SU
Son yılların en çok göz önünde tutulan konularından
birisi olan suyun önemini anlatmaya kalksam, anlatacaklarımın bir klasör
dolduracak kadar sayfadan oluşacağına eminim. Buna rağmen sizler için oldukça
özet ve çarpıcı bilgiler içeren iki bölümlük bir sunumla karşınızda olacağım!
Su kaynaklarının daralması, kirlenmesi ve temiz suyun
önemi hakkındaki bilincin son on yılda artmasına rağmen ne yazık ki hâlâ çoğu
bireyde bu bilincin olmadığını açıkça gözlemleyebiliriz. Asıl soruyu kendimize
hiç sormuyoruz; bu su neden bu kadar önemli?
Bir yerden başlamak gerekirse anlatmaya, kısa bir
örnekle başlayalım derim. Gün içinde istenmeyen bazı sebeplerden kaynaklı, suların
kesildiğine tanık olmuşsunuzdur hayatınızda! Ve bu kesinti sırasında hayatımızın
ne kadar yavaşladığını anında gözlemleyebilmişizdir. Peki şöyle düşünelim;
hayatımızda suyun çok kısıtlı olduğunu hatta bu suya ulaşabilmek için çok ciddi
çaba sarf etmemiz gerektiğini düşünelim. Acaba günlük kullanımımızdaki harcama
ve israf, aynen devam edebilir mi?
Şu an içinde bulunduğumuz çağda temiz suya ulaşmak
kolay, ancak sadece bazılarına!.. Hâlâ dünyada suya ulaşamamış ya da suya ulaşımı
çok kolay olmayan insanlar var! Suya ulaşmak için çok ciddi çabalar sarf eden
insanlar var. Oysa Dünya’nın hepimize
ait olduğu gibi su da hepimize ait olmalı değil miydi? Su da hepimizin hakkı
değil miydi? Öyleyse neden su kaynaklarını gereğinden fazla kullanıyoruz,
kirletiyoruz, tüketiyoruz ve birilerinin hakkını gasp ettiğimizi hiç
düşünmüyoruz?
Yukarıda bahsettiğim konuları detaylandırmak için
birkaç bilimsel istatistiki bilgi vermek istiyorum.
Tatlı su, Dünya’daki
suyun sadece %2.5’lik kısmını oluşturur. Bunun çoğu buzullarda ve buz
tabakaları içerisinde donmuş haldedir. Kalan donmamış haldeki tatlı suyun bir
kısmı yeraltı suyu olarak bulunur, sadece küçük bir kısmı da yer üstünde veya
havada bulunur. Su kaynaklarında eğer azot döngüsü olmazsa -ki olmayabiliyor
da- o zaman bu kaynaklar kirli suya dönüşmeye başlıyor. Dolayısıyla bu
kaynaklardaki su da içilemez ve tüketilemez hale geliyor.
Küresel ölçekte su tüketimi her geçen gün artıyor.
Ayrıca küresel ısınma nedeniyle iklimdeki değişim, aşırı hava olaylarının
sıklaşması ve temiz su kaynaklarının kirlenmesi, temiz tatlı su kaynaklarının
giderek tükenmesine neden oluyor. Dünya ülkelerinin üçte birinin suya erişimi
yok veya çok kısıtlı. Dünya nüfusunun
%18’i ise temiz suya ulaşamıyor. Su kaynaklarının azalması, göç ve salgın
hastalıklar gibi olumsuz etkilere yol açıyor.
Dünyadaki kısıtlı tatlı su kaynaklarının
tükenmemesindeki tek sebep su döngüsü olarak adlandırılan küresel süreçtir. Bu
suların 502.800 km3’ü okyanus
yüzeyinden, 74.200 km3’ü ise karalardan
buharlaşıyor. Buharlaşan sular atmosferde yukarı doğru hareket ettikçe soğuyor
ve yoğunlaşıp yağışa dönüşüyor. Böylece buharlaşanla aynı miktarda su yağışla
okyanuslara (458.000 km3) ve karalara (119.000 km3) tekrar ulaşıyor. Kara yüzeyinden buharlaşma ile uzaklaşan ve
yoğunlaşma ile karalara tekrar dönen su miktarı arasındaki fark yılda 44.800 km3.
Bu
rakam, akarsu (42.700 km3) ve yer altı suları (2100 km3) ile karalardan
okyanuslara taşınan su miktarına eşittir. Yine bu değer, insanların yaşamsal ihtiyaçlarını ve
ekonomik faaliyetlerini sürdürebilmek için gerekli tatlı su kaynağıdır.
Ancak tatlı sular yerkürede eşit olarak dağılmıyor.
Bazı bölgeler su kaynakları açısından daha zenginken bazı bölgeler su
kaynakları açısından bir hayli fakirdir. Yıllık 42.700 km3 tatlı su
kaynaklarımızın yaklaşık %32’si Asya’da, %28’i Güney Amerika’da, %7’si Avrupa’da,
%6’sı ise Avustralya’da bulunuyor.
Bir bölgede tatlı su kaynaklarının miktarının ihtiyaç
duyulan su miktarından az olması, su
stresi olarak adlandırılıyor. Dünya genelinde özellikle Afrika’da
su stresi yüksekken, Kuzey Amerika’da su stresi düşük seviyededir.
Bu durumu tetikleyen en büyük etken ise insanoğlunun
yarattığı küresel ısınmadır.
Bununla ilgili BBC Haber’in 22 Ekim 2018’de paylaştığı
bir makaleden kesit alarak sunacağım çarpıcı bilgileri ise ikinci bölümde
sizlerle paylaşmayı düşünüyorum. Şimdilik hoşça kalın ama bu gidişle ilerleyen
süreçte kendi türümüzü susuz bırakacağımız olgusunu aklınızdan çıkarmayın ne
olur!
“Su
gibi aziz olasın evladım!”
“Sular
gibi ömrün uzun ve bereketli olsun evladım!” atasözlerimiz
geçerliliğini yitirecek ve belki de nostalji olarak bile gelecek kuşakların
edebiyatında yer alamayacak neredeyse!..
Aslınur BAL
Çok teşekkür ederim Aslınur kızım. Bloğumuzda paylaşmak istediğim konulardan birisi idi. Ve ikinci bölümünü de büyük bir heyecanla, merakla bekliyorum. Duyarlılığını bizimle paylaşıp çoğalttığın için minnettarım...
YanıtlaSilBen teşekkür ederim hocam. Özellikle bu önemli konuyu paylaşmam konusunda olan yardımlarınız için asıl ben minnettarım.
YanıtlaSil