığı izleri bugün bile görebiliyoruz. 
Mimarlıktan bahsettik, bu kadar yoruma açık ve imgelemlerle yürütülen bir işin eğitimi de ister istemez hayli farklılaşıyor. Okuldan okula fark ediyor olması zaten kaçınılmazken, ders aldığınız hocalar dahi sizin mesleği nasıl icra ettiğinizi, nasıl kavrayıp ifade ettiğinizi de değiştiriyor. Yine de aşağı yukarı her okulda karşılaşabileceğiniz şeyleri paylaşmanın faydalı olacağı görüşündeyim.
-Mimarlık Eğitimi
Mimarlık eğitimi dendiğinde tabi ki, vazgeçilmez ve belkemiği niteliğinde bir ders; 
Proje. 
Bu ders küçük çaplı bir mimarlık simülasyonu adeta. Eskilerin kara düzen dediği, başınızdaki ustanız ile bir dönem boyu yürüttüğünüz bir ders. Deniyorsunuz ve deneniyorsunuz! Dersin özeti aslında bu. Güzeli, çirkini, oluru, olmazı dersin dönem boyu işlediği konu özelinde deneyerek keşfediyorsunuz. Bu konu bir bina olabileceği gibi çok daha farklı, hatta belki tanımlanamayacak mekânlar da olabilir. Bu noktada iki unsur çok kritik. Birincisi proje stüdyosunu yani hocanızı, seçebilmeniz; ikincisi seçtiğiniz hoca ve onun alanındaki yetkinliği... 
Öğretim üyesi sayısı sorunundan yahut okulun ilkesi doğrultusunda, projenizi seçemeyebilirsiniz, bunun üniversiteden üniversiteye değiştiğine şahitlik ettim. Eğer mimarlık konusunda karar verdiyseniz fakat okul seçemiyorsanız kesinlikle bunu araştırmanızı ve seçerken göz önünde bulundurmanızı öneririm. Aksi takdirde, çok samimi söylüyorum, frekansınızın uyuşmadığı bir yürütücü ile geçmiş bir dönem size okulu dahi bıraktırabilir. Tabi ki seçtiğiniz hocaları tanımanız ve geçmiş stüdyolarında ne işler ürettiklerine bakmak da hayli önemli. Bu açıdan da, yine üniversitenizi seçerken gerek kurumların işlerinin paylaşıldığı sitelerden gerekse o okulları deneyimlemiş kimselerin şahitliğinden mutlaka faydalanmalısınız. Proje ve proje stüdyosu eğitiminizin kilit noktasını oluşturacak. Çünkü bu derste en temelde “tasarlama”yı, ardından mimarlığı öğreneceksiniz. Bunun faydası çok büyük. İlerledikçe açıklayacağım, seçiminizde size mimarlığı değil tasarıyı öğreten okulu seçmelisiniz. Ayrıca bu derste yaptığınız tasarıyı ifade etmeniz de gerektiği için bir yandan da temsil yöntemleri hakkında kendinizi geliştiriyor olacaksınız. Temsil çok önemli, bu noktada. Çünkü anlatılamamış bir fikir, gerektiği takdiri alamaz. Bu defa şu soru önem kazanır:
-Mimar nelerle temsil eder?
Bu genelde çizim ve modellemelerdir. Fakat siz tasarlama eğitimi aldığınız için bu konuya da inanılmaz yaratıcı, yepyeni bakış açıları da kazandıracaksınız. Projenin yanında malzeme, mimarlık tarihi, restorasyon gibi dersler ile karşılaşacaksınız. Bunlar bazen kafanızı dağıtıp rahatlamanızı sağlayacak bazen de sıkışan takviminize tuz biber olacak. Lisedeki derslerinizin nerdeyse tamamı lisede kalacak. Fiziği dahi, inşaat mühendisi arkadaşlarımız sağ olsun, çok daha temel görüyoruz. Malzemelerin statiği konusunda; betonu ve çeliği hesaplarıyla birlikte özel olarak işliyoruz fakat yine mühendis arkadaşlarınki ile kıyaslanabilecek düzeyde değil. Yani bir yandan da 12 belki 13 senedir içinde bulunduğunuz eğitim normlarından da bir hayli uzaklaşıyorsunuz mimarlık fakültesinde. Çünkü bu ilmin temsili; formülde değil modelde ve çizimde…
Eğitim konusunu karşılaşmanız muhtemel süreçleri de anlatıp toparlayıp bitirelim. Eğitiminiz bir hayli zor olacak. Sizleri korkutmak için söylemiyorum. Bunda gizlenir saklanır bir şey yok, birçok eğitim gibi mimarlık eğitimi de birçok yönüyle zor. Zannetmiyorum ki mühendislik okuyan arkadaşlar kendi bölümleri için kolay desinler. Yahut insan canını mevzu bahis alan tıp biliminin kolay olduğunu söyleyebilir miyiz? Mimarlık da bahsi geçen alanlar gibi gayet zor, en azından Türkiye’de. 
Yurtdışında nispeten daha öğrenciye bırakılmış bir planlama olduğunu duyuyoruz fakat şuan konumuz o değil. Bizim bölümün zorluğunun nedeni, iki işçiliği birden istiyor oluşundan kaynaklanıyor. Yani hem derinlemesine düşünüp, fikirler oluşturmak hem de bunları ifade edebilmek gerekiyor. Hem fikir işçiliği hem de el işçiliği yapmanın karşılığı doğal olarak zorlukları beraberinde getiriyor. İnsanın hayatından çok önemli ve maliyetli zamanlar alıyor! Mimarların çoğunun kafein bağımlısı olması ve gözaltları şişik gezmelerinin sebebi biraz da bundandır, derim. Yine de çok canınızı sıkmayın, lisedeyken uykuyu gerçekten çok seven ben bile, bu düzene bir şekilde alıştım. Dört saatlik bir uykunun insan için yeterli olduğunu ispatlayan kobaylar gibiyiz. Özellikle teslim yaklaştıkça bazı geceler uyumayabilirsiniz. Bu da sorun değil, çünkü tüm dönem de böyle geçmiyor en nihayetinde. 48 saat uykusuz kalıp duvarda yürüyen hamamböcekleri görme deneyimini başka hangi bölüm sunabilir sizlere!
Şaka bir yana. Bahsettiğim stres, uykusuzluk, kendine zaman ayıramama durumları sadece ama sadece bir şart altında çekilebilir oluyor! Sevmek. 
Arkadaşlar mimarlıkta (veyahut okuyacağınız farklı bölümlerde de) gerçekten çok stresli durumlardan geçebilirsiniz. Bölüm bırakmak elbette aklınıza defalarca gelebilir. Hatta sevseniz bile, bu duyguyu yaşayabilirsiniz. Ama günün sonunda yaptığınız ürüne bakıp, onu sizden bir parça olarak gördüğünüzde yahut yaparken zorunluluktan değil de, sizi mutlu eden ve doyuran bir iş olarak gördüğünüzde tüm bu saydıklarım size tatlı dahi geliyor olacaktır. Uykusuz gecelerinizi gülerek anlatıyorsunuz. Hatta uykusuz kaldığınız saatleri yarıştırıp yaptığınız işe gösterdiğiniz saygıyı dahi yarıştırdığınız oluyor. Sevmek. İşte bunun için söylüyorum ve yine söyleyeceğim, Sevmek! Çok romantik kaçtığını biliyorum ama gerçekten her ne okuyacaksanız, olmazsa olmazınız bu olsun... Uzmanlık, alan, bilim, meslek, sanat; ismine her ne derseniz deyin, sevdiğiniz kadar size aitler.
Bu kısma ait son sözlerim, mimarlığın temelinde tasarım yatar, olmalıdır. Mekâna ve insana dair tasarlamayı da, bu tasarımı hangi temsil araçlarıyla nasıl göstereceğimizi de mimarlık fakültelerinde öğreniriz. Okulumuz hatta hocamız bu sebeple çok şey ifade eder. 
Çizim yapabiliyor olmanızın nerdeyse hiçbir anlam ifade etmediği bir bölümdür, biraz da mimarlık. (Güzel sanatlar üniversitelerindeki mimarlık bölümlerini ayrı tutmakta fayda var sanırım, bahsettiğim ekol fenomeninin bir tezahürü)
Peki varsayalım mezun oldunuz, varsayalım muhtemelen seneye ki bensiniz! Bu defa şu soru karşınıza çıkacaktır:
-Nerede çalışacaksınız? 
Bilmiyorum. (kendi adıma bilmiyorum fakat bu farklı bir konu tabi ki) Bilmiyorum, çünkü siz seçeceksiniz. Belki üzerinde araştırılma yapılsa çok çarpıcı sonuçlar çıkar! Çünkü Mimarlık okuyan herkes, mimar olmuyor. Hatta mimarlık fakültesi bölümlerinde okuyan öğrencilerin dikkate değer bir kısmı da okuduğu bölümün mesleğini yapmıyor! 
Neden? Cevabı çok basit çünkü burası bir meslek okulu değil. (En azından İTÜ henüz değil.) 
Yukarıda bahsettiğim gibi size burada mimarlık mesleği kadar tasarım hakkında da eğitim veriliyor. Bir yandan da sizin eğitim sürecinizi bu doğrultuda planlayıp ders ve stüdyo seçmiş olmanız gerekiyor elbette. Mimarlık okuyup mimar olmak isteyenler, yine her bölüm kadar, sektörde bir miktar çırpınıyor. Kavruluyor diyemiyorum çünkü çokça emek sömürüsü olayına şahitlik ediyoruz, içler acısı. 
Türkiye’de özellikle son 4-5 yıldır her alanda olduğu gibi inşaatta da bazı sıkıntılar var. Bildiğiniz gibi “beton” bir süredir Türk ekonomisinin dinamosuydu. Fakat olağan seyir bozuldu ve sektör kazandığı ivmeyi kaybetti. Bu durum elbette, anlayış göstereceksinizdir, benim için de umut kırıcı. Yine de fark ettiyseniz mimarlığı tavsiye etmiyor değilim. Çünkü ilginiz olduğunu ve seveceğinizi düşünüyorsanız, inanın bütün bu ekonomik sorunları aşkımızla yıkabiliriz, en azından böyle olduğuna inanmak istiyorum. 
Mimarlık okuyup mimar olmak istemeyenleri ise bazen hayal edemeyeceğimiz şekilde görüyoruz. Devlet su işlerinde veznedar olmak gibi değil; bir sanat eseri olarak metali işleyip takılar yardımıyla katma değere dönüştürmek gibi. Yahut kendi dövme atölyelerini açan arkadaşlarımız var. Sinemaya yönelenler, web tasarımına, reklamcılığa, müziğe, sanata… 
Anlatmak istediğim; tasarımın eğitimini aldığınız sürece bunu kendi ilginiz ile birleştirip ekonomik özgürlüğünüzü kazanmanızın türlü yolu var. Belki gelecekteki mesleğinizin adını dahi bilmiyorsunuz. Üniversite yıllarını bu anlamda dolu geçirmek çok önemli. Kesinlikle kapalı olmamalı, bilgiye ve yeniliğe aç olmalısınız. Aklınıza gelen her şeyi deneyebilecek cesarete sahip olmalısınız. 
Üniversiteyi sadece okulda meslek öğrendiğiniz bir kurum olarak düşünürseniz ne yazık ki size gelecekte onarılamaz hatalar doğurabilir. Bu sebeple şehrin ve üniversitenin imkânlarını sonuna kadar sömürmekten ve kendinizi her alanda gerçekleştirmekten asla geri adım atmayın.
Mimarlığın ne kadar insani olduğundan en başta bahsetmiştim. Bunun doğal bir sonucu da elbette evrensel oluşu. Mimarlık gibi bir kavramı yalnız ülke sınırları içerisinde düşünmek sizin ufkunuza hakaret olacaktır sayıyorum. Mimarlık ya da yukarda bahsettiğim gibi sizin kendinize çizeceğiniz bir başka yol icabı mesleğinizi, yurtdışında yapmamanız için hiçbir sebep yok. İhtiyacınız olan şey azim ve hayal gücü. Bir şeyi denemeden “nasıl olacak ki?” dediğiniz sürece, hayattan bir adım geri kalmışsınız demektir. 21. yy dünyasında neredeyse sınır diye bir kavram kalmadı. Yurtdışı kesinlikle size uzakmış gibi gelmesin, yıldızlardan yakın olduğuna emin olabilirsiniz. 
Bu yolda ise yabancı dil doğal olarak çok önemli bir yer kaplıyor. Yurtdışında çalışmak gibi bir düşünceniz olmasa dahi, kaynaklara erişiminizi arttırıp ufkunuzu genişletebilmeniz açısından çok mühim bir konu. Bunda korkacak, ümitsizliğe kapılacak hiçbir şey yok. Bir dil öğrenmek sanıldığı kadar zor değil. Hatta iki dil öğrenmek de zor değil. Bugün çevremdeki birçok insanın İngilizce yanında, farklı bir dilde de en azından başlangıç düzeyinde bilgisi var. Köklü üniversitelerde bununla karşılaşıyoruz elbette. Yine de hala bununla hayıflanmanızı gerektirecek bir durum yok. Ben de sizinle aynı şartlarda eğitim aldım, aynı coğrafyada büyüdüm. Ben bir şekilde, dil zekâmın bu kadar düşük olmasına rağmen, başardıysam sizler de elbette, misliyle başaracaksınızdır. Yürekten söylüyorum, dil öğrenmek adına attığınız hiçbir adım, hiçbir çaba boşa gitmeyecektir. 
Kişisel gelişim kitaplarına döndürmekten korkuyorum, sohbet mahiyetindeki bu yazışmamı! Fakat mimari ve mimarlık böyle bir şey! Gönlünüze girmek, benliğinize tasarım ve fikir işçiliği de yapmaktır, tasarımlarını edebi bir üslupla sunmasını da bilmektir aynı zamanda… Ana gayem ise gözlemlediğim, kendim için sizler için iyi olabileceğini düşündüğüm konularda ısrarla sizi ikna etmeye çalışmaktır. 
Şimdiye dek değindiğim bütün bu konuları sonlandırmak gerekirse: 
Mimarlık, tasarım işçiliğidir. Ne pozitif bilimler kadar doğruları var, ne de sanat kadar sübjektif. Eğitimi de lisede gördüğünüz eğitime benzemez. Tasarım, düşünsel bir süreçtir. Bunu da özellikle görsel enstrümanlar ile ifade ediyoruz. Fikir ve ifade üretimi uzun sürdüğü için sık sık uykusuz kalıyoruz. Fakat sevdiğiniz sürece uykusuz kalmanız sizi o kadar da tüketmiyor. Mezun olduğunuzda ise mimarlık yapmak zorunda değilsiniz, çünkü ilginize göre dolu dolu bir eğitim hayatı geçirdiniz ve ilgi alanlarınız var. Tasarım eğitiminizi bu ilgi alanlarınızla birleştirebilirsiniz. Bu ilgi alanınız mimarlığın kendisi de olabilir. Üniversitede kalıp, akademik süreç içerisinde mimarlık hakkında düşünmeyi, konuşmayı, daha çok öğrenmeyi ve öğretmeyi de isteyebilirsiniz. Ofislerde ya da şantiyelerde mekân üretiminin bizzat içinde de olabilirsiniz. Bu süreçte yabancı dil öğrendiğiniz için, farklı bir ülkede yaşamaya karar verip bu evrensel mesleğinizi orada da gerçekleştirebilirsiniz. Şöyle bir okuyunca, mimar olmak fena bir fikir değilmiş, diyeceksiniz...
Umarım sıkılmadan ve yorulmadan okuyabilmişsinizdir. Umarım bazı sorularınıza cevap olabilmişimdir. Umarım mimarlık ve mimarlık eğitimi hakkında, en azından değerlendirme yapıp ne düşündüğünüzü fark edecek düzeyde, bilgi sahibi olmuşsunuzdur. Bu karşılaşma ortamını sağladığı için Hayati Hocama da ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Burada yer almak benim için gerçekten çok anlamlı. Ben, hiç tanışmamış olsak da sizlere yardımcı olabilme fikrinden müthiş keyif alıyorum. Ben bu tercihi yaptığımda yeterli bilgi alamamıştım ve bu gerçeklerle fakültede yüz yüze karşılaştım. Şansım yaver gitti son derece mutluyum ve “iyi ki!” diyorum fakat aksi de olabilirdi. Nitekim mutsuz olup bırakan arkadaşlarım da oldu. Bu sebeple eğer aklınızda bir “acaba” oluştuysa veya daha incelikli bilgi istiyorsanız lütfen bana ulaşmaktan çekinmeyin. Belki fark etmişsinizdir, sevdiğim şey hakkında konuşmaktan da keyif alıyorum. Farkında olarak yaptığınız mutlu tercihler dilerim…

alperen ergin,  sizin sıralarınızda okumuş bir arkadaşınız…


ig: @alperenmiergin

Yorumlar

  1. Başlık seçmek yine bana düştü! Ama o kadar özgün bir anlatımla tasarım ve fikir işçiliği kavramlarına aşina oldum! O kadar olayın içine girerek mimarlığı hissettim ve yaşadım ki; adeta dertleriyle dertlendim, sevinciyle mutlu oldum, hamam böceklerini bile sevdim!

    Kısacası mimarlığın hastası oldum!

    Eski dilde hastalık olan "bimar" kelimesinin redaktif uyarlaması ile çare olarak mimara ulaştım...

    Çok teşekkür ederim Alperen evladım. Var olasın canım benim...

    YanıtlaSil
  2. Alperen masallah yazi cok guzel olmuş.tebrik ederim oğlum.ben ozlem hocan.kimya ogretmeni

    YanıtlaSil
  3. Afiyet olsun hocam, akıllarda cevaplanandan daha çok soru oluştuysa ne mutlu.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar