ERKEK

Erkek egemen bir toplumlumda yetişme tarzımızın doğal bir sonucu olarak, bazen eşimize dahi sevgimizi belli etmeyi, “seni seviyorum” demeyi kendimize yük sayıyoruz. En yakınımızdaki değerimizi, belki de kendimizden saydığımız için, ihmal ediyoruz! Sevgimizi dillendirmeyi pek hazzetmeyen ama davranışlarımızla sevgimizi hissettirmeyi seven bir milletiz biz.

Neden böyleyiz acaba? Yetişme ve yetiştirilme tarzımıza bakmak sanırım bu sorunun cevabını bulmamıza ışık tutacaktır.

Erkekler ağlamaz. Erkekler güçlüdür. Erkekler sevdiğini belli etmez. Erkekler masaya yumruğunu vurmasını bilir, racon keser. Erkekler kodun mu oturtur, maçodur. Erkekler evin reisidir. Erkekler evini geçindirmek zorundadır. Erkekler kadının bir adım önünden yürür. Erkekler fazla gülmez, ciddi olur.
Erkekler, erkekler diye kurulan cümleler uzar gider. Bilinçaltımıza hem de anneler tarafından enjekte edilen bir -erkek egemenlik- de, doğal olarak, devam eder gider.

O zaman haliyle kadınımıza bakış açımız, asla onu erkekle eşit statüye çıkaramaz. Sevdiğimizi bile söylemeyi kendimize zül sayar ve eziklik olarak kabul ederiz. Bu durum ise doğal olarak Feminizm dalgasının yayılmasına yol açar.

Erkek namussuzluk yapar, elinin kiri olur; yıkayınca geçer.
Erkek bir halt işler, eee o erkektir yapar; onun yapabilme hakkı vardır diye kanıksanır.
Erkek çocuk aile meclislerinde sövdürülerek eğlence ortamları oluşturulur.
Erkek çocuk misafirlerin yanında bile çok rahatlıkla çıplak dolaştırılabilir!
Erkek çocuk sünnet ettirilerek, düğün dernek yapılır ve “dünyanın pipisi etrafında döndüğü fikri” körpe beynine işlenir.
Erkek soyun devamıdır. Ocağın ateşini tüttürecek odur.
Erkek asildir, erkek çocuğu olan annenin yürüyüşü bile farklı olur.
Erkek istediği saatte dışarı çıkar, istediği ya da geç saatlerde dışarıdan gelebilir.
Erkek çocuk mu? Ablası dahi ona hürmet etmekle yükümlü kılınır.
Erkek çocuk bile olsa, babaannelerimiz yolda onların önünü geçmez, kesmez!!! Onlara öncelik verir.
Erkek çocuk eve dayak yiyip gelmemelidir. İlle de dövüş varsa, birilerinin ağzını burnunu kırıp eve öyle gelmelidir!
Erkek çocuk silahla oynamalı, çatık kaşlı ve haşin olmalıdır.
Erkek evliyse kazak olmalıdır. Eşinin sözünü dinlerse “kılıbık” damgası yiyeceğini bilmelidir. Bu durumda en azından başkalarının yanında bari durumu idare etmelidir.
Erkek yufka yürekli olmamalı, biraz gaddar olmalıdır. Yoksa kadını onu parmağına takar oynatır.
Erkek severse ölümüne sevmeli; sevdiğini başkasına yar etmemelidir. “Ya benimsin, ya toprağın” zihniyeti ile gerektiğinde töre cinayetlerini göğsünü gere gere işlemelidir.
Erkek hep hesabı ödemeli, aksi halde erkekliğe …  sürdüreceğini unutmamalıdır.

Aslında işin fıtratını bozduğumuz ve eşyanın tabiatına aykırı davrandığımız için erkeğe yüklenen misyonun nasıl da ağır olduğunu görmek, çok zor olmasa gerek! Böyle olunca doğal olarak erkeğe biçilen bu rolden ne kadın memnun oluyor, ne de erkek!

Oysa erkeğin yontulmaya, kadının ise kollarının uzatılmaya ihtiyacı ihtiyacı vardır! Çünkü biz kromozom haritamızda bir tane X taşırken, kadın iki tane X taşır. Bizim X’imizin yanındaki Y nin çatalı törpülenmeli, yontulmalıdır, derim. Evliliğe kadar annemiz, ablamız ya da bacımız yontmalı, evlendikten sonra ise eşimiz yontmalıdır. Aksi halde Y’nin çatalı sağa sola batar ve etrafı rahatsız eder! Lakin biz öyle yapmıyor, tam aksine erkeği daha özgür yetiştiriyor ve çatalın kollarını uzatıyoruz.

Kollarını uzatmamız gereken kadını ise habire budamaya ve yontmaya çabalıyoruz!
Oysa bizim yontmaya ve budamaya çalıştığımız kadın, taşıdığı XX ile zaten yere sağlam basıyordu. X’in merkezindeki noktadan merkez kaç kuvveti ile kollarını uzatırdı. Yeri gelince merkez çekim kuvveti ile o kolları yeniden kendinde toplardı! Yeri gelir merkezden aldığı kuvvet ile tüm insanlığı kucaklayacak kadar açardı kollarını... Yeri gelir o merkezin etrafında döndürür ve etrafındaki kimseyi çaresiz, kimsesiz ve dışarda bırakmazdı… İşte biz kadınımızın kollarını budadık, erkeğimizin kollarını ise habire uzattık. Doğal olarak erkeğimiz de insanlığı kucaklayamadı. Çünkü “ANA” değildi!!!

Baba olarak kızı tarafından tuş edilmenin, koca olarak eşi tarafından helallik dileyecek -yüce acizliğe- düşmüş olmanın, kız kardeşi tarafından -harika bir gol- yemiş olmanın hazzını yaşamamışsa bir erkek, farkındalık adına çok şeyler kaybediyor demektir…

 Hayati YAMAN

Yorumlar

  1. Hocam binlerce romana sığabilecek konulara kısa ve öz özetlemişsiniz çok güzel olmuş

    YanıtlaSil
  2. Estağfirullah. Senden roman bekleyebilir miyim? Kültürel anatomimizin bir fotoğrafı! Bu anatomi içinde hangi dokular uyumlu, hangileri uyumsuz? Ona dikkat çekmeye çalıştım...

    YanıtlaSil
  3. Ulu ozanımız Neşet ERTAŞ: "Kadın; insan, erkek ise insanoğludur."
    demiş ve çok doğru söylemişti.
    Bizlerı değerli kılan; cinsiyetlerimiz değil insan olmamızdır.

    Değerli Hayati Bey toplumumuzda yer etmiş yanlış bir anlayışı ve sakat zihniyeti gayet vurgulu olarak kaleme almış.
    Sağolsunlar, varolsunlar...

    İbrahim ÖZMEN-ANKARA

    YanıtlaSil
  4. Teveccühün derim abi. Eyvallah...

    YanıtlaSil
  5. Çok değerli fikirlerden müteşekkil bir yazı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, Fatih Bey. Sizin yorumlarınız da bizim için değerli...

      Sil

Yorum Gönder

Lütfen yorumlarınızı bizimle paylaşınız. Yorumlarınız bizler için çok değerli. Onaylama işlemi zaman alabilir. Hakaret içeren yorumlar onaylanmayacaktır.

Popüler Yayınlar