GÜZ
Güz baharı, kış yazı, gece gündüzü, hüzün mutluluğu kovalar durur bu hayatta. Ne muhteşem bir kovalamaca! Bizi pürüzsüz ve tek düze bir hayat yolculuğundan uzak tutar. Bizi her an tetikte ve diri tutmak gibi bir amaç yüklüdür sanki!
Hüzünlü bir mevsimdir sonbahar, hele de gün batımlarında. Gün batımlarında güneş biraz müstezhi biraz da mahzundur o şehrin sokaklarında. Ağaçlar yapraklarını dökerken, belki de sonbahar kendince ağlıyordur diye düşünürüm ben hep... O şehirde yorgun ve bitkince bir gün tamamlanır sanki! Ya da doğanın yeniden canlanması ve dirilmesi için ömürünün GÜZünü tamam etmesi diyebiliriz.
Zaten sedalar, şehrin güzide sokaklarına temayül ederken, aydınlık feragat eder o şehrin sokaklarındaki hakkından.
Karanlığa mahkum kalmış sokağın, ıssız kaldırımlarında bir çocuk yine ağladı. Ağladı, çünkü bugün de hayalleri yarım kaldı.Tarih yine kayıtta idi ve mütemadiyen en iyi bildiği işi yapıyordu. İşte hayatının baharında GÜZü yaşayan, yaşamak zorunda bırakılan çocuklar vardı ya! İşte baharı kovalayan güzün bütün güzelliklerini ve tılsımını o kayıtlar bozuyordu. Tarih mi suçluydu? Çocuk mu suçluydu? Yoksa vakitsiz gelen GÜZ mü?
Yok yok onlar sadece görevini yapıyor ve hiç bir şeyin farkında olmadan, güzün baharı kovalamasındaki güzelliği seyretmek istiyordu!
O halde çocukları ıssız kaldırımlarda ağlatan birileri vardı. Onların kimi bizzat müsebbib olarak suçlu, kimi de sessiz kalarak suçlu idi. Oysa sessiz kalmak kaldırımlara yakışsa da insana hiç mi hiç yakışmıyordu!
O yine düşündü! Var oluşunu düşündü, yok oluşunu düşündü. Güneşin yok oluşunu da düşündü. Yıldızların güneş yok olurken doğuşunu da... Bütün bu olumsuzluk gibi gözüken tablodan, tıpkı doğanın yeniden canlanması gibi, yepyeni bir huzur ve mutluluk doğacağını da düşündü...
Aydınlığın son demlerinde o çocuğun elindeki kağıda bir damla daha gözyaşı döküldü. Şehir karanlığa ve sessizliğe teslim olurken kağıda bir şeyler daha karaladı ve gözleri uykuyla süzüldü.
Güneş yeniden doğduğunda, aydınlık o sokakları yeniden bulduğunda, sedalar yeniden yükseldiğinde, yapraklar dallarına yeniden kavuştuğunda; çocuk anlayacaktı ki, akşamdan kalma hayallerinin ölmediğini... Yeni bir günle hayallerinin yeniden doğduğunu. O artık tek şeyi düşünebilirdi; her yeni gün doğduğunda ölmek isteyen hayallerinin yeniden doğduğunu, doğmak istediğini.
Tıpkı güneş ve yıldızlar gibi...
Ne olur çocukların hayalleri ölmesin! Mevsimlerin GÜZü, baharı yine kovalasın ama çiçeği burnunda baharı yaşayanlar, erkenden GÜZü yaşamasın. Onları kırağılar yakmasın...
Sedanur YÜCEL
Tebrik ederim Sedanur kızım. Güz kimilerinin sanat eseri tablosu, kimilerinin ayazı, kimilerinin ise kırağısı... Ama çocukların kırağısı olmasın msj, takdire şayandır...
YanıtlaSil