GÖLGESİ KISALAN ACILAR
İnsan bazen geçmişini bir valiz gibi taşımaz; bir koku, bir ses, bir bakış onun yerine bu valizi açar. Hiç ummadığın bir anda bir sokak köşesinden geçen rüzgâr, yıllardır unuttuğunu sandığın bir anıyı yüzüne çarpar. Bir parfüm kokar, içini burkan o günü yeniden yaşarsın. Belki bir kapı gıcırtısı, belki birinin kahkahası… Kalbin, bedeninden önce tanır o anı.
Psikolojide buna tetiklenme derler. Zihnin, “tehlike geçti”yi anlaması bazen yıllar alır. Ama insanın en büyük gücü, her seferinde o anıyı biraz daha sakin karşılamasıdır. Her hatırlayışında acı biraz daha yumuşar; keskinliği azalır, gölgesi kısalır. İşte buna da basitçe iyileşme deriz. İyileşmek, unutmak değildir; hatırladığında artık yıkılmamaktır.
Rus edebiyatının karakterleri de böyledir aslında. Dostoyevski’nin kırık ruhlu kahramanları, geçmişlerinin ağırlığıyla nefes alamazken bile ilerlemeye çalışırlar. Turgenyev’in içine kapanık gençleri, bir tek bakışın yılların sessizliğini bozabileceğini bilir. Onlar da bizim gibi; acının insanı nasıl olgunlaştırdığını sessizce gösterirler.
Ve bir yerde Camus çıkıverir karşımıza. Onun dünyasında insan, yaşamın ağırlığını omzunda taşırken yine de yürümeyi seçer. Camus’nün Sisyphos’u gibi… Her sabah aynı kayayı yeniden itmemiz gerekse bile, içimizde bir yerde “Bugün daha güçlüyüm” diyen bir ses vardır.
Belki de bu yüzden geçmiş, düşündüğümüz kadar düşman değildir. Bizi hüzünlendiren o koku, o sokak köşesi, aslında şunu hatırlatır:
Zaman geçti. Sen değiştin. Artık o anı yenebilecek bir haldesin.
Ve insan en sonunda şunu fark eder:
Travmalar bir ömür kalır ama insan onlarla yaşamayı, hatta onlara rağmen büyümeyi öğrenir. İçindeki yara kabuk bağlar, kabuk da bir gün hafifçe dökülür. Geriye kalan şey ise acı değil; dayanıklılığın sessiz hikâyesidir.
Feyza Zeynep Tural
.png)

Süper...
YanıtlaSilHer gün aynı kayayı dağın en tepesine çıkarmaya çalışırken bile Sisyphus hep mutluydu çünkü ona bu cezayı veren tanrılarla savaşı çoktan bitmişti. Eline sağlık
YanıtlaSil