LGBT
Cinsiyet sapmalarının başlangıcı L ve G idi. Yani lezbiyen ve gay! Bizim dilde sevicilik ve oğlancılık diye adlandırılır. Her iki cinsiyetin hemcinsiyle cinselliği tercih etmesi demek...
Ardından harflerin sayısı artış göstermeye başladı. Sisteme B yani Bisexüel ve T yani Transexüel eklenmişti ki, artık yenice bir de İ yani İntersexüel eklendi. Devamı nereye gidecek bilinmez! Ultrasexüel, megasexüel, uzaktan sexüel, onlinesexüel ... gider mi gider?
Ne zamandan beri öğrencilerim bu konuda da fikir beyan etmeme yönelik mesajlar atıyordu! Ben de üzerinde geniş kapsamlı bir çalışma ile sunum yapmayı planlarım arasına almıştım.
Hiç bir ebeveyn çocuğunun eşcinsel ya da farklı cinsiyet tercihinde bulunmasını istemez. Fakat öyle bir durum ortaya çıktığında ise ebeveynler ikiye ayrılır.
Bunlardan birinci grup "Biz ne günah işledik de böyle çocuklarımız oldu?" diye kendilerini suçlarlar. Tabi ki toplumsal baskı yüzünden hayatı hem kendilerine, hem de çocuklarına zindan ederler. O tarz çocukları evlatlıktan reddedenler, kendini öldürmesi yönünde öğüt verenler, evden ocaktan kovanlar veya kaçmalarına zemin hazırlayanlar bu gruptan çıkar. Çocuklarını dinlemezler, dinlemek onlara cinnet geçirtir. Hemen yargılar ve onları daha tehlikeli bir hayata, fuhuş ve uyuşturucu batağına sürüklerler. Bu durum o grubun hiç umurlarında olmaz, hatta namuslarını temizlemiş olmanın haklı onurunu bile yaşarlar. Hayatta olduklarını öğrendiklerinde, töre cinayeti kurbanı yapmak için çocuklarının peşine adam takanlar dahi mevcuttur. Ayrıca dolaylı olarak Kitabından habersiz olduğu için "Kimse kimsenin günah yükünü çekemez!" mealinde ayetlerle olaya açıklık getirmesine rağmen bir nevi Tanrı'yı da suçlamış olurlar (Fatır-18 ve Necm-38)...
İkinci grup ise "Her ne şartta olursan ol, sen bizim evladımızsın ve senin yanındayız!" mesajını vererek sürece olumlu katkı sunmaya, hastalık boyutu varsa tedavi ettirme cihetine giderler...
Öncelikle toplumsal baskı kuran sosyo kültürel geçmişimizle, bu tarz sorunların ortaya çıkmasında hem toplum olarak, hem de fert olarak hiçbirimiz, masum değiliz bana göre!..
Siz bakmayın öyle üst perdeden beylik sözlerle "Aile yapımız çok güçlü, bu sapkınlıklar Batıdan bize bulaşıyor. Biz maneviyatçı mukaddesatçı bir toplumuz, bizim ahlakımızı, gelecek nesillerimizi bozuyor bu sapkınlar." şeklinde sadece LGBTİ'liler ve onların haklarını savunanlar ile ilgili cümleler kurduklarına...
Acaba ensest ilişki kurbanı olan çocuklar, psikolojik anlamda yıkıma uğradıkları dehşet veren o ilk eylemlerini aile dediğimiz kavram içindeki en yakınlarından başlayarak uzağa doğru giden büyüklerinden görmüyorlar mı? O şekilde büyüyüp gelişen çocukların acaba kaçta kaçı LGBTİ'ye dahil oluyor? Bunların istatistikleri tutuluyor mu? Merdiven altı veya vakıf dernek statüsünde resmi, gayri resmi kurumlarda güya eğitim aldıkları düşünülen küçük çocukların yaşadığı cinsel istismarlar acaba o çocukların ileride LGBTİ'ye kaymalarına sebep olmayacak mı? Olmayacağı hususunda garanti verebilen var mı? Onların istatistikleri tutuluyor mu? Kaçımız aile içinde çocuklarımıza cinsel eğitim veriyor? Okullarda dahi uzman kimseler tarafından cinsel eğitim veriliyor mu? Çocuklarımızın odalarına kaç ebeveyn izin alarak giriyor? Çocuklarımızın kendi özel sınırları olduğu ve kimseyi o sınırlara yanaştırmaması gerektiği öğretiliyor mu? Üç kuşağın birlikte yaşadığı geniş aile modelindeyken dede ve nineleri aracılığıyla daha sağlıklı bilgiler edinen torunlar, çekirdek aile modeline kaydığımız andan itibaren o alanda da büyük bir boşluğa düşmediler mi? Gençlerimizin pek çoğu cinselliği arkadaşlarından öğrenmiyor mu? Ergenlik döneminde arkadaşlar arasında şaka yollu da olsa cinsi sapmalar içeren eylemler yapılmıyor mu? O hususta azıcık bir zaaf gösteren kişilerin üzerine alabildiğine gidilen bir toplum değil miyiz? Acaba bu sosyal dokumuzla kaç kişiyi LGBTİ'li yapmaya doğru yol aldırıyoruz? Bu konulara hiç kafa yoran var mı?
(Benzer şekilde hafif tiki olan veya aklî dengesi eksik olan kişiler dahi ortaya alınarak alay edilip raydan çıkarılarak deli divane edilmiyor mu? Şehirlerin delisi hiç eksik olmadığı gibi göç vermenin yoğun olmadığı zamanlarda her köyün bile delisi yok muydu?)
Ülkemizde kaç aile çocuklarının doyasıya çocukluğunu yaşamasına imkan ve fırsat sağlayabiliyor? Kaç kişi çocuklarının müzik eğitimi almasına, enstrüman çalma becerisi kazanmasına imkan sağlayacak maddi ve manevi donanıma sahip? Spor ve sanat çalışmaları ile çocukların yeteneklerinin gelişmesine ve genlerinden o bölgeleri çalıştırıp geliştirmesine müsait bir atmosferde çocuk yetiştiren kaç ailemiz var? Hala bir göz odada her gelişim çağından çocuğu ile birlikte tıkış tıkış yaşayan çok çocuklu ailelerin sayısı ne? LGBTİ'lilerin kaçta kaçı o tarz ailelerden geliyor? Acaba ağabeyi, küçük erkek kardeşi, erkek arkadaşı veya eşi tarafından kaç kız çocuğu veya kadın şiddete maruz kaldığı için erkeğe güvenini yitirip, hemcinsiyle birlikte olmaya karar vermiş? İstatistikleri tutuluyor mu? Acaba son derece kibar bir beyefendi olmasına rağmen kız arkadaşları tarafından maço olmadığı gerekçesiyle alay konusu yapılarak hakir görülen kaç erkek çocuğu karşı cinse karşı mesafeli oluyor bilen var mı?
LGBTİ haklarını savunanların hepsi LGBTİ değil! Bu sorunu bir insan hakkı problemi olarak gören ve onların temel hak ve hürriyetlerinden eşit vatandaşlık hakkı çerçevesinde yararlanmasını isteyenler çoğunlukta. Hatta çok afedersiniz ibne, g.t veren gibi argo sözlerle tahkir edileceklerini bile bile, hak arayışında olanların yanında yer alıyorlar. Ki bunların çoğu da, Z kuşağı diye tanımlanan 21. yüzyılda doğan, milenyum çocukları...
LGBTİ'lere sözlü veya fiili saldıran; statüsü ve konumu ne olursa olsun -sapkın, cehennemlik, katli vacip, şeytan, fırsat bulunduğu anda yok edilmesi gereken bir mikrop- olarak bakanların bizatihi kendi çocukları veya torunlarının fikrini sormasını isterim. Tabi ki o demokratik söz hakkını kullanma yetkisine sahip evlat yetiştirmiş iseler! Korku imparatorluğu altında ezilmeyeceğini, ailesinin kendi geleceğine dair fikirlerinde bir değişiklik olmayacağını hissedebilirse, olaylara cinsiyetçi ve ideolojik yaklaşmayan o Z kuşağı olaya insan hakkı çerçevesinde baktığını açıkça beyan edecektir.
Şunu belirtmeliyim ki, yetkililer Allah adına hüküm veren din dilini kullanarak ve AB uyum yasalarında onların haklarına yönelik düzenlemelere imza atılmış olmasına rağmen siyasi rant için hamaset nutukları ile yasaklar oluşturup, onları toplumun dışına atarak, ötekileştirerek bir mesafe kat edemediklerini görmedikleri gibi, toplumsal vicdan desteği giderek artıyor farkında değiller.
Hem Devlet denilen kurumsal yapı bizim kültürümüzde baba olarak görülür. Baba da, yukarıda bahsettiğimiz ebeveyn kategorilerinden ikinci gruba dahil olmalıdır. Her koşulda vatandaşının/evladının yanında olmalıdır. Velev ki vergi mükellefi olmasınlar, onlar da yaptıkları alış verişlerle devletine vergi desteği vermekteler. O halde vergisini veren vatandaşına devletin bakışı kişilerin ve yöneticilerin kendi öznel bakışları ile aynı olmamalıdır. Yasal olarak suç teşkil eden yönleri varsa onların cezai müeyyidesi uygulanmalıdır. Laik ve Demokratik Hukuk devletinde kimse dinî, ya da şahsî görüşünü yasaların yerine koymamalıdır. Demokrasiyi içselleştiren herkes, siyasi veya bürokratik anlamda yönetici de olsa buna hakkı olmadığını bilmelidir...
Gelelim toplumsal anlamda ve sosyal doku olarak fert bazında dahi masum olmadığımız hususuna:
-Sanki Osmanlı'da Yeniçeri ocağındaki askerlerin cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için eşcinsellerden müteşekkil civelek taburu yok muydu?
-Sanki Osmanlı'da saraya özgü iç oğlan kavramı karşılık bulmuyor muydu?
-Saray dışında ise halktan zengin olan ve erkek çocuğu olmayan ailelere damat olanlara alaycı ve hakir görülen bir üslupla iç güveysi denilmiyor muydu?
-Yine Osmanlı'da çocuk yaşlarda cinsel tercihleri başkaları tarafından belirlenerek hadım edilmiş, saray kadınlarına hizmet eden siyahi ya da beyaz harem ağaları yok muydu?
-Sanki düğün ve eğlencelerimizde köçek figürü hiç yok muydu? Edebiyat ve meddahlık gösteri sanat dallarında zenne karakterimiz yok mu?
-Kaybolmaya yüz tutmuş oyunlarımız diye lanse edilerek, yeniden hortlatılmaya çalışılan Anadolu'da köy odalarında veya uzun kış gecelerindeki toplu eğlencelerde oynanan, bildiğin gay eğilimleri içeren müstehcen oyunlar yok mu?
-Gençlerin askerlik çağı geldiğinde yoklama yapma aşamalarında, donunu dahi aşağı indirerek çıplak bir şekilde jüri önünde askerlik muayenesi yapılmıyor mu?
-Normalde konuşurken insanların yüzünün kızarmasına, hatta neredeyse cinayet işlenmesine neden olacak mahremiyet kapsamlı küfürlü sözleri büyük bir zevkle ve keyifle kullanan, o halleriyle toplumda statü kazanmis olan onbirli taifesi yok mu?
-Tasavvufî öğreti geleneğiyle erkekler arasında sevgi ve aşk bağı kurulmuyor mu? Şems ve Celalettin ilişkisi bunun en bilinen örneği değil mi?
-Yine tarikat, şeyh, mürit üçgeni öğretisi içinde müritlerine cinsel tacizde bulunan "Badeci şeyhler!" yok mu? Bursa'daki meşhur şeyh ile müritleri arasındaki ilişkilerin iç yüzü mahkeme kayıtları ile ortaya dökülmüşken (yazmaya dilim varmıyor!), onların eylemleri neden LGBTİ'den sayılmaz?
-Varoş ya da kenar mahalle kadınlarının kendi aralarındaki normal konuşmalarında veya kavgalarındaki beyanları insanı hayrete düşüren cinsten değil mi?
+Küfür ve sövgümüzden eğitim anlayışına dek bu cinsiyetçi yaklaşımdan uzak durarak, insan olma özelliğini ön plana çıkaran sosyal doku ve toplumsal bakış açısını kazanmadıkça, LGBTİ problemiyle daha sık karşılaşacağız. Yok sayarak, görmezden gelerek olayların üstünü kapattıkça problemi asla çözemeyeceğiz...
Oysa olayın biyolojik, tıbbi ve genetik açısından bilimsel yönlerini iyi analiz ederek gençlerimize, insanımıza aydınlatıcı bilgiler vermek gerekmektedir. Antropoloji diye insanı, insanlığın gelişim ve değişim yönlerini, sosyolojik olarak kültürel etkilerin insanlar üzerindeki etkilerini araştıran bilim dalından da yararlanmak varken, biz onları hiçe sayarak klişe sözcüklerle Lut kavmi, ibneler, sapıklar diyerek bu problemlerin üstesinden gelemeyiz. Bir kere hemen peşinen biyolojik ve genetik açıdan şu bilimsel değerlendirmeyi yapmalıyım ki; eşcinsellik veya transexüellik vs gibi kavramları da içine alan LGBTİ şahısların genlerinin tamamı bütün insanlarda ortak. Çünkü insanların genlerinin yüzde doksan dokuzu ortaktır. Kimse genetik geçmişi ve haşa Allah'ı suçlu ilan etmesin. Hormonal bozukluklar ve hastalık kapsamlı olmayan cinsiyet sapmaları soydan gelmez, sonradan kazanılır. Allah kimseye torpil yapmadığı gibi kimseyi doğuştan sapık olarak yaratıp sonra da onu imtihana tabi tutarak ateşe sunmaz. Bu Allah'ın adaletine de yakışmaz! Nisa-15 lezbiyenler, Nisa-16 gayler için uyarı mahiyetindeki ayetlerdir.
LGBTİ'li olmanın çoğunluğu tercihtir, hastalık değildir. Hatta kendilerinden bir kısmı da bunu açıkça itiraf ediyor ve "Kimse benim bu hakkıma karışamaz!" diyor. Bu beyanda bulunmaya hakkı da var, zira o özgürlüğü her kuluna Yüce Yaratıcı zaten tanımış. Hiç kimsenin o özgürlüğü bir kulun elinden almaya hakkı yoktur. Ama bu kişilerin o tercihlerinin ortaya çıkmasında sosyal faktörler ne denli etkilidir? Onların araştırılması gerekmektedir.
Dünyaca ünlü Rock sanatçısı Freddie Mercury'den ülkemizde kaç kişinin haberi var?
Bu adam aslında eşcinsel eğilimli biri...
Fakat kökeni ve hayat hikayesi çok ilginç! Bunlardan da eminim pek çok kimsenin haberi yoktur. Acaba Diyanet yetkilileri Bohemian Rhapsody filmini seyretmiş midir?
Eşcinsel eğilimli olan bu sanatçının "Bismillah" diye bir parçası olduğunu, sağlığında iken stadyumlar dolusu hayranlarına ve ölümünden sonra da kendisini ve müziğini seven kitleye kısaca 1975 yılından beri milyonlarca insana "bismillah" dedirttiğini kim biliyor? Bir çırpıda insanları lanetleyen, ötekileştiren, salgın hastalıkların müsebbibi olarak lanse edip marjinal grupların hedefine oturarak insanların hayatî tehlikeyle başbaşa kalmasına sebep olan yolsuzluk, yoksulluk, adaletsizlik, haksızlık, hırsızlık vs gibi toplum ahlakını çürüten hastalıklarla ilgili Kur'an'dan bir kelam etmeyen Diyanetin, bu konuda hemencecik Lut kavminden söz etmesi doğru bir yaklaşım mı? Neden işine gelen ayetleri doğrudan Allah'ın sopası olarak kullanıyor? Tepelere tapınak yaptıkları için helak edilen Semut kavminden neden bahsetmiyor? Dinin siyasallaşarak, yönetici erkin arzu ve talepleri doğrultusunda hüküm ve fetva vererek insanları hizaya sokmaya çalışan Diyanet de vebal altında. 100 binden fazla personele, NASA kadar bütçeye sahip Diyanet camiası, insanlar üzerinde Freddie Mercury kadar etkili midir acaba?
Onlara göre; bu adamcağız yukarıdaki açıklamalar ışığında kafir, zinhar cehennemlik! Kendileri ise kurtulmuş ve babalarının tapulu malı olan cennette köşkleri paylaşıyor!
Enteresandır, aslı Zerdüşt/Mecusi olan bu adamın ataları, İran müslüman olduktan sonra onların zulmünden kaçarak Hindistana göç ederler. Hindistan'da ise onlara Parsî derler ve aşağılarlarmış...
İngiliz sömürgesi olan Hindistan'dan daha iyi yaşam koşullarına sahip olabilmek için yine İngiliz sömürüsü altında olan Zanzibar'a geçmişler. Freddie burada doğmuştur. Ve Rock müziği ile de Zanzibar-Bonbay hattında İngiliz okullarında okuduğu dönemde tanışmıştır...
Muhtemelen o bölgelerde tanıştığı ve çocukluk arkadaşlarının etkisinde kaldığı için veya Parsî diye horlanmış, itilip kakılmış olması nedeniyle Tanrı'ya sığınmak için "Bismillah" şarkısını bestelemiş olmalıdır! "Bismillah'ın anlamı ne?" diye soranlara "Kim ne anlam yüklerse, anlamı o demektir!" diye cevap verirmiş... Ben şarkının sözlerini, bismillah dışında, anlamıyorum. İngilizce bilenler şarkıyı dinleyerek sözlerini daha iyi anlar, çevirir ve bu paylaşımın altına yorum olarak yazabilirse çok memnun olurum!
Ülkemizdeki eşcinsellerin hepsi maalesef Sanat güneşi unvanlı Zeki Müren olamıyor. Acaba kaç sanatçı veya sıradan zengin insan mirasını Eğitim vakfı ve Mehmetçik vakfına bağışlar.
Her LGBTİ'li, Bülent Ersoy gibi şanslı olup özel davetli statüsünde Sarayda ağırlanamıyor! Yine Bülent Ersoy açıkladığı vasiyetinde mirasını Eğitim vakfı ve Diyanet vakfına bağışladı. Acaba LGBTİ'lileri sapık, her türlü bela ve musibetin müsebbibi gösteren Diyanet o mirası reddedecek mi?
Her LGBTİ'li, Harun Kolçak gibi cesurca kendisini açığa verip, sinemanın karizmatik erkeği olan babası Eşref Kolçak tarafından reddedilip, sonra "Şimdiki aklım olsaydı öyle yapmazdım!" diye günah çıkarma samimiyetini yaşayamıyor.
Yine her LGBTİ'li, YKS'de sorulara girerek gündem oluşturan, -bir proje olup, kasıtlı olarak seçilmiş bir şahıs- suçlamasına maruz kalsa bile Mabel Matiz kadar zerre etkilenmeme şansına sahip olamıyor!
Daha pek çok örnek verilebilir kuşkusuz. Ama önemli olan bizlerin algılarıyla gençlerin algıları örtüşmüyor. Onların dilinden konuşamıyoruz. Z kuşağı denilen gençlerin cinsiyetçi ve ideolojik tabuları yok. Onlar apolitik görünseler bile hiç de apolitik değiller. Sadece yöntemleri farklı, protesto şekilleri bize benzemiyor. Fakat söz ile eylem uyuşmasına azami ölçüde dikkat kesilerek olayları analiz ediyorlar. Lütfen peşin hükümlü olarak, herkesi bir torbaya koyarak torba yasa çıkarır gibi görmekten vaz geçin artık ey yöneticiler...
Hayati Yaman
Kaleminize sağlık Hocam.Daha önce benim ve bir çok kişinin aklına takılan bir konu hakkında bizleri aydınlattınız teşekkür ederiz.
YanıtlaSilEyvallah Mücahidcim. Alaka kurma yeteneğinr sahip bir canlıdır insan. O duyarlılığı gösteren bir evladım olarak tanırım seni. Dolayısıyla bir meslektaşım olarak da ayrıca mutlu oluyorum. Siz eğtim alnındaki bayrağı daha da ileri taşıyacaksınız inşallah.
SilÇok teşekkür ederim Hocam inşallah.
Silharika bir yazi...
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim ilginize...
SilHocam beyninize, yüreğinize, emeğinize, elinize sağlık. Çok teşekkür ederiz bu harika fikir ve bilgileri bizimle paylaştığınız için.
YanıtlaSilİlgi veove alakana çok teşekkür ederim Minecim. İnşallah akademik boyutta olayları ele alan bilimsel makaleler de yayınlanır ülkemde! Zira hak etmiyor değiliz.
YanıtlaSilBen burada toplumda yaklaşılması dahi çok büyük suç ve problem şeklinde algılanmasına belki de kızarak eleştirel bir yaklaşım sundum. Farkındalık oluşturmak ve dikkat çekmek istemiştim. Elbette ki, bu sunumumda da, her yazıda olduğu gibi, meramımı doğru anlatamamış olabilirim. Önemli olan belli tabuların yıkılması ve duyarlılık oluşturulmasıdır...
Çok güzel bir yazı çok güzel bir bakış açısı keşke herkes sizin kadar evrensel düşünebilse ne yazıkki bu bakış açısına sahip olabilmek bu incelik bir vizyon meselesi ve o sizde var saygıdeğer öğretmenim kaleminize sağlık bende eski öğrencilerinizden Tuğba Yüksek Antalya’dan sevgiler selamlar..
YanıtlaSilOy benim sevgili kızım, can öğretmenim de aramıza gelmiş. His gelmiş safalar getirmiş. İlgine çok teşekkür ederim Tuğbacım. Ne zaman ve ne konuda istersen bloğum, bloğunuzdur, haberin ola...
SilÇok teşekkür ediyorum canım öğretmenim herzaman her konuda yanınızdayız ders anlatışınız hala gözümün önündedir herzaman sizleri örnek aldım, aynı sevgiyle öğrencilerime yaklaşıyorum hakkınız ödenmez, ellerinizden öpüyorum ❤️❤️
YanıtlaSil