GÖZDE
Selaaam yine ben. Gözde ablanız, Gözde kardeşiniz. İlk
bölümle size anlattığım hayatın öznesi olan Gözde…
Artık annemle babamın evinde, en önemlisi de
kalplerindeydim. Babam başlarda -ya
bakamazsak- diye çok korkmuş, ama zamanla her şey yerine oturmuş. Lise
eğitimi için annemle babamın yanında yaşayan büyük kuzenimin de çok desteği
olmuş tabi. Bu kuzenim, -Canım ablam ve hayatımda
iyi ki var- dediklerimden. Teyzemin kızı, çok masum ve o bir melek! İsmimi
dahi ablam koymuş. Çok değer verilen, el üstünde tutulan, artık ailenin
merkezinde odak noktası olan birisi olduğum için GÖZDE koymuş adımı!
Mutlu bir çocukluk geçirdim. Hatta beklenen bir sonuç olarak
oldukça da şımarıktım! Özellikle babam bir dediğimi asla ikiletmezdi. Gözümün
gördüğü, canımın istediği her şey yapılırdı. Allah razı olsun onlardan. Bana
maddi, manevi hiçbir yokluk yaşatmamak için çok çabaladılar.
Annem ve babam sessiz sakin, kimsenin etlisine, sütlüsüne
karışmayan, saygılı ve çok temiz kalpli insanlar. Bu durum bazen kötüye
kullanılsa da, onlar kalplerini hiç bozmazlar. Annemin genç yaşta abisini ve
bir yıl sonra da babasını kaybetmesi onda hala travma olarak kalmış maalesef!
Abisi vefat edince onun iki çocuğunu, ‘abisinin kendisine
emaneti’ olarak görüp her zaman onları koruyup kollamıştır. Dedemin de vefat
etmesi neticesinde o yetimlere daha yakın olmak maksadıyla, biz de anneannemle
birlikte yaşayan kuzenlerimin oturduğu siteye taşındık. İlkokul 3. Sınıfa
geçtiğim yaz tatilinde gerçekleşti bu taşınma işlemi. Ama keşke taşınmaz
olsaydık. Nerden bilecektik ki böyle olacağını!..
Özellikle ilkokul çağında yaşanan okul değişiklikleri,
öğretmen ve öğrenci arkadaş değişiklikleri de insan hayatında kalıcı hasarlar
bırakabiliyormuş meğerse! Benim okul kaydım da, evimize yakın bir okula alındı.
Çok sıcakkanlı ve hemen etrafla iletişim kuran bir kişiliğim olması nedeniyle
ben okul değişikliği travmasını pek yaşamamışım Allah’tan! Bir de o gelseydi
üzerime kaldırabilir miydim, onu bilemiyorum! Çevreyle çarçabuk kaynaştım tabi,
kaçar mı benden? Mahallede, okulda bir sürü arkadaşım oldu. Hem yeni evimiz
kaloriferliydi ve artık benim de kendime ait odam vardı…
Bir gün mahallede bisiklet sürerken annem seslenip eve
çağırdı. Normalde bu saatlerde pek çağırmazdı. Eve çıktım evde biri var. Annemi
çağırıp kim olduğunu sordum. "Babanın
köyünden bir akrabamız, bizi ziyarete gelmiş seni de görmek istedi."
dedi. Hoş geldiniz, dedim ama bir tuhaflık vardı. Bana hediyeler getirmişti.
Çok da üstünde durmadım, sokakta arkadaşlarım bekliyordu sonuçta. Bir saat ya oturdum,
ya oturmadım, hemen sokağa kaçtım. Yıllar sonra öğrendim ki, o biyolojik
anneymiş! Beni evlatlık verirken annemle yaptığı sözleşmeye binaen arada sırada
bu şekilde gelip beni görüyormuş...
Derken ortaokul zamanı gelmişti. O yaz apartmana yeni evli,
öğretmen bir çift taşınmıştı. İyi ki de taşınmışlar. Okul başladı, artık
ortaokullu oldum. Basketbol takımında sarışın, renkli gözlü ve çok yakışıklı
ama 8. sınıf olan birini gördüm. Sırf onun için basketbol takımına bile girdim.
Çünkü sanırım ben ona aşık olmuştum! Bayağı yakınlaştık, sohbet etmeye başladık
ama o hep bana karşı abicilik oynuyordu. Okul çıkışlarında, okul
bahçesinde toplanıp basketbol oynamaya falan başlamıştık. Hafta sonları da
antrenman, dershane derken her gün görüşüyorduk. Aynı dershaneye gidiyorduk
tabii ki.
Okul arkadaşlarımdan ailecek de görüştüğümüz 1-2 kişiden -siz kardeşsiniz- türünden laflar
duydum. Biri senin ailen onu evlatlık vermiş derken, diğeri onun ailesi seni
evlatlık vermiş diyordu. Başlarda çok üstüne düşmedim ama herkes farklı şeyler
söyledikçe ve söylemler arttıkça benim merakım ve şüphelerim de artmaya
başlamıştı.
İşin aslını öğrenmek için anneme soracaktım, sordum da.
Annemden, "Birbirinize
benziyorsunuz, iyi de anlaşıyorsunuz ya! O yüzden öyle düşünmüşlerdir. Sizi
başkasıyla karıştırmışlardır!" tarzında cevaplar aldım. İkna da oldum
ve konu kapandı.
Fazlaca aktif bir kişilik olduğum için hiç boş zamanım yoktu.
Okul, antrenman, dershane, kurslar derken eve zaman
kalmıyordu. İzcilik kulübü ve bando takımı da cabası. Evde olduğum zamanlarda
da apartmana taşınan öğretmen çiftle vakit geçirmeyi çok severdim. Hicran ve Işık çifti. Kültürlü, ileri
görüşlü ve daha aydın kişilerdi.
Tabi ben büyüdükçe mahalle baskısı da başlamıştı. Ve bu
baskıyı evimize maalesef anneannem getiriyordu. “Çok geziyor, top peşinde koşuyor. Koca kız oldu, hala paten ve
bisiklet üstünden hiç inmiyor!” gibi… Bunlar anneannem için başlı başına ve
çok büyük problemdi. Ama onun ifadelerine göre, ne hikmetse o ifadelerle
beni kendisi değil de hep başkaları kınardı!
Annem her defasında "o
daha çocuk, tabi yapacak." dese de, üzülürdü annesinin böyle
davranmasına. Bana da çevreye karşı dikkatli olmam konusunda uyarılarda
bulunurdu. Babamsa ne bana, ne de anneanneme bir şey derdi. Sonradan anladım
ki, babam olayları akışına bırakmış resmen...
Ama ben, annem ve babamın aksine sonuna kadar tartışırdım.
Hatta bazen sesimi yükseltip, “Başımda
anne-babam olduğunu ve kimsenin bana karışamayacağını” sürekli
hatırlatırdım ona. Ta o zamandan elim maşalıymış meğerse! Anneannem benim kara
listeme girmişti artık ve ondan uzak durmakta fayda vardı.
Dayım rahmetli olunca eşi ve çocukları anneannemle birlikte
yaşamaya devam etmişler. Dayıoğlum olan abimle iyi anlaşırdım, hatta arkadaşlarıyla
da aram iyiydi. Beni gezdirir, eğlendirirlerdi. Yengem ve kızını ise o
zamanlardan beri sevmezdim. Çünkü anneannemi bana karşı dolduran kıskançlar,
tam olarak onlardı!
Tabi ben kimseyi umursamadan hayatıma devam ediyordum. 6.
Sınıfın son günleri, sene 2000. Milenyum çağı başladı fakat benim yakışıklı
basketbolcuyla ayrılık zamanım yaklaşıyordu. Çünkü o artık liseli olacaktı.
Ancak yine de okul bahçesinde görüşme imkanımız vardı. Ne de olsa ikimizin evi
de okula yakın idi…
Ben her şeye rağmen irtibatı koparmamak için karne hediyesi
olarak babama cep telefonu aldırdım. Tabi ilk onun numarası kaydedildi. Yaz
tatili boyunca irtibatı koparmadık, sürekli görüştük ve mesajlaştık. Okullar
açıldı. O artık liseliydi. Ben ise mini mini ortaokullu…
Okul servisine bizim okulun önünden bindi bir süre.
Sabahları ayaküstü sohbet edip okullara dağılırdık. Onu 3-5 dakika görmek bile
beni mutlu etmeye yetiyordu. Ama o hala ve sürekli bana abi gibi davranırdı. Abimmiş
gibi beni kollar ve bana nasihatler verirdi. Okulların 2. döneminde mahalleden
taşındılar ve irtibat yavaş yavaş koptu...
Tabi bu arada anneannem yılmadan beni hayattan soğutma
çalışmalarına devam ediyordu. Giyim tarzım, yaşam tarzım, hatta arkadaşlarım
bile ona göre, herkese dert olmuştu. “Olabilir. Bence hiç problem yok. Rahatsız
olan ötede oynasın.” derdim ben kendisine. Yıllarca bu konularda karşıma gelen
herkesle çatıştım durdum…
Günler geçerken Hicran
abla ve Işık abinin art arda iki
bebeği oldu. Hicran ablanın tayini babamın görev yaptığı okula çıktı. Derken biz
daha da yakınlaştık. Her gün birbirimizi mutlaka görürdük. Kendilerini, çocuklarını,
bakıcı teyzelerini çok severdim.
2004 yılında babam beni düz liseye kaydettirdi. Ben başka
bir liseye gitmek istedim ama babam çevresel faktörlerden dolayı göndermedi.
Onun istediği okulu da ben istemedim! Derken soluğu, babamın görev yaptığı
meslek lisesinde aldım. Babam okulda müdür yardımcısı, Hicran ablam da öğretmen
idi.
Lise 1'in Mart ayında canım kocamla tanıştık. Nisan'da
sevgili olduk. İlişkimizi, annem babam dahil herkes biliyor. Bu arada Fatih, basketbol
takımındaki ilk aşkıma da çok benziyor. Kendisiyle nerdeyse 7/24 beraberiz...
Hicran ablanın çocuklarının bakıcı teyzeleri değişti o
sıralarda. Tabi Hicran abla ve Işık abi okuldayken çocukları yeni teyzelerine
adapte etmek anneme düşmüştü. Boş zamanlarımda ben de giderdim. Yeni bakıcı
teyzenin de eve sık sık gelen bir kankası vardı. (Bu kanka teyze önemli.)
Meğer o kanka teyze, amcamın kayınçosunun karısı oluyormuş
ve yakınımız olduğunu bana fark ettirmekteydi! O denli yakınlık gösteriyordu
ki, adeta benimle buluşmak için o eve geliyor gibiydi. Ben yeni bakıcı teyzeye
yabancı gibi dursam da kankası akraba çıkmıştı ya. Benim sıpaları sevmeye sık
sık gitmemde bir sakınca kalmamıştı. Hatta Hicran abla evde yokken bile daha
rahat gidiyor, minnakları seviyordum.
Gel zaman git zaman 2006 yılının Nisan ayının ilk günleriydi
yanlış hatırlamıyorsam. Sevdiceğim stajda, benim de dersim boş. Can sıkıntısından
sıpaları sevmeye gittim. Oynadık falan, çocukların uykusu geldi. Bakıcı teyze
onları uyutmaya gitti. Biz kaldık mı kanka teyzeyle baş başa!..
“Akraba mı? Aman ha
uzak dursun ve akrep soksun!” dedirten cinsten birisi olduğunu anlamadan
kendisiyle daldık sohbete…
Gözde ÖRGEL
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.